;; üç ;; git bu şehirden

1.6K 233 344
                                    

Birine hiç bu kadar koşmak istediğimi hatırlamıyordum. Koşmak istediğim yolun gözümde bu kadar büyüdüğünü, zaman zaman kısalıp beni kendine çağırdığını fakat ucunda ölüm dahi olsa beni kendine bu kadar bağımlı kılmış yolu unutmaya çalışmak için kendimle bu kadar savaştığım başka bir an daha, hatırlamıyordum. Salonumdaki ikili koltukta oturmuş kimi zaman sehpanın üzerine yerleştirdiğim, kimi zaman da yere sapasağlam basılı titrettiğim ayaklarım ve dişlerimin arasında ezilen tırnak etlerimle düşünüyordum. Gözüm tek bir noktada sabit, göz kapaklarım sonuna kadar açık, zihnim kaybettiğini bir daha bulamayacağın kadar büyük bir çöplük iken sadece düşünüyordum. Onu düşünüyordum. Onda gördüklerimi, onda hissettiklerimi.

Huzursuzdum. Bir yerde, çok ufak bir noktada hata yaptığımı biliyordum fakat bu noktayı zihin çöplüğümde bulmak çok zordu. Geriye dönüp yaptıklarımı düşünüyordum. Söylediklerimle davranışlarım arasında bir tutarsızlık var mı sorusunun cevabını arıyordum. En başından beri onu yaptığımız her şeyin anlamsız olduğuna inandırmış ve hayatından tamamiyle çıktığımı söylemiştim. Yaptıklarımı ona bir sınavmış gibi aksettirmiş, belki de nefretini kazanmıştım. Sonunda istediğim gibi benden uzakta duracaktı. Öyleyse neden bu bana o kadar da doğru gelmiyordu?

Odaklanmam gereken başka bir husus varken düşüncelerim, beynimin içinde ona ait kıldığım bazı odalara sızıyordu sinsice. Buna engel olmak içinse tek yapabildiğim birbiri ardında sigaralar yakmaktı. Zehirli dumanı içime çektikçe, birkaç saniyelik huzurlara kavuşuyordum. Fakat hemen ardından gözleri geliyordu aklıma. Onu ilk gördüğümdeki somurtuşu, yokuşta peşimden koşarken yerleri döven adım sesleri, öpüşmemiz, saçlarıma dokunuşu, beni yanıp kül eden teninin kokusu... Hepsi, hepsi teker teker avlıyordu beni.

Unutmayı bilirdim. Bir şey nasıl unutulur, nasıl hatırlanır, nasıl unutulmaz kılınır; hepsini bilirdim. Donghyuck'u unutacaktım. Unutmak zorundaydım. Bazı şeylerden fedakarlık etmek gerekiyordu bir yolda yürümek istiyorsan. Geride bırakacağım hiç kimse, hiçbir duygu olsun istemiyordum. O ipleri kopardığını düşünüyordu; ben de öyle düşünmüştüm. Ayaklarım beni, onun orada olabileceği ihtimaline karşın Ayrıkvadi'ye sürükleyene kadar da öyle düşünmeye devam etmiştim. Ben adım attığım sürece o iplerin kopmayacağını biliyordum. Çünkü gitmek isteyen o değildi; gitmesini isteyen bendim. Dolayısıyla bana gelmesine izin verdiğim müddetçe bana gelecekti.

Bu düşünce sıkıntı veriyordu bana. Yıllardır içtiğim sigaradan daha çok nefesimi kesiyordu. Bu yüzden elimdeki dal bitmeden kalkmıştım ayağa. Salondaki orta sehpanın etrafında volta atarken bir yandan da yapmam gereken yığınla işi düşünüyordum. Bugüne kadar Taeyong'tan veya bir başkasından haber alamadığım için ümidi kesmek üzereydim. Üst katta bavulumu yarı yarıya hazırlamış, gitmek için kendime uçak bileti bakıyordum. Fakat Taeyong'un eline bir adres geçmişti. Her şey gibi, bunun da doğruluğundan emin değildik. Bu zamana kadar bulduğum hiçbir adres, hiçbir kişi, beni babama götürememişti. Sanki bu dünyada hiç var olmamıştı. Benim kendi kendime uydurduğum bir masal kahramanıydı o.

Telefonumun notlar kısmına kaydettiğim adresi düşündüm kısa bir an. İçimden bir ses, bu sefer başaracağımı söylüyordu ya da öyle olmasını istiyordum. Onu bulduğumda ne değişecekti bilmiyordum. Sadece, yıllarca aynı evde yaşadığım diğer büyüklerimden soramadığım hesabı soracaktım ona. Beni neden bıraktığını, neden o gece bir adamı öldürdüğünü soracaktım. Sonra ne kadar kötü bir adam olursa olsun benden bir parça olduğunu söyleyecek, belki de hayatımda ilk ve son kez sarılmayı deneyecektim ona. Annemin vasiyetiydi; onu bulmam gerektiğini söylemişti ölmeden önce. Verdiğim bu söz uğruna, kendimden birçok şeyi feda etmem gerekse de yapacaktım.

Uzunca bir duş almaya ve rahatlamaya karar verdim. Ağzımdaki son sigarayı da bitirmeden küllüğe basmıştım. Tam yukarı çıkmak üzere merdivene doğru hareketlenmiştim ki kapım alacaklı gibi çalmaya başladı. İlk önce Taeyong'un haber getirmiş olduğunu düşünerek hızla kapıya koşmuştum. Açmadan evvel kapı deliğinden baktığımda ise Jaemin'i görmeyi beklemiyordum. Bir an için duraksadım çünkü onunla ne konuşabilirdim bir fikrim yoktu. Neden kapıma gelmişti ve neden tüm hırsıyla kapıyı çalıyordu bilmiyordum.

kıvılcımı sev // markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin