30 | Final

540 53 61
                                    


                                       •

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




                                       •

Yirmi yedi yaşına girmiş, çıtır bir edebiyat öğretmeni olmuştum.

Bakmayın öyle otuz yaşına merdiven dayadığıma; bereket versin, yirmilerimin başında nasılsam aynen öyleyim. Tabi, canımın içi Jongin son zamanlarda biraz kilo aldığımı söylese de, yakıştığını söylüyordu. Ben ne yapabilirdim ki? Jongin'in, özellikle son zamanlarda, el lezzeti o kadar güzel olmuştu ki tutamıyordum kendimi! Geçen haftalarda annemin yanına gittiğimde, "Oha Sehun, öküz gibi olmuşsun yavrum, yarasın evladıma." diyerek sırtımı patpatlamıştı. Övmüş müydü, sövmüş müydü tam olarak anlamamıştım fakat abartıyordu yahu, sadece birazcık yanaklarım tombullaşmıştı.

Ayrıca laf aramızda kalsın, kaslaşmıştım da. Jongin her ne kadar kaslarım için kütük gibi durduğunu söylese de, bazı geceler ellerini oradan ayırmamayı da iyi biliyordu...neyse o konulara hiç girmeyeceğim, biraz mahremiyet canım!

Okuldan çıkıp arabama doğru ilerlerken, yere düşüp bayılmamak için zor tutuyordum kendimi. Şu lanet sınav haftalarında iflahım kesiliyordu. Kağıtları okumaktı, puanlamaktı, bazı öğrencilerin farklı dil gibi yazdığı yazıları anlamaktı, belgelemek, imzalattırmak derken bir bakmışım akşam olmuş, kafam bir milyon.
Kendi ders saatlerimde her ne kadar ağızlarını açamasalar bile, o zil çaldığı an öğrencilerin bağırışları her gün kafamı ayrı ütülüyordu orası ayrı.

Arabayı çalıştırıp, yola çıkarken tek dileğim; bir an önce eve varıp, Jongin'in yuvam olan kollarının arasına kendimi sıkıştırmaktı. Gün içinde sesten, gürültüden başım çatlasada gün sonunda Jongin'in o bal sesiyle bir şeyler anlatmasını dinlemek, kucağında yatarken parmaklarımla uğraşmasını hissetmek tüm baş ağrılarımı uçurup götürüyordu. Aynı eve çıkalı yaklaşık üç sene olmuştu fakat hâlâ eve gittiğim an onu, salondaki koltuğumuza uzanmış şekilde beni beklediğini bilmek beni delirtiyordu. Hatta onu görme duygusu bazen o kadar ağır basıyordu ki aşırı hızdan aldığım trafik cezaları bir ara bir hayli artmıştı.

Jongin, üç sene önce makine mühendisliğinden mezun olmuştu ve mezun olduktan kısa bir süre sonra bir işe girmişti. Şu an bir şirkette çalışıyordu ve oldukça başarılı bir mühendisti. Onun da yorulduğu pek çok zaman oluyordu ve ben bu zamanlarda işten ayrılmasını o kadar çok istiyordum ki...onu yorgun görmekten nefret ediyordum. Çalışmasın, her gün evde yatıp dinlensin istiyordum. Belki tek benim çalışmam maddi açıdan zorluk çıkartırdı fakat hiç sorun değildi, onun refahı için birçok işte çalışabilirdim. Yeter ki rahat olsundu. Fakat bu düşüncelerimden sonra onun iş hayatına karışma hakkına sahip olmadığımı fark ediyordum ve bu isteği sadece içimde tutuyordum. Elbette ki yorulacaktık ve biz hayatımızdaki zorlukları böyle öğrenecektik.

Bana gelirsek...şöyle başlayayım ki; hayatın yüzüme güldüğü sadece iki an olduğuna inanıyorum. Bunun ilki, kesinlikle Jongin ile tanışmamdı. Jongin'in hayatıma girmesi, benim için resmen hayatımda yeni bir çağın başlaması gibi bir şeydi, asla bu duyguyu anlatamazdım. Hayatımda verilmiş en güzel hediyeydi benim için. Hayatımın yüzüme güldüğü ikinci kısma gelirsek; mezun olduktan çok kısa bir süre sonra bir liseye edebiyat öğretmeni olarak atanmamdı. Belki size göre basit gelebilirdi fakat atanmadan bahsediyoruz arkadaşlar, hem de üstüne üstlük ilk senemde atanmam. Kesinlikle paha biçilmez duygular...

mor botlu cururu ve şüş | sekai    Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin