[30.09.2020] Gerçeklik Düğümü

33 6 0
                                    

"If you awaken from this illusion and you understand that black implies white, self implies other, life implies death. You can feel youself; not as a stranger in the world, not as something here on probation, not as something that has arrived here by fluke. But, you can begin to feel your own existence as absolutely fundamental. What you are basically, deep deep down, far far in is simply the fabric and structure of existance itself."

-Alan Watts.-

---

Hoşgeldin. Bu bir serüven, bir hayat senaryosu. İyi okumalar.

Şu an tüm insanlıkla ortak yaptığın faaliyeti düşünmeni rica ediyorum senden, hangi faaliyetin? Nefes almak, bilirsin. Şimdi nefesinin aldığın noktadan geri çıktığını hayal et. Hayır nefes vererek değil zamanı geri alarak. Komiktir çünkü nefes vermeniz ve alışınız zamanı değiştirseniz de aynı olarak tekrarlayacağınız bir şeydir. Şimdi, verdiğiniz tüm nefesleri aldınız ve aldığınız tüm nefesleri verdiniz. Benliğiniz zamanın hangi noktasında olabilir, yok oluş. Pekala, yoksunuz fakat başka nefesler var biz sizin başlangıcınızı bulmak istiyoruz, doğru, yani kendi başlangıcınızı bulabilmek için insanlığın başına gitmeliyiz, en başa. Verilmesi ve tekrar alınması gereken dolayısıyla hayata tekrar karışan nefesleriniz, tüm insanlık tarafından da verildi. Neredeyiz, açıkçası bilmiyorum bilmiyorsun fakat başlarda bir yerdeyiz, o zaman birazcık ileri saralım ve nefesler tekrar alınsın. Şu an ataların doğduğu ve temellerini attığı bir kısımdayız. İlkel hayvani atalarını hayal et, avcılık, toplayıcılık yapanları. İşte orada bir şeyler başladı, biz zihin gelişimini ele alalım ve çok uzatmadan serüvene başlayalım. İlk atılan temel kavramları ele alalım, zihnini ilk geliştiren kavramlar, ilk gerçekliklerimiz nedir? Basit, iyilik ve kötülük. Basit nüfuzlu insanların kazancına değerlendirilen hareketlere iyi denildi . Güzellik algısı iyiden ortaya çıkarak gelişti fakat iyi bir yerde doğduysa kötülük de doğmuştur öyle değil mi? Kötülük ise insanın vicdan ve sosyal kurallarına aykırı düşen davranışlarıdır. İyi ve kötü ile bir nefes alıyoruz derin bir nefes, bu nefes alınırken düşünce temellerimiz atıldı, iyilik adına sermoniler kutlamalar düzenlendi, hayatta kalmayı öğrendikten sonra beraber kalabilmek adına aklın iyiliğinin esasları temel olarak atıldı... Şimdi nefes veriyoruz yavaşça, iyiliğin doğasından türeyen kötülüğümüzün düşünce temelleri atıldı burada, tıpkı nefes alındıktan sonra doğan nefes verme işlemi gibi. Daha sonra kötülük adına infazlar verildi ve kötülüğün ilk yansıması yerleşti düşüncelerimize. Bu nefes alış-veriş sonucu, bir düğüm attık, ilk düğümümüzü. Bu düğüm de iyilik ve kötülük algılarımız gerçekliğin ötesine geçti birbirinden bağları koptu ve somutlaştı. Bundan sonrası ise, sayılar, düşünceler, iyilik-kötülük, hayat kadar sonsuz. İşte başlıyoruz.

Yalın ayak yürüyen ve ayakları nasırlaşarak kartlaşmış ataların iyiliğini ve kötülüğünü öğrendi, kendine yakıştırdığı iyilik ve kötülüğe göre hayata belirli anlamlar yükledi ve işler rayından çıktı. Hayat, bizler ilkel varlığımızdayken hayatta kalmayı başarabildiğimiz kadar ki serüvendi bu serüven uzayınca ve hayatta kalma süremizi uzattığımızda düşünce algımıza göre hayat algımız da şekillendi. Yelpazeler açıldı, ipler uzadı ve koptu, hayat somut oldu. İyi de, hayat soyut bir gerçeklik iken iki soyut algı (iyi ve kötü) nasıl somutlaştırır demeyin, iyilik ve kötülükte bir soyut gerçeklik iken somut bir algı olmuştur, genel gerçeklikleri somutlaştırıp kavram kısıtlamalarıyla da en büyük yanılgımızı yapmışızdır. Peki bu ne demek? Hayat algımızı somutlaştırmak demek, düğümleri sıkılaştırıp doğal ve ilkel olsa da yaşamdan doğan kısımlarımızı kör etmek demektir. Bir yerde 'somut algı' belirli ilke olarak alınamayacak gerçekliklere konulursa, orada sistemleşme başlar. Hayat gibi bir gerçekliğe iyi ve kötüyü kendi zihin dağarcığımızda şekillendirip tanımlama koyduğumuzda, hayat algımızı kısıtlamış olduk ki sistemleşme de kısıtlama durumudur. Kısıtlanan hayat algısı, sisteme dönüştü. Gündelik yaşantıya görevler verdi, hayat farklı dallara ayrıldı: İş hayatı, ev hayatı hatta gündelik hayat ve ''uzun ömür'' algıları bile oluştu. Hayat algısı bütünlüğünü bozan sistemleşme insanları dağıttı ve hayatı yaşamak isteyen insanlar ev hayatından iş hayatına geçince orada yaşayıp mutlu olacaklarını zannederek yaşamayı erteledi, iş hayatına atılınca ise emekli olmayı bekleyerek tekrar erteledi. Hayat andan koparak yaşanması gereken bir olgu haline geldi. ''Hayat yaşanmalıdır' deyilip tatil kredileri verilmeye başlandı, işte bu da kapitalizmi doğurdu. 

Biraz soluk alalım çok hızlı ilerledik. Hızlı ilerleme sebebimiz insan zihninin oluşturduğu algıların hem müthiş hem korkutucu düzeyde hızlı gelişmesidir. Hızlı gerçekleşen bir şeyler varsa kontrole almakta zordur. Hayat algısını kontrole alamadığımız içinse, Thor için gökyüzüne karşı dua ederken yıldırım çarpmasıyla hayatını kaybeden bir viking hali aldık. Peki banane bundan, bu benim hayatımda nerede, göremiyorum dediyseniz, haklısınız. Görebilmemiz adına, ufakça bakışlarımı size yöneltiyorum, sizin hayat algınızın gerçekliğine giriyoruz. Bir nefes daha alın.

Modunuz düşük, hava karanlık, kulağınıza pişmanlıklarınızla müziğinizi taktınız, yerinizde sayıkladığınızı, hiçbir şey yapamadığınızı, yanlış hayat algısıyla oluşan topluma uyum sağlamak için kendinizi geliştiremediğinizi, bir şeyler yapmanız gerektiğini, geleceğinizi 'kurtarmanız' gerektiğini, varsa eğer varolan ailenizin ya da yakınlarınız ne kadar sizden uzak olduğuna kafa yordunuz fakat asla onların ne olduğunu öğrenmek adına onları dinlemediniz. Çünkü ortada bir yerlerde hepimiz aynıyız, lanet olsun ki aynıyız, çok şükür ki aynıyız fakat bir o kadar da farklıyız. Sonuç olarak ruh haliniz tamamıyla kötü hissetiğiniz bir biçimde, çok derinlerde bir yerde bu kötülükten haz alan bir iyi tarafınız olsa da onu hissedemeyecek kadar uyuşturmuş sizi kötülük ve sayıklıyorsunuz 'hayat... ne kadar da kötü.'. Bir sonraki gün hormanlarınız tüm kortizolu salgıladıktan sonra size mutluluk hormonunuzu verdi. Sonra ise bu gün fiziksel ve zihinsel karmaşanın sonunda kendinizi iyi hissettiğiniz kanısına vardınız, gökyüzüne bakmak istediniz, olumlu bir müzik taktınız kulağınıza, gülümsüyorsunuz! Fena saçma bir halde mutlu hissediyorsunuz, mutluluğunuzu doğuran kötü ruh halinizi anımsamış olsanız da ona minnettar kalamıyorsunuz. Rüzgarı hissediyorsunuz, bağırma ihtiyacı duyarken gereksiz mutluluk eşiğinde en sonunda, sayıkladınız 'aslında hayat, çok güzel.'.

Tüm hayatınız yoldaşlarım! Tüm hayatınız dönen bir portakal*(1). Tüm hayatınız biraderlerim! Tüm hayatınız çemberde yuvarlanan bir sıçan*(2). Tüm hayatınız kardeşlerim! Tüm hayatınız kendi niyetinizle yaktığınız kitaptır*(3). Şimdi, derin bir nefes alın ve düşünün, hayat nedir? Sonra nefesinizi verirken söyleyin: Hayat hiçbir şeydir, her şey olduğu gibi.

Keyifli günler, hayatlar.


---

*(1) Otomatik Portakal

*(2) 1984

*(3) Fahrenheit 451

perception of lifeWhere stories live. Discover now