DİKKAT!
Bu hikayede tarihi kişilerin biyografilerinden alıntı yapılarak yazılmıştır. Kurgulanan metin tamamen kurgu ve teoriden ibarettir. Nesnel bir görüş ile bakmayınız.
-Bu hikaye anlatılan kişinin hakkında ortaya atılan bir teoriden esinlenerek yazılmaya başlanmış ve bilim kurgu 'ya dönüştürülmüştür.
Havada garip bir esinti vardı. Sanki rüzgar denizi hırçınlaştırıyor ve bir şey bekliyor gibiydi. Hırçın Dalgalar Gelibolu'yu döverken. O saatlerde bir ev ahalisi de heyecanlı bir beklenti içerisinde birini bekliyorlardı. Bu bekleyiş, güneş karanlık bulutların arkasından gülümsediği anda bitecek ve nihayet son bulacaktı. Ev ahalisinin beklenen yeni üyesi sonunda gelmişti. Bu bir erkek çocuğuydu, yani Bendim.
O günden sonra zaman hızlıca geçmişti ve bende artık yetişkin bir erkek olmuştum. Amcam Kemal Reis'in gemisinde Gelibolu'da ki hırçın dalgalar ile cebelleşiyordum. ismim Ahmet Muhyiddin Piri idi lakin bana sadece "Piri" derlerdi. Korsanlık yapıp Gelibolu'yu İspanyol, Portekiz gibi ülkelerden koruyorduk. Ve 15.Yüzyılda Ege bize aitti. Serin sularında demir atmayıp, yelken açmadığımız tek bir yer kalmamıştı. Geceleri, Yıldızlı gökyüzünün altında güvertede uzanarak hayaller kurarak, gökyüzünün bilmezliklerinin olduğu dış dünyayı hayal etmek en huzur bulduğum şeydi. Fakat bir gün,bir husus aklımı karıştırdı. "Kendi yaşadığım dünyayı gezmeden, dış dünyayı nasıl düşünebilirdim" o yüzden kendime bir hedef edinerek. Kendi sınırlarımı aşmak için gelişmeye karar verdim.
Dönemin en güçlü imparatorluklarından birisi olan Osmanlı İmparatorluğu amcam Kemal Reis'in sarsan ölümü ardından benim üstün yön bulma yeteneğimi ve denizlere hakim biri olduğum için beni Payitahta davet etti. bu davette beni onurlandıran Osmanlı donanmasında bir mevki teklif etmesi üzerine bende kabul ederek sadakatimi II. Beyazid Han'a sundum. Bu sayede kadırgalılar başta olmak üzere birçok gemi ile çıktığım seyahatler ve seferlerde muzaffer olarak ufkumu genişlettim. bu gelişimde beni en mutlu eden şey yolculuklarımda çizdiğim haritalardı. Artık gittiğim her yeri hayvan derilerine çizerek resmediyordum. En ufak ayrıntılar bile benim için büyük önem teşkil ediyordu. Fakat bir süre sonra bir şey fark ettim. Osmanlı'nın gücünün yettiği her yeri gezmiş, görmüş ve resmetmiştim fakat Hâlen yeni yerlerin varlığı içimi yakıp kavuruyordu ve işte her şey o zaman başladı. yine Bir gecenin şafağında, dalgaların uğultusu altında, gökyüzünü izliyor ve yıldızlarda yolculuğa çıkıyordum o an Gözlerime bir yorgunluk çöktü, bende kendimi düşüncelerden soyutlayarak kulaklarımı denizin loş dalgalarına verdim. Zihnim berrak ve dalgasız bir denizden farksızdı. Her şeyden uzak, bu anın tadını çıkarıyordum. Ne olduysa o an oluverdi zaten, hayatımı değiştiren şey tam da o anda gerçekleşti. Sanki ruhum gökyüzü tarafından çekiliyor gibi havalanmaya başladı. Hissediyordum fakat kelimelerle anlatamıyordum. İçimi bir telaş ve korku kaplamaya başladığı anda gözlerimi açtım. Ruhum uçurumdan düşer gibi bedenime girdiğini hissettim. Gözlerim olabildiğince açılmış, başım çatlıyor, kalbim yerinden çıkar gibi atıyordu. Dalgalar tekrardan gemiyi dövmeye başladı. O gün ne olduğundan habersiz gece boyunca uyuyamadım. İçimi büyük bir korku ve telaş kaplamıştı ama anlayamadığım bir şekilde içimi çocuksu bir heyecanda kaplamıştı. Tıpkı yeni yerleri keşfe çıktığımdaki ile aynıydı. Sanki ruhum bunu tekrar yapmak için can atıyor gibiydi. Bu duygu karmaşasından sonra kamarama giderek sevdiğim gökyüzünden ve hayatımdan "Denizden" uzaklaşmıştım.
Gün gözlerini açıp, etraf benim açımdan güvenli bir hal aldığında bende kamaramdan çıkarak, gözleri kör eden güneş ışığının altında buldum kendimi. Sıcaklığı yorgun bedenimi okşar gibi sarıyordu. Gözlerimden uyku aksa da sorumlu olduğum görevlerden dolayı uyuyamıyordum. hava karamaya başlayıp Görevlerim bittiğinde ise çoktan güneş uzaklaşmıştı. Yeniden tüylerimi ürperten gökyüzündeki yıldızlar bir bir gün yüzüne çıkıyor, Deniz ise karanlığın çökmesi ile usulca hırçınlaşıyordu. Bende sonunda biten enerjimi doldurmak için yorgun ve karmaşa içindeki benliğimi, zihnimi boşaltmak üzere yatağıma sırt üstü uzandım. Deniz ile birlikte sakince sallanan gemi adete bir beşik gibiydi. Kendimi bu rahatlığa o kadar alıştırmıştım ki gözlerimin kapandığını fark edemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THEiA: BÜYÜK ARAYIŞ
FantasyKızıl ruh onlara gözü gibi bakarak yeniden bu gezegenin canlanmasını istiyordu. Onları koruyor, kolluyor, gözetiyordu. Dış dünyadan gelebilecek bütün tehlikeleri görmek için ise gezegende bulunun en yüksek noktadan gökyüzünü izliyor ve tehlikeleri...