5|"Akşam güneşi güzele vururmuş."
Bana gün batımını izlemeyi teklif ettiğinde nasıl giyinip evden çıktığımı bile hatırlamıyordum, birkaç saniye içinde elime geçen ne varsa üstüme geçirmiştim ve aslında bundan pişman değildim, iyi görünüyordum ama bunlar fazla... Açık renklerdi. Ben açık renk şeyleri pek giymezdim, dikkat çekiyorlardı. Altımda basit bir kot üstümde beyaz bir tişört onun üstünde açık sarı ve beyaz çizgileri olan bir gömlek giyiyordum.
Daha sonra hızlıca evden çıkıp bir takisye atlamıştım, neyseki Jin Hyung işe gitmeden önce bana biraz para bırakmıştı yoksa şu an gidemediğim için kendime sövüyor olurdum.
"Varmamıza ne kadar kaldı acaba?"
Şoför önce telefonuna kalan süreyi görmek için baktı daha sonra dikiz aynasından bana döndü bakışları "İki dakikaya orada oluruz." yüzümde minik bir tebessüm oluştu, beni heyecanladırıyordu sanırım, bilmiyorum şu an bir şey söylemek için çok erken. Zihnimi bulandırmak istemiyorum.
Düşünceleri bir kenara bırakıp penceremden dışarıyı izlemeye başladım, etrafta neredeyse hiç bina yoktu, toprak bir alandı, Seul'a da bayağı uzaktı neyse ki yolumuz boştu ve şoför hızını arttırabilmişti. Bu sayede iki saatlik yolu bir saate gelebilmiştik, saat beş'e geliyordu ve mart ayında olduğumuz için birkaç saat sonra güneş batacaktı.
O, iki dakika boyunca manzarayı izlemiştim zira vardığımızın yeni farkına varıyordum.
Hoseok beni bir ayçiçeği tarlasına mı çağırmıştı?
Etrafa bakmayı kesip şoföre döndüm "Ücret ne kadar?"
"Yüz bin won."
"Tamam, ben hallederim." şoför, yanındaki koltuğa binen Hoseok ile afallamıştı, tabii ben de "Hoseok." dedim sorarcasına, o da bana dönüp "Ben hallediyorum." demişti. İtiraz edecektim ki Hoseok parayı adamım eline sayıp arabadan inmiş ve benim kapımı açmıştı, hâlâ ona aval aval bakıyordum. Ne zaman onun yanında olsam işler fazla hızlı gelişiyordu sanki.
"Hadi Yoongi, gün batımını kaçıracağız."
İnmem için elini uzattığında başımı salladım ve "Tamam." diye mırıldandıktan sonra elini tutup arabadan indim. Taksi de hızlıca gittikten sonra hâlâ tuttuğum eliyle manzaranın güzelliğine hayran kalmakla meşguldüm, hâlâ elini tutuğumun farkında bile değildim, koca bir arazi boyunca ayçiçeği vardı, hepsi ayrı ayrı çok güzeldi. Manzara o kadar büyüleyiciydi ki olduğum yerin gerçekliğin sorgulamaktan geri alamadım kendimi. Sanki masaldaymışım gibiydi, saat on ikiyi geçince her şey yok olacakmış gibi hissediyordum, sindirella yine kül kedisi olacakmış gibi.
"Beğendin mi?"
Ona döndüm, bana sıcak bir gülümsemeyle bakıyordu "Evet," dedim sesimin tınısından bile hayranlığım anlaşılıyordu "çok beğendim." gözlerim hâlâ hektar hektar alana serpilmiş ayçiçeklerine hayranlıkla bakarken Hoseok'un sesini tekrar işittim.