epilogue

197 19 9
                                    

|jungkook’un bakış açısı

o ilk mektubumu okumaya başlamışken, istekli gözlerle chaeyoung’a baktım. gözlerinin genişlediğini gördüm, ve dudaklarının şaşkınlıkla aralandığını.

“ben-ben..”

söyleyecek bir şey bulamadığı açıkça görünüyordu. nazikçe gülümsedim, elim onunkine ulaştı.

“şimdi, biliyorsun ki...”

sesim kısıktı, chaeyoung’ın düzensiz nefes sesleri duyuluyordu.

“n-nasıl.. ne...”

kaşları çatılmıştı, yüzünü avcuna yerleştirdi.

“nasıl sadece bu mektupları okuyarak bana aşık oldun..?”

derin bir nefes verdim.

“sanırım, hislerimin farkına varmamı sağladın. ama, çok geç kalmıştım... sen gitmiştin.”

yanağına yerleştirdim elimi, baş parmağımla okşadım.

“ama önemli olan, şu an burada olman. benim önümde.”

tekrardan, gözlerimiz, birbirlerinde kayboldular, düşündüğümüzden daha uzun bir süre boyunca.

yanağından elimi çeltim, ayağa kalktım.

“pekala, artık gitsem iyi olacak. bu arada,”

mektupları işaret ettim.

“tüm mektupları oku ama sonuncuyu okuma. diğerlerini okuyunca mesaj at, jimin’in evinin önünde buluşalım ve sonuncuyu getir. gelmeden önce okumayı düşünme bile.”

o bir şey söyleyemeden, oradan ayrıldım, onu şaşkın bir halde bırakarak.

telefonumdan kısa bir ses geldi, bir bildirimimin olduğunu söylüyordu, telefonumu aldım, parmak izimle kilidi açtım.

chaeyoung: kıçını kaldır da gel buraya, hepsini çoktan okudum

içten bir kahkaha attım.

jungkook: tamam, bekle

koltuktan kalktım, yanımda uyuyan jimin’e baktım. fazla ses çıkarmamaya çalışarak kapıya yürüdüm.

kapıyı açar açmaz, evin karşısındaki bankta oturan chaeyoung’ı gördüm. elindeki kağıdı kurcalıyordu.

“hey.”

yanına oturduğumda aniden bana sarıldı. gözlerim büyüdü, ona baktım.

“çok üzgünüm, jungkook.”

fısıldadı, sıcak gözyaşlarının omzuma düştüğünü hissettim. bir şey söylemedim, fakat ona daha sıkı sarıldım ve onun gibi çenemi omzuna yerleştirdim.

seni terk ettiğim için özür dilerim.”

sakinleşmesi için sırtını okşadım.

“sorun yok, sorun yok. ağlama.”

geri çekildi, gözyaşlarını silerken burnunu çekti. birkaç saniye sonra omzuma vurdu.

“aish, ağlamaktan nefret ettiğimi biliyorsun!”

ona baktım. bir insan ağlarken bile nasıl bu kadar güzel olabilirdi?

“neden beni buraya çağırdın?”

aniden hatırladım, boğazımı temizledim.

oh, evet. son mektubu okurken nasıl tepki vereceğini merak ettiğim için çağırdım.

“ama, diğerlerini okurkenki tepkimi merak etmiyor muydun yani?”

başımı salladım.

“ihtiyacım yoktu, çünkü bu en önemli olanı benim için.”

chaeyoung kaşlarından birini kaldırdı.

“tamam o zaman, okuyacağım...”

mektubu çevirmeden önce şüpheyle bana baktı. okumaya başladığında, kalp atışlarım hızlandı.

umarım beni reddetmez.

ağladığından, arada burnunu çekmesi çok sevimliydi.

gözlerinin büyüdüğünü gördüm, ve bana bakarken kağıdı tutan ellerinin gevşediğini. evet, kesinlikle son kısmı okudu.

sevimli ve şaşırmış yüzü, dudaklarımda bir gülümseme oluşturdu, gözlerine baktım.

“yani, ne diyorsun?”

yüz ifadesi bir anlığına boş bir ifadeye dönüştü ve gözlerini kaçırdı.

oh hayır, ya beni gerçekten reddederse?

cevap vermediğini görünce gülümsemem soldu. ayağa kalktım, bana baktı.

“eğer artık benden hoşlanmıyorsan, bunu anlarım.”

birdenbire, ayağa kalktı, ardından ellerini yanaklarıma yerleştirerek beni kendine çekti ve öpmeye başladı. başta şok oldum, ama sonrasında sırıttım ve onu kendime çektim, öpücüğü derinleştirdim. benimkilerine karşı olan yumuşak dudaklarını hissediyordum, ve içten içe, dudaklarının benimkilerle olmasının verdiği histen hoşlanmıştım.

kalp atışlarımız uyumluydu, birbirimizin sıcaklığında erimiştik. bu an büyülüydü, hayalmiş gibi hissettiriyordu, ama hayır... gerçekti.

birkaç dakika sonra nefessiz kalınca birbirimizden ayrıldık, ama alınlarımızı hala beraberlerdi. hiçbir şey, kesinlikle hiçbir şey bu anı bozamazdı.

sevimli yanaklarının kızardığını görünce içten bir kıkırdama bıraktım.

“o halde, sanırım bu ilk randevumuz.”

“bana aşık olduğunu biliyordum, ve ben de sana aşık oldum.”

DEAR CHAEYOUNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin