𝙥𝙖𝙨𝙩 𝙩𝙬𝙤

2K 256 74
                                    


20 Yıl önce, Şubat

"Prensim, lütfen koşmayın!"

"Prensim, bizi bekleyin!"

Jungkook peşinden gelen dadısına ve saray çalışanlarına aldırmadan önde yürüyen annesine yetişmek için koşmaya devam etti. Annesinin onu koştuğu için azarlayacağını biliyordu ama yeni arkadaşını görmek için fazla sabırsızdı. Sonunda nefes nefese annesinin yanına ulaştığında Kraliçe gülümsemesini çatık kaşlarının altına gizleyip Jungkook'a döndü.

"Veliaht Prens her zaman kurallara uygun davranmalıdır oğlum. Heyecanlı olsan bile unutamayacağın kadar önemli bir unvanın var. Daha dikkatli olmalısın."

Jungkook kafasını aşağı yukarı salladı ve dudağını büzerek konuştu," Olacağım Kraliçem."

Dedesi gittiğinden beri saray çalışanları ve başka insanlar etraftayken annesine "anne" demesi yasaktı. Jungkook için alışması zor bir kuraldı, arada ağzından kaçırdığı oluyordu.

Dedesinin yokluğuna da alışmakta zorlanıyordu, annesine dedesinin nereye gittiğini sormuştu. "Kralımız ebedi bir yolculuğa çıktı, bir daha geri dönmeyecek." demişti annesi. Jungkook ebedi bir yolculuğun ne demek olduğunu tam anlayamamıştı, bu yüzden beklemeye devam edecekti.

Dedesinin yokluğunda değişen bir diğer şeyse kendisine "Veliaht Prens" denmesiydi. Eskiden insanlar bunu babasına söylerdi, şimdi herkes babasına "Kralım" diyordu.

Annesi Jungkook'un kendisini onaylamasından sonra küçük çocuğun elini tuttu ve hastanenin girişine doğru beraber adımlamaya başladılar. Etraflarını sarmış olan korumalar, onlara selam vermeye çalışan ve isimlerini seslenen inanları çevrelerinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Küçük Prens gülümseyerek onlara el salladı. Böyle anlarda herkesin onun adını nereden bildiğini merak ediyordu.

Korumalar eşliğinde hastaneye girdiklerinde çalışanların yönlendirmesiyle üst katlardaki odalardan birinin önünde durdular. Odanın kapısı pembe kurdeleler ve değişik süslerle süslenmişti. Çalışanlardan biri kapıya iki kez vurdu ve "Girin." sesi duyulduktan sonra kapıyı onlar için açtı. Jungkook annesinin onu çekiştirmesini beklemeden elini onunkinden kurtararak heyecanla hastane odasının içine doğru adımladı.

Hyerin teyzesi onların içeri girdiğini görünce odanın ortasındaki yatağından doğrulmaya çalıştı.

"Lütfen rahatını bozma Hyerin."

Kraliçe arkadaşının yatağının kenarına oturdu ve gözlerini üzerinde dolaştırdı. Solgun ama mutlu gözüküyordu Hyerin. Jungkook da annesinin yanına doğru yürüdü ve hemen yatağın yanında duran beşiğin kenarlarına tutunup içini görmek için parmak uçlarında yükseldi. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın ulaşmayı başaramadığında annesinden onu kaldırması için yardım istedi.

Sonunda annesinin kucağından beşiğin içini görebilmeye başladığında mutlulukla gülümsedi. Pembe bir tulumun içinde minnacık bir bebek huzurla uyuyordu. "Ne kadar küçük." diye düşündü Jungkook. İki yanına uzattığı ellerinden birini aşağı uzanarak tuttu, bebeğin parmakları hemen kendi parmaklarını kavramıştı. Bu hareketi Jungkook'un içini ısıttı.

Bir kere annesinden bebeklerin çok güzel koktuğunu duymuştu. Annesinden onu beşiğe doğru yaklaştırmasını istedi ve merakla burnunu bebeğin boynuna bastırdı. Bebek gerçekten çok güzel kokuyordu.

Annesi onu yere bıraktığında Hyerin teyzesinin yatağına çıkmak için verdiği kısa savaştan sonra yanına yerleştiği Hyerin'e doğru döndü. Bu sırada annesi de bebeği kucağına almıştı.

"İsmini ne koydunuz?" diye sordu Kraliçe kucağındaki bebeği yavaşça iki yana sallarken.

Hyerin kızına kısa bir bakış atıp şefkatle gülümsedi. "İki ismi var Kraliçem. Chaeyoung ve Roseanne"

"İngilizce dersimde öğrendiğim rose kelimesi gibi mi?" diye heyecanla araya girdi Jungkook.

Hyerin onaylarcasına başını salladı, Jungkook'un bu tatlı halleri onu hep gülümsetirdi. Olduğu yere neşe saçan bir çocuktu, utangaçlığı bile ışığını söndürmeye yetmiyordu.

"Evet Prensim, onun gibi."

Jungkook bu duyduğu en mantıklı şeymişçesine kafasını salladı ciddiyetle.

"Neden bu ismi koyduğunuzu anladım. Çünkü tıpkı çiçekler gibi güzel kokuyor."

Wildflower Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin