2.Bölüm|Kurtuluş
Siyah başlıklarının altında yüzlerini saklayanlar kafalarını havaya kaldırmış mırıldanıyorlardı. Güneş az sonra göreceklerinden korkmuş gibi bulutların arkasına saklanmıştı. Siyah cübbe giymiş bir adam önümde diz çöküp istavroz çıkarırken iplerin el verdiğince adama doğru eğildim. Dudaklarımın tenine değmesinden dehşete düşmüş olacak ki korkuyla titremeye başladı.
"Babacığının şu an size yardım edebileceğini düşünmüyorum." Kendini hızlıca geriye çekti ve bana tiksinerek bakarken dua etmeye başladı.
"Ave Maria..." Duası histerik kahkamla kesildi.
Kalabalık birden sessizliğe gömüldü. Demek benden bu kadar korkuyorlardı. Neredeyse hepsi gözlerini kaçırıyordu en önde duran gözlerini meydan okurcasına gözlerime dikmiş olan kız hariç, diğerlerinin aksine pekte korkmuş görünmüyordu. İnce vücudunu sergileyen beyaz bir elbise giymiş ve başlık takmamıştı. Kahverengi saçları rüzgarda dans ediyordu. Onu daha önce Salem'de görmediğimden emindim belki de yakınlardaki bir kasabadan gelmişti. Kilisenin gölgesine sinmiş kızıl saçlarıyla yüzünü kapatan Mercy Lewis gibi bir korkak olmadığı duruşundan anlaşılıyordu. Kız bana göz kırptıktan sonra kalabalığı yararak gölgelerin içinde kayboldu. Adamın yardımcılarından biri beni kucaklayıp tahta basamağa çıkardıktan sonra halatı boynuma geçirdi. Korkmam gerekiyordu fakat korkmuyordum. Adam halatın diğer ucundan tutup geriye çekti ve daha fazla sıkılaştırdı. Derin bir nefes alarak sesimin kalabalıkta yarattığı etkiden zevk alarak şarkı söylemeye başladım. Çok sevdikleri tanrılarına adanmış ilahinin, gözlerinde şeytanın hizmetkarı olarak görünen biri tarafından söylenmesi yüzlerini ekşitmelerine neden oldu. Fakat bu tiksinme çok uzun süremeden kalabalığın içinden gelen çığlık sesleri meydanı doldurdu. Kasabalılar arasında siyahlar içinde yarım düzineden fazla adam ellerindeki silahları bana doğru doğrultmuş, elleri namluda bekliyorlardı. İnsanlar korkuyla fareler gibi etrafta kaçışıyorlardı. Kaos kendini rahatsoz edici bir sessizliğe bıraktığında geriye bir köşede titreyerek dua eden bir kaç kişi,silahlı adamlar ve ben kalmıştım.
"Beni öldürmek istiyorsanız sıraya girmeniz gerekecek şu an gördüğünüz gibi biraz meşgulüm."
Alaycı tavrım karşısında duruşları bozulmamış aksine bir kaçının yüzüne sinir bozucu bir gülümseme yerleşmişti. Ayak seslerini duyunca hepsi birden şaşkınlıkla arkalarındaki manzaraya şahit olmak için döndü. Bir kaç kişi yandaki binanın arkasından çıkmış pelerinleri rüzgarda salınıyorken meydana doğru yürüyordu.
Silahlı adamların dikkatlerinin diğerlerine kaydığını görünce boynumdaki ipten kurtlulup ellerimi çözmeye başladım. Aralarından biri beni farkedince diğerlerine işaret verdi ve nişan aldılar. Pelerinlilerden biri üzerindeki pelerini çıkarıp çırılçıplak kaldı. Kızın beyaz teninin üzerine kanla çizilmiş olan mühürleri görünce endişlenmeye başladım. Bu sembolleri hayatım boyunca bir defa görmüştüm ve sonucunda şimdi burdaydım, idam edilecekken çatışma ortasında kalmış bir halde.
"Eğer bir şey yapmaya kalkarsan kız ölür."dedi adam silahıyla beni gösterirken.
"Buna cürret edemezsin."
"Denemek ister misin?"
Sol elimi kurtarmıştım sıra sağdaydı eğer biraz daha oyalanabilirlerse...
Silahlı adamlardan bir kaçı yerde kan gölünün ve kendi iç organlarının içinde yatıyorlardı.Kız yerdeki pelerini alıp tekrar üstüne geçirdi ve bana döndü.
Mavi gözlerini hemen tanımıştım. Hızlıca yanıma gelerek diğer elimi bağlayan ipleri hançerle kesip yere inmeme yardımcı oldu.
Hançeri elime tutuşturup diğerlerine işaret verdikten sonra hızlı adımlarla diğerleride bize katıldı. Kalabalığın arasında gözlerini kaçırmamış olan kızdı bu. Aralarından biri arkasına şeytan pentagramı işlenmiş olan pelerinini çıkartıp bana uzattı. Kahverengi saçları ve beyaz elbisesinin altındaki esmer teni ortaya çıkınca şaskınlığımı gizleyemedim beni kaçırıyor olmalarına rağmen bana çok iyi davranıyorlardı. Mavi gözlü kız elimden çekiştirerek beni kendi arkasından ormana sürükledi. Silah seslerinden tahmin ettiğim kadarıyla geri kalanlar yerde can çekişenleri hallettikten sonra ormana dalmış yanımıza gelmişlerdi. Başlıklarını çıkarınca hepsini inceleme fırsatı doğdu. Yaşları en fazla 25 olan 13 tane kız merakla bana bakıyorlardı. En yaşlıları gibi görünen mavi gözlü kız sessizliği bölerek konuşmaya başladı."Adım Skye efendim. Covenin baş rahibesiyim." Şüpheyle onu süzdükten sonra konuşmaya başladım.
"Baş rahibe olmak için fazla genç degil misin?"
Uzakta etrafı kolaçan eden minyon bir kız konuşmaya başladı"Önceki baş rahibe Cassie ölünce..."
"Anladım. Peşimizden gelen adamlar kimler?"Skye tiksinerek adlarını söyledi.
"Harflerin adamları."
Kütüphanecileri kızdıracak ne yapmış olduğumu düşünürken aklıma gelen bir kaç nedenden sonra başımı sallayarak devam ettim.
"Ne istiyorlar?"
"Sizi."
"Ne güzel..."diye mırıldanmadan duramadım.
"Geliyorlar!" diye fısıldadı kızıl saçlı olan kız.
"Kaçamayız bizi yakalarlar."Kızlar birbirlerine endişeyle bakmaya başladılar.
"Öyleyse 'B' planını uyguluyacağız."
Kızlardan biri Skye'a bir bohça fırlattıktan sonra geri kalan 12 kız Skye'la benim etrafımda bir çember oluşturdu. Bohçadan çıkanları yere döktükten sonra yerdeki sopayla benden pentagram çizmemi istedi.
Pentagramla işim bitince bohçadan çıkanlarla altarı hazırladı ve hançerle kesilen elindeki kanı gümüş kaseye akıttı. Altın değil gümüş kullanıyordu demek ak büyücü değillerdi.Biraz sonra büyük ihtimalle ölecek olsam bile biraz rahatlamıştım, en azından o iki yüzlülerin yanında ölmeyecektim. Hissettiğim acıyla gerçek dünyaya döndüm, Skye elimden akan kanı gene aynı kaseye aktardıktan sonra gözlerini kapadı ve anlamadığım bir dilde bir şeyler söylemeye başladı."Neden beni istiyorlar?"
Diğerlerine kıyasla çocuk gibi duran kız cevaplamak için arkasını döndü fakat birden bire yere yığıldı. Geriye kalanlar el ele tutuşup etrafımızı iyice sardılar. Nişan alabildiklerine göre yakın olmalılardı. Kızın cesedi yerde kanlar içinde yatıyordu.
Göz kapaklarını kapatmak için ileri atıldım fakat trans halinde gibi duran Skye elimi sıkıca kavradı. Hiç duraksamadan ayine devam ediyordu. Silah sesiyle aynı anda esmer kız çığlık attıktan sonra yere düştü. Geri kalanlarda teker teker düşmeye başladı. En fazla 30 saniyemiz vardı.
Skye gözlerini açtı ve kasedeki kanı ağzıma akıttıktan sonra kendisine de aynısını yaptı. Metalik ve tuzlu tat boğazımdan aşağı inerken başım dönmeye başladı. Her şey gözümün önünden geçiyordu. John, Tituba, Coven...Ve çığlığı duydum:
"Aradia!"
Birden bire başımın dönmesi durdu ve gözlerimi açtım. Sanki dipsiz bir boşluğa düşüyormuşum gibi geçen bir süreden sonra gözlerimi gri tavandan ayırdım. Ter içinde kalmış olan saçlarımı geriye attıktan sonra rahatsız yataktan kalktım. Odada pencere yoktu yalnızca bir kaç raf,ayna, lavabo, tahta bir sandalye ve yatak vardı. Savaş sığınaklarına benziyordu. Aynanın karşısına geçtiğimde üzerimde bana büyük gelmiş olan bir tişört ve alt vardı. Yüzümü yıkarken gördüklerim aklımdan çıkmıyordu. Son bir aydır aynı şeyi görüyordum ve her seferinde daha gerçekçi geliyordu. Tişörtü aşağı çekiştirerek son bir kez daha aynaya baktıktan sonra demir kapıya yöneldim. Koridorda hiç kimse yoktu temkinli adımlarla bir kapı bulana kadar devam ettim. Önüme çıkan uyandığım odadakiyle aynı olan kapıyı ittirip içeri girdiğimde gene aynı şekilde döşenmiş bir oda buldum karşımda. Fakat raflarda eşyalar vardı.Gözüme çarpan bıçağı alıp kapıyı arkamdan usulca kapadım.Bıçağın üzerine işlenmiş bir sürü antik sembol vardı. Koridoru takip edince karşıma çıkan merdivenlerden aşağı inince kütüphaneye benzer karanlık bir odayla karşılaştım.
"Nereye düştüm ben böyle."
Odanın ucundaki kapının gıcırtısını duyunca kitaplıkların birinin arkasına saklanıp beklemeye başladım. Ayak sesleri yaklaşınca kitaplığın arkasından çıkıp dirseğimi karanlıkta zar zor seçebildiğim uzun boylu adama geçirdikten sonra bıçağı boğazına dayadım. Odanın aydınlanmasıyla karşımdaki yüzün hatları ortaya çıktı. Aradan geçen uzun yıllara rağmen asla unutamadığım benim için zehirden farksız olan o ismin ağzımdan dökülmesine izin verdim.
"Sam?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
†Maleficium†
FanfictionBakın! İşte Diana! Hilalden tacıyla yükseliyor. -Keats, Endymion'dan. )○( A Supernatural Fan Fiction