Schubert
Serenade (1826)Bölüm 4
Berkan sabahın erken saatlerinde emniyete gittiğinde fazlasıyla uykusuzdu. Neyse ki mesleğinden dolayı uykusuz olmaya alışıktı. Sert bir kahveyle kendine gelir, günü rahatça atlatırdı. O yüzden üçüncü kata ulaştığında yaptığı ilk şey kahvesini almak oldu. Yudumlayarak birimine doğru ilerlerken enerjisini kazanmaya başlamıştı bile.
Ekip arkadaşlarına ait masaların yanından geçerken çoktan gelmiş olanlara, "Günaydın," demeyi ihmal etmedi.
"Günaydın," dedi Mert. "Erkencisin."
"Uykunu alamamış gibisin," diyen Yunus Emre'ydi. "Hayırdır?"
Berkan masasına yerleşirken, "Kardeşimle takıldık," diye cevapladı.
"Oooooo," dedi Yunus Emre. "Kardeşiyle takılmış. Hangi kardeş o?"
"Barış'tır, kim olacak başka Babuş?"
"Sahi ya, neler yapıyor Barış?" diye sordu Yunus Emre. "Çalışıyor mu hala, çakma Sherlock gibi?"
Berkan ters bakışlarını Yunus Emre'ye dikti. "Bence sen hiç konuşma," dedi, uyarırcasına.
"Kardeşine hiç de laf söyletmezmiş," dedi Mert. "Takılıyor çocuk, ne kızıyorsun hemen?"
Elindeki kupayı masasına biraz sertçe bıraktı Berkan. "Takılmasın," dedi. "Takılmayın."
"Kendi başarısızlığına Barış bile bu kadar takılmamıştır arkadaş," derken alaycı bir tonu vardı Mert'in.
"Laflarına dikkat et Mert Paşa-"
"Günaydın, ne oluyor sabah sabah?"
Bakışlar içeri yeni giren kişiye döndü. Yunus Emre keyifli bir sırıtışla, "Ooo Murat, günaydın. Biz de tam Barış'tan bahsediyorduk," dedi.
Murat ceketini sandalyesinin arkasına bırakırken bir anlığına duraksayıp Yunus Emre'ye baktı. "Öyle mi?" diye sorarken ceketini bırakıp sandalyesine oturdu. "Ne olmuş Barış'a?" diye sorarken de Berkan'a döndü.
"Bir şey olmadı kardeş, hadi işinize bakın."
Derin bir iç çekiş duyuldu Mert'ten. Yerinden kalkmış, çıkışa doğru yürümeye başlamıştı. "Sıkıldım sizden, çıkıyorum. Bir oksijen alıp geleceğim."
Mert birimden uzaklaşırken üniformalı yeni komiser yardımcılarından birinin, üniformalı bir çaylağa, "Aman evlenmeyiver," dediği duyuldu. "Ne olacak?"
•
Ofisinin olduğu binadan çıktığında dikkatle etrafına baktı Barış. Sonra elinde tuttuğu şapkayı kafasına taktı ve iyice yüzüne indirerek hızlı adımlarla yürümeye başladı. Cadde boyunca kafasını kaldırmamış, adımlarını biraz olsun yavaşlatmadan yürümeye devam etmişti. Caddenin sonuna geldiğinde köşede duraksadı, kafasını uzatıp sol tarafa baktı duvarın kenarından. Emin olduğundaysa köşeyi döndü ve eskisinden daha hızlı bir tempoda yürümeye başladı.
Yürüdü...
Dakikalarca yürüdü.
Bazı noktalarda duraksayarak bir şeylere, belki de birilerine bakıyor gibiydi. Ancak hiçbir yerde gereğinden uzun beklemiyordu. Sonunda büyük bir markete girmiş, rafların arasında ağır ağır dolaşmaya başlamıştı. Pek uğrak olmayan reyonlardan birine girdiğinde bebek mamalarının olduğu rafların önünde durdu. En üstteki rafa (bir annenin uzanmakta fazlasıyla güçlük çekeceği ve muhtemelen görevliden yardım istemek zorunda kalacağı türden bir raftı) rahatça uzandı. Elma püreli küçük kavanozları biraz karıştırdıktan sonra reyondan ayrıldığında elinde buruşturulmuş bir kağıt vardı. Kağıdı cebine koydu ve önüne çıkan dolaptan soğuk bir kahve kapıp kasalara ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leap of Faith
FanfictionÖzel dedektif olan Barış'ın bürosuna bir zarfın içinde isimsiz bir not ve bir miktar para gelir. Notta; isimsizin bir arkadaşının peşinde birilerinin olduğu, o kişinin tehlikede olabileceği yazmaktadır. Notu gönderen kişi Barış'ın bu durumu inceleme...