sixteen

4.4K 412 94
                                    

Bir adım attı "Hyung..."

ve bir adım daha, "Hyung gelmişsin."

durdu ve hıçkırıklara boğulmadan önce dudaklarının arasından kaçacak bir kaç nidaya izin verdi.  "Hyung!"

Yoongi'nin kolları arasına yığılırken annesi telaşlı bir çığlık atmıştı.

Jimin sinirliydi ve üzgündü.

Fakat sıcak kolları arasında, baygın bakışlarını delicesine özlediği adamın bedeninden çekmezken bunların hiç bir önemi yoktu.

Onu özlemişti.

Sımsıkı tutundu hyunguna. Sözcüklere gerek yoktu, dokunuşları zaten 'Beni bırakma.' der gibiydi.

Yumdu gözlerini ve tuttu ellerini.

Hıçkırarak ağladı dakikalarca. Dakikalarca dinledi, küçüğünün yakarışlarını.

Yıllardır evindeydi Jimin. Ama hiç bu kadar evindeymiş gibi hissetmemişti. Kış bitmiş yaz gelmiş, bahçesinin solan çiçekleri yeniden yeşermiş, evinin yıkılmaya duran tuğlaları birden bire sağlam oluvermişti.

Tam olarak hissettiği buydu. Hayat bulduğu yer olmuştu Yoongi'nin kolları.

***

-2 ay sonra-

Her şey yolundaydı. Yoongi'nin gelişinden sonra ki ilk bir kaç gün hasret gidermiş, kanayan yaralarını birlikte sarmışlardı. Ama bitmemişti. Jimin, yağmurun altında saatlerce ağladığını hatırlıyordu. Dalgalara hyungunun ismini haykırırken içinin nasıl burkulduğu hatırlıyordu. Bunlar basit şeyler değildi, acı içinde büyümüştü ve bunlar kolayca kenara atabileceği şeyler değildi.

Atmadı da. Koşup kollarının arasına girmemek için dayandı. Sabretmek zor değildi onun için. 6 yıl boyunca sabretmişti zaten, biraz daha sabredebilirdi.

Tenefüs zilinin çaldığını duyunca sınıfın boşalmasını beklemeye başladı. Sınıfın boşalacağını biliyordu çünkü öğle yemeği saatiydi ve müdür yardımcısı Bay Choi  sınıfları teker teker gezip kontrol ettiğinden kimse kalmazdı. İşte bu yüzden elini çabuk tutması gerekiyordu.

Gözü duvardaki saatte takılı kalırken tüm sınıfın boşaldığını fark etmemişti. Fark ettiğinde ise sessizce bir küfür savurmuş, hiç beklemeden dolabına gidip telefonunu eline almıştı.

"Efendim balım?" annesi, düşündüğünden daha hızlı yanıtlamıştı aramayı.

"Proje ödevimi evde unutmuşum, yarım saat içinde getirebilir misin?"

"Hiç dikkat etmiyorsun Jimin, ben-"
Koridordan gelen ayak sesleri gerilmesine sebep olmuş, terleyen avuç içlerini pantolonuna sürterken annesinin cümlesini yarıda kesip telaşlı bir ses tonuyla fısıldamıştı. "Anne, şimdi bunun sırası değil. Kapatmalıyım."

Gözleri, koridordaki gittikçe yaklaşan gölgeye kayarken devam etti. "Projemi Bayan Jung'a bırak."

Telefonu fırlatırcasına dolaba koymuş, dolabın kapağını kapatırken ise bedeni, duyduğu sesle olduğu yerde buz kesilmişti.

"Burada ne işiniz var Bay Park? Yemekhanede olmanız gerekmiyor muydu?"

Sertçe yutkunup müdür yardımcısına döndüğünde yüzüne yapmacık bir gülümseme kondurmuştu. "Ah, Bay Choi..."

Az sonra bağırıp çağıracakmış gibi duran müdür yardımcısına doğru ilerlerken göz göze gelmemek için büyük bir çaba sarf ediyordu.

Yürümeyi kestiğinde burnunu çekti ve bakışlarını yere sabitledi.

"Şey..."

Müdür yardımcısı, çatık kaşları ve önünde birleştirdiği kollarıyla Jimin'i izlerken kafasını kaldırıp Bay Choi'nin dolan gözlerini görmesini sağlamıştı.

"Ne yazık ki üşütmüşüm efendim, malum şu sıralar hava epey soğuk."

Elini yumruk yapıp ağızına götürdükten sonra sahte bir öksürük ile devam etti. "Ama endişelenmeyin! İlaçlarımı düzenli bir şekilde alırsam, bir şeyim kalmaz."

Müdür yardımcısı dudaklarını araladığında konuşmasına izin vermedi. "Her neyse sizi meşgul etmek istemem, kendinize dikkat edin. Hasta olmayın! "

Hızlı adımlarla sınıftan ayrılırken Bay Choi'nin "Seni hergele..." diye mırıldandığını duymuş ve kıkırdayarak yemekhaneye adımlamıştı.

Jimin'in oyunculuğu iyiydi. Rolünü iyi yaptığı için her zaman paçasını bir şekilde kurtarırdı ve bu durumdan fazlasıyla memnundu.

***

Hızlıca yemeğini yemiş, yemekhaneden ayrılıp hademe odasına ilerlemişti. Zil beş dakika sonra çalacaktı ve derse geç kalmak  istemiyordu.

Odaya vardığında kapıyı tıklatıp içeri girdi.

"Bayan Jung-"

Sesi gittikçe kısılırken gözleri büyümüş, dudakları farkında olmadan aralanmıştı.

"Hyung?" Yumuşamıştı sesi. Yaklaşık yirmi beş dakika önce müdür yardımcısının karşısında çatır çatır konuşan çocuk, şimdi süt dökmüş kedi gibi kalıvermişti.

E haliyle, proje ödevini almaya geldiği hademe odasında sevdiği adamı görmeyi beklemiyordu.

"Seni özlediğim için ödevini bizzat ben getirmek istedim Jimin-ah."

Sarılmak için bir adım attığında duraksamış ve alt dudağını dişleyip her zaman yaptığını yapmıştı.

Dayanmıştı.

Ödevini alıp hiç bir şey söylemeden odadan çıkarken belki de yaptığı saçmaydı, belki de abartıyordu. Fakat dayanmıştı. Dayanmak zorundaydı. O da hoşnut değildi, yıllarca hasretini çektiği beden tam karşısında, ona onu özlediğini söylüyorken öylece çekip gitmekten.

Ama bazı şeyler istemekle olmuyordu.





Köyde olduğum için yazmaya pek vakit bulamıyorum, o yüzden bölüm geç geldi. Üzgünüm :(

Kitap düşündüğümden farklı ilerliyor ama olsun

Okuduğunuz için teşekkürler
Oy vermeyi unutmayın❤🤭

marry you : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin