Bölüm 6

261 13 8
                                    

Evden çıktıktan sonra gideceğimiz 'süpriz yere' bisikletle gitmeye karar vermiştik. Ben kendiminkini kullanıyordum,Deniz'e ise poyrazınkini vermiştim.Umarım poyraz bunu dert etmez diye düşündüm.Nereye gittiğimizi bilmiyorudum dolayısıyla Denizi takip ediyordum. Evimin olduğu sokaktan sapıp deniz kenarındaki ara yolda ilerliyorduk. Buraları bilmesine şaşırmıştım, pek bilinen yollar değildi,ve ıssızdı. Hava çok soğuktu ancak bunu pek dert etmiyordum,Üşümek güzel diye düşündüm. Deniz bir süre sonra önümüze çıkan kavşaktan sola döndü. Onu takip ettim. Etrafıma baktığımda, buraların hiç tanıdık gelmediğini fark ettim. Yokuş yukarı yol alıyorduk, ve etrafımız ağaçlarla çevriliydi.Bir süre sonra Deniz bisikletini kenara çekti, Ve nefes nefese kendini kaldırıma attı. Ne olduğunu merak ederek yanına yanaştım. Başını ellerinin arasına almış oturuyordu. Ona doğru yaklaşınca başını kaldırdı, ona soran gözlerle baktım. Yarım gülüşüyle, 'kalbim' dedi 'Kalbim ve ben pek işbirliği içerisinde değiliz, malesef seni ölmemek konusunda ikna etmeme hiç yarımcı olmuyor,üstelik arada benide seninle götürmekte kararlı'dedi.Tepkimi ölçercesine bana bakıyordu. Anlamıştım. Bütün bu süpriz olayları,Poyrazın yıllardır verdiği uğraşla aynı amaca hizmet ediyordu. Fikrimi ddğiştirmem.Sanki bu kadar kolaymış gibi.Sinirlenmiştim.Bir an için çekip gitmeyi düşündüm, çekip gitmeyi ve birdaha bu salağı hiç görmemeyi. Ama gidersem dönüşü olmazdı. Ve ben belki de hayatımdaki en büyük fedekarlıklardan birini yaptım. Kaldım. Hissiz bir ifadeyle 'Ben çıkıyorum.5 dakikaya gelmezsen giderim'dedim ve bisiklete atladım. Yaptığımın acımasızlık olduğunu biliyordum ama umursamadım. Deniz umursama kredilerini çoktan bitirmişti. Nereye çıktığımı bilmeyerek yokuşu tırmanmaya devam ettim. Yokuşun sonunda kocaman demir bir kapı beni bekliyordu. Bisikletten inip önümde yükselen kapıyı incelemeye koyuldum. Çeşitli çiçek ve kuş figürleriyle süslenmiş kalafat bir kapıydı. Üzerindeki tabelada hoş bir el yazısıyla yazan yazıyı okudum. 'UMUT ORMANI'. Kaşlarımı çatarak incelemeye devam ettim, kapı kapalıydı ancak kilitli değildi. Demir kapının üzerine işlenmiş büyük kuş figrünün gözlerindeki boşluklardan içeriye baktım. Uzun bir patika yol uzanıyordu, ve etrafta büyük ağaçlar yükseliyordu. Burayı neyin bu kadar özel yaptığını düşündüm. Tam o sırada arkamdan gelen tekerlek sesiyle arkamı döndüm, Deniz elinde bisikletini yanında taşıyarak geliyordu. Onu görmemiş gibi yaparak yanımdaki kaldırıma bisikletimi bıraktım. Yanıma yaklaşıtı ve benim bisikletimin yanına o da bisikletini bıraktı. Bana baktığını hissediyordum ama onu takmadan kapıya ilerledim. Arkamdan geliyordu. Bir an durdum ve ' Bu Deniz, bu senin için bile fazla salak ve gereksiz bir davranıştı' dedim. Gülümseyen sesiyle'Önden buyur'dedi ve kapı kolunu yavaşça açtı,kapı sanki yüzyıllardır ilk kez ziyaretine geliniyormuş gibi gıcırdadı ve açıldı.


Uzun patikada ilerlemeye başladık, havanın serinlemeye başladığını hissettim, içimden bir titreme geçti.Patikanın etrafı büyük ağaçlarla çevriliydi, Her ağacın altında küçük bir tabela vardı.Tabelaların üzerinde yazılar olduğunu fark ettim. Deniz'e döndüm,ve soru soran bir ifadeyle ona baktım.'Git de oku'dedi.Verdiği belirsiz cevaba sinir olarak, en yakındaki ağaca doğru ilerlemeye başladım.Büyük bir zeytin ağacıydı, ve altındaki tabela paslanmaya yüz tutmuştu. Zar zor 1926 yazısını okuyabildim.Altındaki yazı ise daha da küçüktü, okuyabilmek için gözlerimi kısmam gerekti 'Rahmetli,anneme' yazıyordu.'Bugün buradaysam, bu küçük fidanı dikebiliyorsam senin sayendedir'.Ağaca baktım, sanki çok şey biliyormuşçasına rüzgarda sallandı. Yandaki ağaca geçtim, küçük bir ladin ağacıydı bu da. Köklerini kapatan toprağın daha yeni olduğunu fark ettim. 'Doktorum Defne ablaya','Bugün annemle beraber tekrar hastehaneye gittik.Doktorlar artık hasta olmadğımı söyledi,yaşayacakmışım.Annem sevinçten ağladı,ve bana sarılıp 'Artık yaşayacaksın,her zaman benim küçük  oğlum olarak kalacaksın'dedi.Yaşamama yardım ettiğiniz için teşekkür ederim.' yazıyordu.Hiç tanımadığım küçük bir  çocuğun yazdığı bu kelimeler gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Patikada ilerlemeye devam ettim, birsürü teşekkür vardı. Kimi onu kurtaran bir kimseye,kimi çok sevdiği bir insana,teşekkkür ediyordu.Kimi ise ana teması 'Asla umudunuzu kaybetmeyin'olan,başlarından geçen olayları yazmıştı. Deniz'in beni izlediğini hissediyordum.Ona bakmadan 'burası neresi?' dedim.'İnsanların,başka insanlara hayatın hala savaşmaya değer olduğunu hatırlatmak için geldikleri bir yer'dedi.Cevap vermedim.Yolun sonuna geldiğimde,kaç yüz yıllık olduğunu sorgulamama neden olan,filimlerden fırlamış gibi görünen çok büyük bir ağaç vardı.Üzerinde,bir dilek ağacı olduğunu düşünmeme neden olan renkli bezler vardı.Deniz yanıma geldi. Elinde biri beyaz biri uçuk mavi olan iki tane küçük bez vardı.' Benimle dilek diler misiniz Mavi hanım' dedi,dünyaya muhteşem bir gülüş bahşederek.Kalbim o küçük bezlerle ikimizi birbirine bağlamayı ve sonsuza kadar onunla kalmamı söylüyordu. Sanki bu yapılabilecek en...doğru? şeymiş gibi. Ama beynim kapana kısılmışçasına bağırıyordu.Gitmelisin! Hemen!.Hayatımda ilk defa kalbim ile beynim farklı şeyler söylüyordu.Ve bu...berbat bir duyguydu.Ve o an ne yapmaya çalıştığı aklıma geldi. Kendim çizdiğim kaderimi elimden alıyordu.Hayatın bana yaptığı gibi,ipleri eline almaya çalışıyordu.Diğer herkes,ve herşey gibi aslında ne istediğimi bana sormuyordu.Bütün vücudumdan bir kızgınlık dalgası geçti.Yüzümde istemsizce oluşmuş olan gülüş soldu.Hızla arkamı döndüm ve çıkışa doğru koşmaya başladım. Arkamdan 'Dur Mavi!'' diye bağırıd. Duymamazlıktan geldim. Daha hızlı koşmaya başladım.Deniz'in ayak seslerini duymamaya başlayana kadar bisikletime doğru hızla koştum.Bisikletimin yanına gelince hızla binip yokuş aşağı sürmeye başladım.Göz yaşlarım istemsizce akmaya başladı.'Olmaz'diye düşündüm. 'Amacına bu kadar yaklaşmışken daha yeni tanıştığın aptal bir çocuğun seni engellemesine izin veremezsin'.Hızla evimin bahçesine girdim. Kapıyı halam açtı.Sorduğu soruları önemsemeyerek kendimi hızla odama attım.Üşümüştüm.Ve kendimi güvende hissetmeye en yaklaştığım yer olan yatağıma girdim.Ve gözlerimi kapayıp,kendimi huzurlu olmayı başardığım tek yere bıraktım.Uykuya. 

Rüyamda,annemle küçükken yaptığımız baloncukların birinin içindeydim.Hani şu sabunla yapılanlardan, şeffafmış gibi gözüküyordu ancak rengi ışıkta maviye ondan sonrada pembeye dönüyordu.Oturmuş açık bulutsuz gökyüzüne bakıyordum.Görebildiğim en uç noktada gözlerimi kısmama neden olucak kadar parlak bir ışık vardı,ve ben ona doğru yükseliyordum.Kendimi hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum.Ve bir anda artık yukarı çıkamadığımı fark ediyordum.Aşağıda Deniz ucu benim baloncuğuma bağlı bir ipi elinde tutuyordu.'Gidemezsin,Mavi'diyordu.'Seni bırakmayacağım'Sesi sanki farklı dünyalardaymışız gibi,uzaktan ve boğuk geliyordu.Yüzünde nasıl bu kadar güzel olduğunu sorgulamama neden olan gülüşlerden vardı. Birden elimde bir iğne beliriyordu,ve o baloncuğu patlatmak için dayanılmaz bir istek duyuyordum.Tam o baloncuğu patlatacağım an uyandım.Hızla yataktan doğruldum ve yanımda bulunan şifonerin üstündeki bardaktan büyük bir bardak su içtim.Gözlerimi sıkıca kapayıp açtım ve Deniz'e beni rüyamda bile rahat bırakmadığı için kızdım.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 04, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sonsuz SonlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin