"Her zamankinden mi efendim?" Elindeki bezi omzuna atan çocuğa karşılık elimi cebime daldırdım. Birkaç buruşuk kağıt parçasını önümdeki bara bıraktım ve başımı hafifçe onaylar biçimde salladım. İçeride geçirdiğim bulanık ve silik birkaç saatin ardından artık rutin müşterisi haline geldiğim bardan çıktığımda derin bir nefes aldım.
İş çıkışı eve değil de kendimi bu kasvetli dükkana atmayı, başım dönene, zihnim bulanıklaşana ve hislerim silikleşene kadar içmeyi kendime alışkanlık edinmiştim. Kasıtlı yaptığım bir şey değildi bu. Yani içip sarhoş olma meraklısı değildim. Sadece atmosferi seviyordum. İşin kasıtlı olan kısmı eve gitmekten kaçınıyor oluşumdu. Kapıdan içeri adımımı attığım an, etrafımı anılarımız sanıyordu. Sofrada yemek yemelerimiz, kanepede sarmaş dolaş oturmamız... En kötüsü ise artık odamız diyemediğim dört duvar arası bir yatak ve dolaptan ibaret olan o soğuk yerdi. Havalar ne kadar ısınırsa ısınsın, şömineyi ne kadar yakarsam yakayım, ısınamıyordum. Üşümemin fiziksel bir üşüme olmadığını anlamam biraz zamanımı alsa da anladığımda ısınmaya çalışmaktan vazgeçmiştim. Çünkü ısınmamı sağlayabilecek tek şeyi kendi ellerimle uzaklaştırmıştım kendimden. Onun adına karar vermiş, duygularını hiçe saymış, kalbini paramparça etmiştim. Bunları yaparken bana ne olduğu umurumda değildi. Sadece ondan vazgeçerek sahip olabileceği hayatı elde etmesini ve mutlu olmasını istiyordum. Tabii bu mantıklı yanımdı. Bir diğer tarafım da vardı ki kendisi iflah olmaz bir gevezeydi. Bana sürekli hata ettiğimi, cebimden ayırmadığım küçük kağıt parçasındaki adrese gitmemi ve Yoongi'yi ait olduğu yere, kollarımın arasına almamı söylüyor, bunlarla da kalmıyor zihnimi bana acı verdiği için kaçındığım, sakladığım anılarla ve düşüncelerle dolduruyordu. Bu yanım aynı zamanda bencil yanımdı gözümde. Yoongi için her şeyin böyle daha iyi olduğunu bile bile, sırf kendimin mutluluğu için bu durumu bozmaya çalışıyordu. Evet, benim için kötü olan durum buydu ama Yoongi iyi oldukça, her şeye razıydım.
Biliyordum, sonsuza kadar sürmeyecekti çektiğim acı. Yüzü aklıma geldiğinde kalbim sıkışmayacak, yastığımdaki kokusu daha da silikleşip kaybolacak ve ben uyumaya çalışırken burnuma gelip, gözlerimi doldurmayacaktı. Hiçbir şey sonsuz değildi, bunu bilecek yaştaydım. Biliyordum ki Yoongi'yi unutacaktım. Gün gelecek, içimdeki onu unutmamamı söyleyen ses bile kesilecekti. Sadece artık o günün çabucak gelmesini diliyordum. Çünkü bu şekilde daha ne kadar yaşayabilirim, bilmiyordum.
Düşüncelere dalmış bir şekilde yürürken, çabucak varmıştım eve. Kapıyı anahtarımla açmadan önce, kolumdaki saati hızlıca kontrol ettim. Her gün sekiz'de varırdım eve fakat bugün yarım saat geç kalmıştım. Evdekilerin fark etmemesini dileyerek açtığım kapıdan içeri girdim.
"Hoş geldin."
"Hoş geldin, hyung."
Hoseok başını önünde bir şeyler yazdığı defterinden kaldırmadan selamladı beni. Onun hemen ardından Jeongguk da bakışlarını kısa süreliğinde de olsa önündeki resim kağıdından kaldırıp, sıcak bir şekilde gülümsedi. Gülümsemesine zorlukla da olsa karşılık verdim ve ayakkabılarımı çıkartıp içeri yürüdüm. Bedenimi bitkince boştaki koltuğa bıraktım. Ellerim, gözlerimdeki yorgunluğu silip atmak isteyerek göz kapaklarımı ovuşturdu.
"Günün nasıldı?" diye sordu Jeongguk her akşam yaptığı gibi.
Yoongi gittiğinden beri aramızdaki ilişki biraz garipleşmişti. Hoseok sadece acele karar verdiğim için biraz sitem etse de Jeongguk'un tepkisi çok daha büyük olmuştu ilk başta.
"Bunu bana nasıl yapabildin?" demişti sinirden gözleri dolarken, "Beni geçtim, Yoongi'ye nasıl yapabildin? Sana açık açık gitmek istemediğini söylemişken, neden böyle bir şey yaptın?" Jeongguk beni anlayana ve kararımı kabullenene kadar evde oldukça kötü günler geçirmiştik. Ona Yoongi'nin annesinin söylediklerini söylemem biraz yumuşatsa da yine de bana, hatta abisine bile tavır almaktan geri durmamıştı. Okuldan döndüğü gibi odasına giriyor, hiçbirimizle konuşmuyordu. Sadece bir kere konuşmuştu benimle, Yoongi'nin nerede kaldığını bilip bilmediğimi, onu gidip görmek istediğini söylemişti. O an Jeongguk'a yalan söylemek hayatımda yaptığım en zor şeylerden biriydi. Sadece, eğer o Yoongi'yle görüşürse, ben de dayanamayacağımı ve onu görmek isteyeceğimi düşünüyordum. Hepimizin ondan uzak durması en iyisiydi kanımca. Jeongguk'un siniri de elbet geçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CHAINS
Fanfiction[yoonmin] (slow-update) İnsanın insana köle olduğu, zincire vurulup hizmete, hem de her türlü hizmete zorlandığı bir dünyada Min Yoongi henüz 14 yaşında öz babası tarafından köle olarak satılmıştı. Peki bu cehennemden kurtulabilecek miydi? Gözleri ç...