eighteen

4.4K 393 264
                                    


Not:  {♡} olan kısımdan sonra Jimin anlatıyor.

İyi okumalar

__

Yoongi hyung:

10 dakikaya oradayım Jiminnie
Hazır mısın?

Jimin:
Evet hazırım

Yalan söylemişti, hazır falan değildi.
Yaklaşık yarım saattir dolabının karşısında ne giyeceğini düşünüyordu ve eğer böyle yapmaya devam ederse geç kalacaktı. Bu yüzden eline gelen ilk şeyi alarak giyinmeye başladı. Yeşil, boğazlı bir kazak ve siyah kot pantolonunu giydikten sonra saçlarına güzel göründüğünü düşündüğü bir şekil verdi. Odasından çıkıp merdivenlerden inerken annesine haber vermek için bir mesaj göndermişti.

Kapıyı açtığında hyungunu, açık mavi bir kot pantolon, üzerinde ise siyah bir kazak ve kazağının renginde uzun bir montla bulmuştu. Onun da abartısız giyinmiş olması içini rahatlatmış, kapıyı kilitlerken konuşmuştu. "Geç mi kaldım?"

"Hayır, ben de şimdi geldim zaten."

"Sevindim." Sesinin heyecanlı  çıkmaması büyük bir çaba gösteriyordu. Sonuçta ona kırgındı, hevesli görünmemeliydi.

Şubat ayıydı. Karlar tam anlamıyla erimemişti ve öldürücü bir soğuk hakimdi Seul'de. Bu öldürücü soğuğa rağmen sokaklar tıklım tıklım doluydu. Neden mi? Çünkü herkesin bir takım sorumlulukları vardı. Yetişmeleri gereken işleri, gitmeleri gereken okulları, yapmaları gereken alışverişleri vardı. İnsanlar yılın ilk karını önemseyemeyecek kadar meşguldü.

İnce ince yağan kar güzel bir görüntü oluşturuyor, omuzları kar tanecikleriyle kaplanıyordu. El ele yürüyen çiftlerin yanından geçerken, sıcak nefesini üfledi avuçlarına. 'Eldiven takmalı mıydım?' diye düşünürken Yoongi ellerini yakalamış, parmaklarını birbirine geçirip montunun cebine sokmuştu birleştirdiği ellerini.

Hyungunun hareketiyle yüzü yanmaya başlamış, başını önüne eğip elmacık kemiklerine düşen pembelikleri saklamaya çalışırken hyungunun kıkırtısı kulaklarına ulaşmıştı.

{♡}

Yoongi hyung yürümeyi bırakıp ısınan ellerimizi ayırdığında yüzüm düşmüştü, ellerimiz birlikte daha güzeldi.

İlerideki yemek kamyonundan iki odeng almış, diş etlerini ortaya çıkaran gülümsemesi ile bana doğru gelirken midemdeki kelebekler harekete geçmiş, gülümsememek adına büyük bir çaba göstermiştim.

Odenglerden birini elime verdiğinde karşıdaki banklara doğru yürüdük. "Teşekkür ederim." dedim düz çıkması gereken yerde yumuşayan sesimle. Bu kadar kolay olmamalıydı, ben daha trip atacaktım!

Bankın üzerindeki karı silkeleyip oturduğumuzda konuştu. "Önemli değil Jimin-ah."

Odengi ağızıma götürdüğüm sırada bileğimi kavrayıp beni durdurmuş,
odengimden bir ısırık alırken gözlerim sonuna kadar açılmıştı.

"Sıcakmış, biraz bekle."

Başımı aşağı yukarı sallarken kalbimin göğüs kafesimi delip geçeceğini düşündüm. Ani hareketleri bana hiç gelmiyordu. Kalp atışlarımı kulaklarımda duyabiliyordum.

Hem sıcak olduğunu söylemişti... Ağızı yanmış mıydı? Gerçekten benim için bunu göze mi almıştı?

Hava zaten soğuktu ve soğumuş olduğunu düşünerek bir ısırık aldım. Soğuk muydu, sıcak mıydı hatırlamıyorum. Yoongi hyungla dolaylı yoldan öpüşmüştük.

Midem kasılırken heyecandan ağlayacaktım. Resmen dudaklarımız aynı yere değmişti... bir dakika, tamam. Saçmaladım. Oppasının posterini öpen kızlar gibi hissediyorum.

"Jimin."

Düşüncelerimden sıyrılıp Yoongi hyunga baktığımda olan biteni fark etmem geç sürmüştü. Ayağa kalkmıştı ve gitmek için beni bekliyordu. Bu utanç vericiydi...

"Ah, dalmışım..." hızla ayaklanırken bana dünyanın en güzel gülüşünü bahşediyordu.

Meydanda ki topluluğu gördüğümde Yoongi hyunga döndüm. Bu kadar kişi neyi seyrediyorlardı, merak etmiştim doğrusu. "Neden toplanmışlar acaba..."

"Hadi gidip bakalım." Bu sefer kendimi engellemedim, ona sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdim.

Alana yaklaştığımızda bir vals müziğinin çaldığını duydum. İnsanların arasından geçip dans eden çiftleri gördüğümde ise, bir "Woah!" nidası kaçtı dudaklarımdan.

"Çok güzel..." diye mırıldandığımda hemen yanımda duran Yoongi hyungu elini omuzumda hissettiğimde hatırlamıştım.

"Park Jimin," sorarcasına kaşlarımı kaldırdım.

"Benimle dans etmek ister misin?"
Duraksadım, bunu gerçekten beklemiyordum.

Dudaklarım heyecanla yukarı kıvrılırken konuştum. "Çok isterim."

Hiç beklemeden elimi kavrayıp ileri atıldığında gözlerimi yüzünden ayırmadan izliyordum onu. On altı yaşına girecek bir genç olarak ne kadar dans edebileceğimi bilmiyordum lakin insanların ne düşüneceği umrumda değildi, yanlızca kendimi ona bıraktım.

Büyük ellerini belimde hissettiğimde nefesim kesilmiş, kalbim teklemişti. Kollarımı boynuna doladığımda ise yanaklarımın kızardığına emindim çünkü bana "Çok sevimlisin." diye fısıldamıştı.

Dans etmeye başladığımızda Yoongi hyungun hareketlerini takip ederek ona ayak uydurdum. Dünyadan soyutlanmıştım. Tek duyduğum hoş bir vals müziğiydi. İnsanların sesi gittikçe uzaklaşmış, boğuk gelmeye başlamıştı. Sanki Yoongi hyungun hükmettiği bir dünyaya çekilmiştim.

Aklıma, küçükken çizdiğim resimler geldi. Büyük bir saray, Yoongi hyung ve ben, prens kıyafetleri içinde dans ediyoruz... Bir kaç yıl önce soracak olursanız bunun imkansız olduğunu söylerdim fakat büyük bir saray ve prens kıyafetlerimiz olmasa da Yoongi hyung ve ben vardık, dans ediyorduk. Fazlasında gözüm yoktu.

"Jimin," kar tanecikleri saçlarımıza düşerken gözlerimizi birinden ayırmıyor, ritime uyum sağlıyorduk. "Beni affediyor musun?"

Hiç düşünmeden yanıtladım.
"Evet hyung."

"Seni affediyorum."

Fikirlerinizi belirtir misinizz?

Umarım beğenmişsinizdir ^^

Okuduğunuz için teşekkürler
Oy vermeyi unutmayın❤🤭

İyi akşamlar

marry you : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin