[01.10.2020] Kötü Bir Gün mü Yoksa Sadece Günün mü

10 3 2
                                    

"There was a moment, I know, when I was under in the dark, that something... whatever I'd been reduced to, not even consciousness, just a vague awareness in the dark. I could feel my definitions fading. And beneath that darkness there was another kind—it was deeper—warm, like a substance. I could feel man, I knew, I knew my daughter waited for me, there. So clear. I could feel her. I could feel ... I could feel the peace of my Pop, too. It was like I was part of everything that I have ever loved, and we were all, the three of us, just fading out. And all I had to do was let go, man. And I did. I said, 'Darkness, yeah.' and I disappeared. But I could still feel her love there. Even more than before. Nothing. Nothing but that love. And then I woke up."

---

Feci bir rahatsızlık duygusudur, vücudunu saran yapamadığın şeylerin yaptığın şeylerden daha fazla vermesi pişmanlık duygusunu. Kendini alttan almaya çalışırken kendini yargılayışına bile yargı dağıttığın zihninin yorgunluğu, sonra kıvrılma kıvrılma ve kötü bir başlangıcın kötü sonla bitmesi durumu. Kaygı, her şeye kaygı, stresle buluşan ruhun bir süre sonra bedenini çevrelemeye başlar ve adım adım vücudunu sıkarak boğulma arzusu dolar. İnancım şu ki bir insan işini bitirecekse buna o an karar verir. Hiçlik korkusuyla ölüme gidebileceğinin düşüncesi denebilir, ölüm de bir hiçlik olsa da, nasıl bir hiçlik bilinmez. İnsanı bilinmeze götüren iki şey vardır: dayanılamayacak türde bir hayat ya da dayanılamayacak derecede iç sıkıntı anı, bu an tehlikeli olsa da itebilir bir bireyi ölüme böyle bir durumda. Fakat benim abartılacak bir tarafım yok, neden kötü hissettiğini bilmediğinde yüklüyorsundur belki anlamı: hiçbir şey yapmamış olmaya, eğer böyleyse bunu yapmamalı. 

Nasrettin Hoca'nın hikayesi geldi aklıma, neden kazan doğurunca memnun fakat ölünce memnun olamayasın? Basit bir fıkradır bu, ayrıca basit bir felsefi yanı da vardır kanımca, şöyle ki kazanımız yargıladığımız fakat yargılama hakkımız olmadan kabul etmemiz gereken benliğimiz varoluşumuzun getirileridir. Bu durumda kendine kızamayacağın gibi tebrik de edemezsin. Günlük hayattan küçücük bir misal: Bir gün öncesinde bedenim kendi kendine daha erken kalkıp hiç yorgun olmadığında ona minnettar olmayıp kendimi kutladıysam eğer, yanlış yaptım, minettar olmalı mıyım? Sanmam. Minnettar olmayacağım bir durumun tam tersini düşünelim, yorgun vücudum alarmına uyanamadı o zaman bu durumda da kızgın ve mutsuz olmamalıyım. Çünkü kazan ne doğabilir ne de ölebilir. Bu kısıtlama koyduğumuz gerçeklikler illüzyonlarımızın parçalarıdır bu yüzden asıl sorun beynindedir. Bu sorunun çözümünün de orada olduğu gibi.

 Vücudunu ruhunu ve benliğini anlamak zorundasın, kendini içten içe iyi ya da kötü hissedebilirsin, kabullenmeli ve huzurlu olmalısın. Mutluluktan ağlayabiliyorsan, mutsuz olduğunda da gülümseyebilirsin. Huzur iyide de kötüde de ziyaret edebilir seni, eğer ona haksızlık etmezsen! Ona ihtiyacın var, bu anlam arayışının ilk adımıdır, anlam yoksunluğu yoktur evren de, baktığında tüm kaotik düzenli güzelliklerine. Sırlarına dalmak istiyorsan gözlerini aç ve ayırma gökyüzünden, bedenini aç ve kapatma bir daha kendine. Mutlu olmak ve olmamak içinde, başka yerlerde arama, mutluluk budur diye bir şey yoktur. Ne güzel söylüyorum değil mi? Haybuki hiç bilmem, bulmaya çalışırım, bilimin ve felsefenin güzelliklerini öğrenmeye ve içimde birleşime sunmaya çalışırım. Ben bir adet insanım, ne çok büyük ne çok küçük, biraz yüce biraz aşağılık, kendi içinde hayvan, toplumun içerisinde ise makine. Çözmeli, öğrenmeli, ağlamalı, yaşamalı. Neden hep hatırlatıyorum bunları kendime? Çünkü planlarıma köle, kendime hapis olmak istemem asla. Günün birinde unutursam diye tüm bunlar. Evren bana arkadaşlık ettikçe ben onu anlamaya koyulacağım ve o bana yol gösterdikçe (evren nasıl yol gösterir deme, evrenin varlığı bir yoldur, her yolu bir gösteridir, sen bazılarını anlar ve oradan gidersin, olay bu.) ben de yolundan adımlayacağım. 

Gerçekçi olmak hayatı bir adet plan yapmak değildir, gerçekçi olmak hayatın sanrılarına kapılmadan hayatın kendisine kapılmak demektir. Benim yolumda budur, evrenin yolu bu olduğu için. 

Şimdi başlığa dönüp baktım da, bu yüzden kötü gün yoktur, senin günün vardır sen neysen günün o olur, gün bir adet sendir, zaman sensindir. Bu yüzden yitip gitme insan, ölme bir yerlerde, kimseye yazmıyorum bunları yazıyorum kendime, Montaigne bu konuda bana yol gösterdi işte. 'Kendimi anlamaya çalışırken aslında kendime yardımcı oluyorum' bu bana yardımcı oldu ve belki de günün birinde benim kendime olan yardımım da bir başkasına yardım eder. Bunun nedeni nedir bilir misin? Bence fazla insanız, fazla birliğiz, fazla kendimiziz, hepimizin ortak noktasıdır canlılığımız ve insan oluşumuz, gözümüzü açtığımız yerin sırları arasında kayboluşumuz, hepimiz biliminsanıyızdır. Hepimiz öğreniriz hepimiz emekler ve sonra yürürüz. Bu dünyanın içinde ne kadar yaşamak istersek o kadar yaşayabiliriz. Anı durdururuz, anı yaşayabiliriz, anı yok edip, uykuya da dalabiliriz. Ne düşünürsek onu yapabiliriz, düşüncelerimizi silip gerçeği bulabiliriz. Farkına varabiliriz, nefesimizi takip edebiliriz. İllüzyonumuzdan uyanabiliriz, kötü günün anlamını öğrenip yanlışlığını kanıtlayabiliriz, iyi günü anlayıp yanlışlığını kanıtlayabileceğimiz gibi! Bunların hepsini ve daha fazlasını yapabildiğimiz gibi sadece yapmamayı da yapabiliriz. Sonuç olarak her şeyi yapabilirken aynı zamanda yapamamış kabul ederiz kendimizi. Ne zaman sorgulasam ne zaman düşüncelerimi yazsam ya da birazcık, sadece azıcık ileri gitsem Alan Watts'ın haklılığını görüyorum ve belki haksızlığını da çok daha ileriye giderek kanıtlarım çünkü bahsettiği şey ying yang felsefesidir. Bu felsefeye göre her şey birbirinin zıttından oluşmuştur, iç içedir, hala anlamaya çalışıyorum bunu ama doğru kabul edersem Alan Watts haklı olduğu kadar haksızdır. Çok ileriye gidip düşüncelerimle uykusuz kalmama gerek yok sadece küçük adımlarla bile uçabilirim. Yazarken farklı konulara uçmamın nedeni de budur belki fakat farklı düşünce diye bir şey yoktur hepsi birbirinden farklıyken aynı zamanda ve farklı zamanlarda birbirlerinin aynısıdırlar. Çözüme çözebildiğin kadar çözemezsin, uğraştığın kadar uğraşmamışsındır. Her türlü her anında yapabildiğin ve yapamadığın tek şey, geçerli ve geçersizlik dozunda tek hayali gerçek yaşadığındır. Bu yüzden kötü gün varolamaz, iyi günün varolamayacağı gibi. Kendini 'tanımlar' çerçevesinde kısıtlayıp kafese koymak ne büyük aptallıktır, sınırlar çizmek bu sınırları avucunda saklamak ne büyük saçmalıktır. Sadece yaşasak olmaz mıydı sanki, tek yaptığımız bu değil miydi, ufacığız ve ne kadar büyüğüz, ne kadar anlaşılır ve ne kadar anlaşılmazız. Çok sığız fakat bir o kadar da dahiyiz. Biz kimdi ki, tanrıydık, her şeydik, evrendik... Bir dakika, anlaşılırdı şimdiye kadar yazdıklarım fakat şimdi inanılmaz geldi, bu da doğruluğu ve yanlışlığını kanıtladı aynı zamanda. Anlamanın ufak kenarlarında her şey ve hiçbir şeyimizle biz, sadece 'ben'im.

---

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 01, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

perception of lifeWhere stories live. Discover now