2. BÖLÜM (ÖZGÜR)

27 5 0
                                    

   Sanki her an kanatlanıp uçmaya hazırmış gibi hissediyordum, ne olduğunu anlamak için bedenim mezara konulana kadar hiçbir yere ayrılamadım. Her şey tamamlanıp mezarımın yerini öğrendikten sonra yeniden dünya turuna çıkmaya karar verdim. Görmek istediğim her yeri tekrardan geziyor, gençlik yıllarımı  ve eski zamanlarımı düşünüyordum fakat böyle bir durumda olmaktan çok mutlu, sorumluluklardan uzak ve özgür bir yaşam yaşamak hayallerimin ötesinde bir şeydi hele ki böyle bir güçle. Uzun zamanlar sonra bu durumdan sıkılmaya başladım. İçimi yavaş yavaş bir karanlık kaplamaya başlamıştı, birde peşimde durmadan beni takip eden Siyah Pelerinli şey de artık başıma bela olmaya başlamıştı. Nereye gitsem bıkmadan, usanmadan bana saldırıyor ve yakalamaya çalışıyordu. Ondan kaçmayı her seferinde beyaz ve parlak bir ışık sayesinde başarıyordum lakin ne yapacağımı tahmin ediyor ve kendisini güçlendiriyordu. Yerde, denizde hatta gökyüzünde bile beni buluyordu. Tekrar eden günlerin bir tanesinde ise hiç beklemediğim bir şey keşfettim. Anadolu'nun incilerinden biri olan Kapadokya'da gezinirken o şey yeniden peşime düşmüştü. Ondan kaçmak için her şeyi denedim lakin yaptığım her denemeyi bozuyordu. Kaçmak ve onun sınırlarını denemek için karanlığın incisi olan Ay'a doğru gitmeye başladım. Bunu daha önce hiç denememiştim.

Küçükken evde oturup yıldızları izleyen Pîrî burada olsa şuan ne yapardı diye soruyordum kendime. Peşimdekinden kurtulmam gerektiğinden durmaksızın daha da ileri gidiyordum. Ben kaçıyordum o da kovalıyordu, bir süre sonra Ay'a o kadar kararlı bir gözle baktım ki birden kendimi her yeri gri tozlarla kaplı ve çukurlarla dolu olan Ay'ın yüzeyinde buldum. Gözlerime inanamıyordum, gerçekten Ay'daydım. Başımı kaldırıp yukarı baktığımda ise Dünya'nın eşsiz güzelliği karşısında büyülenmiştim. Kulağımı tırmalayan garip seslere aldırış etmeden izlemeye devam ediyordum. Dünya üzerindeki kıtaları incelerken, gözümün önüne çizmiş olduğum haritalar geldi ve bu kadar doğru çizdiğimi bilmek beni ne kadar mutlu etti anlatamam. Bu güzelliğin büyüsünden kurtuldum derken, uzayın eşsiz güzelliğine tutuldum.

Küçükken hayallerini kurmuş olduğum dış dünyayı gezme fikri yeniden içimde tutuşarak daha büyük bir aleve dönüştü. Kendimi kainata bırakarak uzay denizinde süzülen bir kaptan olmuştum.  Tüm insanlardan yani beladan uzak yalnız bir şekilde yeni yolculuğuma başlamıştım.

Artık denizlerde değil uzay derinliklerinde insan oğlunun ayak basmadığı,görmediği yerleri keşfedecektim. Fakat nereden ve nasıl başlayacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. derin derin düşünürken birden kulağıma gelen garip ses büyümeye ve dikkatimi çekmeye başladı. ay dönüp baktığımda ise ay yüzeyindeki gri tozların, kar taneleri gibi narince uçuştuğunu gördüm. ama birden hiç beklemediğim bir şey gerçekleşmeye başladı. toz taneleri hortuma kapılmış gibi dönüyorlardı. giderek birbirlerine yaklaşarak bir siluete bürüyor gibiydiler. şaşkınlıkla olanları izlerken tozlardan bazıları renk değiştirerek dünyadaki mavi gökyüzü rengine büründü. ardından tozlar tamamen birlerine yapışarak. sonunda bir  daha önce görmediği dünya dışı bir varlığa dönüştüler. tamda önümde duruyordu. insan uzuvlarına sahipti fakat burnu yoktu. kulakları kafasının içerisinde gibiydi. saçları yerine, kafası uzanarak geriye doğru gidiyordu. gözleri vardı fakat bizden çok farklı ve eşsiz bir güzelliğe sahipti. göz bebeğinin içi yıldızlarla doluydu. dünyada en yoğun karanlıkların ardından beliren galaksi gibiydi. ve bana bakıyordu. tamda gözlerimin içine ben ise gökyüzü mavisi olan bedenini izliyordum. bir kadın kadar narın bir vücudu vardı. Çıplaktı  fakat vücudunda kadınsal veya erkeksel bir organ bulunmamakla beraber dümdüzdü. benim ilgimi çeken ise sol bacağını ve sol kolunu sarmayan başlayan gri renklerdi. ölüyor gibiydi sanki bir şey onu yok etmek ister gibi bedenini sarıyordu. daha önce böyle eşsiz ve tanımlamakta zorladığım bir güzellik görmemiştim. şaşkınlıktan gözlerinde kaybolmuştum. içimi bir ürperti kaplamıştı. "nasıl beni görebiliyor" diye kendi kendime düşünmeye başladım. 

O sırada elini uzatarak yavaşça suratıma dokunmaya başladı. bir adım daha atarak yanıma iyice sokulmuştu. Korkum giderek artıyordu ama içimi kaplayan o çocuksu heyecanda giderek gün yüzüne çıkıyordu.   O bana baktıkça, ben güzelliği tarafından büyüleniyor, gözlerimi gözlerinden alamıyor ve uzay gibi duran gözlerinde ki yıldızlardan kayboluyordum. Tam önüme geldiğinde kulaklarım da Ay'ın gizemli sesini yankılanıyordu. "Sen benim bir parçam olduğun için" dedi. Yeniden şaşırarak "Benim düşüncelerimi mi duyuyor?" diye düşünüyorken. "Evet, şuan olan geçmişte olan ve gelecekte olan düşüncelerini duyuyor biliyor ve bilmeye devam edeceğim. Çünkü sen benim bir parçamsın. " Bu olay karşısında kafam allak-bullak olmuş bir halde "Senin parçan mıyım, bu nasıl mümkün olabilir ki?" diye sordum. Hafif bir tebessüm ile Dünya ya baktı. "Bende bir zaman senin geldiğin yerdeydim. Yani orada" diyerek Dünyayı gösterdi. Anlamsız gözler ile ona bakarken içimden "Nasıl?" diye düşünüyordum. Hiç gecikmeden cevabını söyledi "Sizin zamanınız ile bugünden 4.5 milyar yıl önce, ben dünya ile bir bütünken yeni THEİA isimli başka bir gezegen ile çarpıştık. Bu olay sonucunda THEİA yok olarak dünyanın bir parçası haline geldi. Ben ise çarpışma sonucunda evimden ayrılıp onun etrafında dönerek ileride geleceği haber verilen siz varlıklar için yaşanabilir bir ortam hazırladım. " dedi. Benim zaten karışık olan hiçbir şey anlamaz oldu.  "Peki ben senin nasıl bir parçan oluyorum? " diye merakla sordum. "Çarpışma esnasında dünyada küçük bir parçamı bıraktım. Siz insanların var oluşu toprağa dayanır. Sizin varoluşunuz sırasında bir erkek insan dünyada ki parçamdan var oldu. O insan sayesinde dünyadaki bağımı hiçbir zaman koparmadım ve seni bekledim. " dedi. 

Aklım yerinden çıkacak gibi oluyordu. Bir sürü tamamlanmamış Puzzle gibi her yere saçılan bilgiler vardı. Artık onları birleştirmeleriydim. O yüzden bir soru daha sordum " Beni, neden niçin bekliyordun. " diye sordum. "O insan benim ruhumdan bir parça taşıyordu 4.5 milyar yıldır bütün neslini inceledim. Bana benzeyen bir kişi çıkar mı diye ve sen doğdun. Senin doğduğun gün denizlerde ki medcezirler artmış dalgalar dans ediyordu. Aslında bu senin farkına varamadığın bir yeteneğindi. Ben bunu fark ederek seni yakından izledim, korudum ve yeni şeyler öğrenmeni sağladım. Sonunda ise senin beklediğim kişi olduğunu anlayınca yanıma çağırdım. " dedi. " O an her şeyin farkına vardım. Bu yüzden yıldızları seviyordum, bu yüzden denizlere aşıktım ve bu yüzden ruhumu kontrol edebiliyordum da neden niçin beni yanına çağırdın. " diyerek sordum. Hafif bir tebessüm ile "Dünyada yaptığını tekrardan yapman için. " dedi. Anlamsız gözlerle tekrar ona bakınca "Kainatı gezmen için " dedi ve ekledi " Sen gez ki ben de bileyim, ben de öğreneyim. "

"Neyi öğrenmek istiyorsun?" diye sordum. Suratına ciddi bir kararlık çökerek "Her şeyi" dedi. "Hakikati, gerçeği, başlangıcı ve sonu yani O'nu bilmek istiyorum "dedi. " O kim?" diye merakla sordum. Tekrardan gülümseyerek toz tanelerine  dönüşmeye başladı. Son kez eliyle suratıma dokunduğunda ise ayın yüzeyinden çıkarak önce kendi güneş sisteminde ardında Samanyolu galaksisini onun ardından da süper galaksileri ve evren kümesini gördüm.  Gözlerim, aklım, ruhum bile gördüklerim karşısında titriyordu. Ay'ın ruhu tamamen toza dönüşüyorken beni şaşkınlıktan kurtaran sözleri söyledi. "Eğer arıyorsan O'nu, gitmen gerekiyor bu yolu. " diyerek ortadan kayboldu.Ben ise büyük resmi görebilmek için yolculuğuma başladım. fakat son bir şey aklıma takılmıştı görmesem de halen varlığını hissediyordum o yüzden bağırarak sordum "bana ismini söyler misin"  ardından uzaklardan yankılanan bir ses duydum " Sidelya"(Cennette açan yıldız çiçeği demek) bu cevap beni olduğunca memnun etmişti bende bu esnada İlk durağıma karar vermiştim. en yakınımda olan gezegenle  başlayacaktım

THEiA: BÜYÜK ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin