"Baba! Wufan dedeme gitmek istiyorum!"
"Bebeğim bak o Taemin öğretmeninin oturduğu masada oturuyor neden kendin gitmiyorsun?"
"Hayır sende gel. Hem Taemin öğretmenim daha sonra seni alıp yanına gitmemiz gerektiğini söylemişti."
"Ama bebeğim..."
"Hadi ama baba lütfeennn."
Jisoo beni çekiştire çekiştire babamların masasına sürükledi. Sonra gülümseyip babamın boynuna atladı bende boş bir sandalyeye oturdum. Her masada insanlar görüşebilsin diye bir iki sandalye boş tutulmuştu. Sadece appamların ve bizim masamızda hiç boş yer yoktu. Bunun azizliği ise boş sandalyenin Taemin'in yanında olmasıydı. Babam Jisoo ile ilgilenirken Tao Hyung da Jisoo ile yakınlık kurmuştu bu nedenle ikisi birlikte Jisoo ile oldukça yakınlardı. Ben masaya yerleştiğim anda Bay Jung hemen beni göz hapsine almıştı.
"Merhaba Luhan. Geldiğimden beri konuşamadık. Neden yanımıza uğramadın?"
"İlgilenmem gereken birkaç meseleyi hallettim Bay Jung lütfen kusuruma bakmayın."
"Ne kusuru hiç önemli değil. Bu gün çok şıksın. Demek yıllık izin kullanmak istemenin nedeni düğündü."
"Öyle."
"Bu akşam çok sessizsin."
"Sıkıntılı bir akşam. Nefes aldırmıyor."
"Düğünler aşktan yüzü gülmeyen herkes için sıkıntılıdır Luhan..."
"Sanırım doğru. Ben neyse ama sizde mi aşktan yana yüzü gülmeyenlerdensiniz?"
"Doğru. Ben gençken çok aşıktım. En yakın arkadaşıma deliler gibi. Açılamadım, unutamadım, değişemedim. Arada kaldım. Sonra da ailemin istediği biri ile öylece evleniverdim."
"Eşiniz burada olsa kalbi çok kırılırdı."
"Belki de öyle. Şimdi sen anlat senin yüzün neden gülmedi?"
"Ah uzun bir hikaye ama basitleştirecek olursam, Ben bir destek , daima arkamda olacak bir dağ istiyordum. Korunmak ve sevilmek istedim. O ise beni bırakın kendisini bile korumaktan acizdi. Yürümedi ama unutulmuyor da."
"Üzüldüm. Tüm güzel aşkların ortak kaderi bitmek gibi görünüyor..."
"Burası düğün salonu diye mi herkes bu kadar duygusal? Herkes aşktan muzdarip..."
"Konuyu değiştireyim o zaman. Jisoo'dan haberim yoktu. Eğer söyleseydin seni mesai kalman için zorlamazdım. Bir kızın olduğunu bilmiyordum."
"Benim minik anlayışlı kızım babasına hiç zorluk çıkarmaz."
"Ah aynı sen. Üniversitenin son sınıfındayken sen de bir süre babanda kalmıştın. Babannen hastaydı ve baban seni bir süreliğine yanına almıştı. 3 erkek aynı evde kalıyorduk. Hepimiz de seni çok sevmiştik. Hiç ağlamıyordun. Yani dünyanın en sevilesi çocuğuydun."
"Ahaha... Böyle bir anımız olduğunu bilmiyordum üzgünüm."
" Herkes gençliğinde hata yapar. Ama muhtemelen ben başıma senin gibi bir hata gelmesini çok isterdim. Baban seninle her zaman gurur duyuyor. Bana senden çok bahseder."
"Onur duydum. Bay Jung bir süre için ayrılacağım konuşmamız çok zevk vericiydi. Başka bir gün daha uzun konuşalım. Şimdilik kardeşlerimin yanına dönmem gerekiyor. Müsadenizle."
"Müsade senin."
Çok sakin ve nazik bir adamdı. Benim gibi yanlız hissediyor gibiydi. Konuşmak gerçekten güzel gelmişti. Babamlara Jisoo yanınızda kalsın anlamında birşeyler geveleyip masama döndüm. Sehun da masaya dönmüştü. Ortalık bayağı gergindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönül Gözü (Minific)
FanfictionHayatı tuhaf ve geniş ailesi ile yeterince karmaşık olan Luhan Kore'nin üç şehrinde mekik dokumaktadır. Aile, aşk ve arkadaşlıklar ile dopdolu bir hayatın hikayesine hoş geldiniz.