Bölüm 5

369 15 8
                                    

Ani tıkırtıyı andıran sesle irkildim, kitaplığımı toparlıyordum ve müzik açıktı. Şifonerimde duran plak çalardan Queen 'in en sevdiğim parçalarından biri olan; show must go on çalıyordu. ilk başta sesin rüzgardan oluştuğunu düşünüp önemsemedim. Kitapları ayırma işlemine devam ettim bir kısmını depoya kaldırmam gerekiyordu, yer sıkıntısı yaşıyordum. Tam elime en sevdiğim kitaplardan biri olan "Martı Jonathan Livingston" 'u almıştım ki aklıma Deniz geldi, ve yüzüme hafif bir tebessüm yayıldı.Onu iki gündür görmüyordum normalde her akşamüzeri beni rahatsız etme gibi bir huyu vardı ancak en son iki gün önce şehir dışına çıkacağına dair birşeyler zırvalamıştı.Gülümsememden kurtulmaya çalışırcasına başımı iki yana sallayarak kitabı en üst raflardan birine yerleştirdim. Tıkırtı sesi,ritmik ve artarak devam ediyordu, nereden geldiğini anlamaya çalışarak etrafa bakındım ve hızla camıma çarpan taşla irkildim. Gözlerimi yumdum, HİÇ VAZ GEÇMİYORDU. Ne göreceğimden emin bir şekilde pencereye doğru ilerledim ve pencereyi açtım. Çok rüzgar vardı,istemsiz bir şekilde gözlerimi kısarak aşağıya doğru baktım. Deniz eline bir taş daha almış atmaya hazırlanıyordu, koyu renk saçları dağılımış ve burnu kızarmıştı. Başımı sallayarak,"Çok klişe, istersen birde camdan tırman? 21. yüzyıldayız insanlar bununla haberleşiyor" dedim telefonumu sallayarak. Yarım gülümsemesi yüzüne yayıldı,"Kapıyı açıcak mısın,yoksa bahçe hala düşünmek ve şu anki durum düşünüldüğünde donmak için en çok sevdiğin yer mi?" dedi. Ters bakışlarımdan birini yollayarak pencereyi kapadım. Gayet sakin ve yavaş bir şekilde kapıya doğru ilerledim, donabilirdi açıkçası pek de umrumda olmazdı, Ne yani insanlar kendi seçimleri yüzünden yargılanmamalı diye düşündüm. Kapıyı açtığımda, Deniz kendini içeri attı, yakından daha da net gözüküyordu burnu,dudakları ve yanakları kızarmış saçları dağılmıştı, ve şu anda kendime bile zor itiraf edebileceğim bir şekilde çok...tatlı gözüküyordu.Düşüncelerimi uzaklaştırıp ona odaklanmaya çalıştım , "selam" dedi montunu ve atkısını çıkartmaya çalışırken. "selam"dedim, montunu açmak için verdiği büyük uğraşı izlerken. 'neden gelmiştin?' diye ekledim. Kaşlarını hafifçe çattı,daha sonra sanki bir şey hatırlamış gibi gözleri parıldadı ve elini kaldırıp elindeki paketi göstererek 'Havuç suyu' dedi. Hayır diyemeyeceğim tek şeyi biliyor ve bunu bana karşı kullanıyor diye düşündüm. " İyi takip et beni" dedim, ve odama doğru merdivenlere yöneldim,arkamdan geliyordu. Odama girince, köşede duran Mavi koltuğu gösterip 'buraya otur ve hiç bir yere kıpırdama,hiç bir şeye dokunma' dedim.Odama Poyraz ve birkaç kez halamdan başka giren ilk kişiydi, Annende odana girmişti diye hatırlatı içimden gelen ses,O sayılmaz dedim içimi çekerek o sayılmaz ,o artık yok. 'Odan güzelmiş' dedi, beyaz tonlarındaki odamı inceleyerek. Cevap vermedim. Elindeki paketi aldım,açıp içmeye başladım ve Kitap düzenleme işine geri döndüm, 'Anlatıcaklarım var'dedi, gülümsemesini hatırlatan yumuşak sesiyle, 'Her istediğinde buraya gelemezsin'dedim ona kızgın bakışlarımı atarak. Dediğime aldırmadan, 'Ama bak şu an buradayım'dedi, ve tam karşı çıkacağım sırada konuşmaya devam etti, 'Bir süredir okulu dışarıdan okuyordum ama tekrar bir okula başlama kararı aldım'dedi gülümseyerek. Altından ne çıkacağını merak ederek kaşlarımı çattım, 'Sizin okulunuza başlamayı düşünüyorum'dedi. İtiraz ederek, 'olmaz,birde seni bütün gün görmeye katlanamam' dedim. Yamuk gülüşüyle 'Ne de olsa kuzenimin de okuduğu okul, Rüzgarın annesi kayıdımı yaptırdı'dedi. Gözlerimi devirdim.'Biliyormuydun, yukarıda karakter dağıtımı yapılırken sinir bozuculuktan sana biraz fazla atmışlar' dedim. 'Sanada huysuzluktan'dedi genişçe gülümseyerek.'Hazırlan'dedi, 'Seni bir yere götürüyorum'. Hayırdır ne bu özgüven dercesine baktım ona.'Berber içmeye gitmemiz karşılığında bir hafta boyunca her gün Havuç suyu?'diye teklifini sundu. 'Bugün seninle gelmesem bile zaten hergün getirmiyor musun?' dedim gevrekçe gülerek. Yüzü düştü, blöfünün işe yaramamasına üzülmüş gibiydi. İçimi çektim ne de olsa yapıcak daha iyi bir işin yok, dedim kendi kendime, kandırma kendini diye cevap verdi iç sesim. Ne oluyordu bana? Ne diye bir yabancıyla dışarı çıkmaya razı oluyordum? Hayır de dedi beynim. Hayır de ve bu salağı dışarı atıp yüzüne kapıyı kapa. Kendimle bir savaş halindeydim. ilk kez düşünmeme kararı aldım, bu sefer düşünmeyecektim.İlk kez ipleri kaderin eline verip rüzgarda uçuşan bir yaprak gibi sürüklenecektim. 'Peki'dedim. Şaşkınlıkla bana baktı, 'Peki mi?' dedi. 'Evet kabul ettim şimdi fikrimi değiltirmeden aşağı in de üzerimi değiştireyim'dedim baygın bakışlarım eşliğinde. Ensesini kaşıyarak gülümsedi ve'Tamam o zaman,seni aşağıda bekliyorum'dedi. Odadan çıktığında,gözlerimi kapayıp, ovuşturdum. Ne yapıyordum ben?. Kendime öfkelenerek ,gardırobumdan bir kazak ve kot çıkarttım,giydim. Uzun saçlarımı taradım ve hızlıca ördüm. Çantamı ve montumu alıp aşağıya indim. Merdivenlerin sonunda geldiğimden Deniz'in vitrinde duran annemle benim resimlerimize baktığını gördüm. Bozuntuya vermedim ve farkına varmamış gibi davranarak, 'Gidelim mi?' dedim. İrkilerek arkasını döndü ve beni süzdükten sonra 'Tabii,hadi' dedi ve kapıya yöneldi. 'Nereye gidiyoruz?'dedim merakla. Yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı. 'İşte o Mavi, o bir süpriz'dedi ve kapıyı açtı. Başımı huzursuzlukla sallarayak, kapıya yöneldim. İşte Mavi,dedim içimden, işte kızım başlıyoruz...

Sonsuz SonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin