𝙘𝙝𝙖𝙥𝙩𝙚𝙧 𝙣𝙞𝙣𝙚

1.6K 192 132
                                    

 "The way that dress fall off you is amazing
Love a miracle, a beautiful creation
Baby, come a little closer let me taste it
You came a little closer, now you're shaking"

Bugün, yıllardır kurduğum ve sudan sebeplerle ertelediğim hayallerime ulaşmak için bu zamana kadar attığım en önemli adımı atacaktım. İsviçre'deki okulum da oldukça iyiydi ama bu başkaydı. İdeallerime ilk defa ellerimle tutabileceğim kadar yakındım sanki. Baktığım penceredeki buğu kalkıyor, her şey daha net ve renkli bir hale bürünüyordu.

Resim yapmak veya sanatın herhangi bir dalını icra etmek için üniversite okumak şart değildi. Alaylı olup da uğraştığı sanat dalında üstat olmayı başarmış hatırı sayılır sayıda sanatçı vardı. Ama ben o kadar uzun süredir bu okula girmenin hayalini kuruyordum ki kabul edildiğim aklıma geldikçe etrafımı pembe renkli bulutlar kaplıyordu sanki. Ayaklarım yere değmiyordu, eksik olan parçalarımdan biri yerine oturmuş gibi hissediyordum.

Bu yüzden okulumun ilk günü için özenerek hazırlandım. Küçüklüğünden beri davetten davete sürüklenen biri olarak kendi doğum günlerim dahil olmak üzere hiçbir davete hazırlanmak için bu kadar istekli olmamıştım. Giyeceğim ceket ve etekli özel tasarım takımdan takılarıma kadar her şeyi günler öncesinden seçmiştim.

Seçtiğim tüm parçaları giyinip takılarımı taktıktan ve makyajımı hallettikten sonra, son bir kez aynadan rujumu kontrol edip kendime göz kırptım. Ardından beyaz spor ayakkabılarımı da ayağıma geçirip bir süredir beklettiğim ve şu anda bana söylendiklerine emin olduğum üçlünün yanına gitmek için hızlı bir şekilde evden çıktım.

Jungkook ve Yoongi, okulumuzun ilk gününde bizi yalnız bırakmak istemediklerini bahane ederek Lisa'yla arabada son ses müzik açıp şarkılara eşlik ederek okula gittikten sonra arabadan inerken güneş gözlüklerimizi takıp saçlarımızı savurarak havalı bir giriş yapma planlarımızı sabote etmişti. Normalde şoförsüz bir yere gitmemiz yasak olmasına rağmen tek başımıza gitmek için aylar öncesinden yalvar yakar Kraliçeden izin bile almıştık. Onlarsa bunu bilmelerine rağmen her zamanki gibi işimize çomak sokup tüm eğlenceyi kaçırmışlardı.

Zaten yeterince dikkat çekmiyormuşuz gibi bir de Jungkook yanımızda olduğu için Kraliyet Konvoyuyla girecektik okula. Yoongi inisiyatif kullanıp koruma sayısını azaltarak buna engel olabilirdi ama hayır, Min Yoongi asla şov yapma fırsatını kaçırmazdı. Zaten bunun içindi tüm bu yaygara, onlar şov yapsın diye.

Aracın içine bindiğimde bir koltukta Yoongi ve Jungkook, onların hemen karşısında ise hayattan bezmiş bir şekilde kafasını cama yaslamış ve pişmiş kelle gibi sırıtan ikiliye alev saçan bakışlar atan Lalisa oturuyordu.

Vakit kaybetmeden Lalisa'nın yanındaki yerimi aldım ve onun yanağına bir öpücük kondurduktan sonra ben de dik bakışlarımı karşımdaki ikiliye çevirip samimiyetsiz bir şekilde gülümsedim.

"Ne oldu? Bize selam sabah yok mu Chae?" dedi Yoongi huysuzluğuma gülerek.

"Eğer şu an Kraliyet Konvoyuyla okula gitmiyor olsaydım keyfim yerinde olabilirdi belki Yoongi." dedim sinirle. Yoongi cevabımdan sonra Jungkook'a döndü ve beni işaret etti. "Biz bu kızı fazla şımarttık. Konuşurken büyüklerine karşı saygı ifadeleri bile kullanmıyor baksana."

Yapmacık bir şekilde gülümsedim yine. "Özür dilerim ajusshi*, artık daha dikkatli olurum." Yoongi göz devirdi. "Ah cidden, seninle uğraşılmaz Park Chaeyoung."

"Bunu yeni mi anladın hyung. Bu iki cadıdan birinin küçüklükten beri bir kez olsun sana oppa dediğini duydun mu? Ben o şerefe hiç nail olamadım da." dedi Jungkook gülerek. Yoongi onaylarcasına başını salladı. "Hem saygısızlar hem de belalar. Buna rağmen bir de zeytinyağı gibi üste çıkıyorlar."

Wildflower Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin