Kara Deccal

70 0 0
                                    

Kiralık yazısını bile harman bir el yazısı stili ile yazmıştı ev sahibi. Aslında bir şeyin sahibi olduğu kesin ama kiraladığı şeyin ev olduğu konusunda derin tereddütler vardı. Akan camın ıslaklığı, 'Kiralıktır' yazısının 'I' harfini derin bir kılıç darbesi ile yaralamış gibiydi. Telefon numarasının ise son rakamını muhtemelen Ural-Altay dil bölgesinden tercih etmişti. Numarayı cep fihristime kaydedip bir telefon kulübesi bulmaya çalıştım. Hava bir hayli soğuktu. Karlar şemsiyemin üzerine bir minik çığlık oluşturabilecek kadar yığılmıştı. Adımlarımın bıraktığı izler hemen kapanıyordu. Bir telefon kulübesine geldim. Cebimde 5 Ruphy'lik jeton, toplam 11 adet yani. Fihristi çıkarttım ve numarayı tuşladım. Birde bir! İlk aradığım numara yanlıştı. Ev sahibinin son rakamıydı yanlış olan. IQ seviyeniz eksileri gösterse bile bunu anlayabilirdiniz. Geriye kalan 10 jetonumu da son rakamı sallayarak kullansam geriye 1 tane jeton kalırdı. Aradığım 5. numarada bir adam açtı telefonu

-Beyefendi, mutlu noeller. Kiralık ilanı için rahatsız ediyorum sizi

Muhtemelen ev sahibiydi konuştuğum kişi. Noel haftasında güler yüzle karşılaşmayı bekliyordum.

+Hanımefendiyi çağırıyorum, bekler misiniz?

Beklerim tabi. 5 Ruphy'lik jetonların hepsi tükenene kadar.

Uzun sürmedi ama bu bekleyiş.

-Hanımefendi kiralık ilanınız için rahatsız ettim... Evet... Evet yalnız yaşıyorum. Ailemi yıllar önce büyük Surton selinde kaybettim... Hayır efendim boğulmadılar, ağaca çarpıp beyin travması geçirdiler... Hayır... Hayır dalga geçmiyorum... Bir ev arıyorum o kadar.

Evin sahibi kadının yoğun merakını gidermek için 3 jetonum daha heba olmuştu.

Ev sahibi en kısa zamanda beni beklediğini söylediğinde jetonlarımın arkasında hüzüne kapılmıştım.

Bana verdiği adreste bir saray yavrusu vardı. Bir şato görüntüsü içinde, saraya ihtişamında kocaman bahçesi olan devasa bir yapı. Telefon kulübesi ile onun evinin arası yaklaşık 45 dakika. Tamam, saatim olmayabilir ama en azından tahminim bu yönde. Kapıyı açan kişi muhtemelen hizmetkardı. Ya da bahçıvan. Aslında kim olduğu beni ilgilendirmiyor biliyor musunuz? Sonuçta kazağımın arkasında vuran kar, kaldırım kenarında üzerime sıçratılan su bütün soğukluğunu sermişti yaşantımın önüne. Böyle havalarda hep bir yağmurluğum olsun istemiştim aslında. Ancak Tanrı bana sadece güzel bir şemsiye teslim etti.

+Hanımefendi birazdan gelecek. O gelmeden evvel bir şeyler içmek ister misiniz?

-Sıcak mı?

+Sıcak-soğuk, ne arzu ederseniz?

Hizmetkar adam olgun mu olgun bir heybetle sorularını ardı ardına yapıştırıyor, beni köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Kıvraktı... Bileklerine hakim futbolcunun bileği ağzına girmişti, ağzını öyle harika oynatıyordu. Üzerinde beyaz bir gömleği, siyah bir smokini vardı. Papyonu gayet altın orana göre düzenlenmişti.

İstemsizce titredim. Aslında evin içi inanılmaz sıcaktı. Lakin dışarıdan yeni girdiğim için refleks olarak ürpermem Hizmetkara cevap verme imkanı tanımadı benim için. Hizmetkar tam 2 dakika sonra elinde bir fincan, üzerinde dumanlar tüten bir şekilde yanıma geldi. Evvela fincanın dumanını içime çektim. Sonra derin bir ürperti daha geldi. Cebimde 5 Ruphi'den kalan bozukluk jetonlar ve hiç Ruphi ile şatonun içindeydim.

Hizmetkar içeri gitti. Ben ise büyük bir üzüntüye kapıldım. Üzerimde bir mont veya beni soğuktan alıkoyacak derin bir koruyucu yoktu. Kilisedeki Rahip'in emanet olarak verdiği bir şemsiye vardı. Rüzgar nereden eserse şemsiyeyi oraya tutarak kendimi soğuktan korumaya çalışıyordum.

Kara DeccalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin