3.BÖLÜM (KIZIL GEZEGEN)

17 3 0
                                    

Ay'ın yüzeyinde durmuş, parıldayan gezegene doğru bakıyordum. Enteresan bir şekilde, beni çağırıyor gibiydi. Kısa bir süre daha durarak son kez dünya'ya baktım. Eşsiz güzelliğinden ayrılmak istemiyordum fakat elimden bir şey gelmiyordu. artık yuvam orası değildi. kanatlanıp uçma zamanım çoktan gelmişti. Bende, öyle yaptım hazırlanarak ilk durağım olacak yere doğru, hafifçe sıçrayıp ilk yolculuğuma başladım.  

Uzay eşsiz gizemleri arasından bana ne gibi sırlarını gösterecek diye merak ediyordum. keşfetmek en büyük zevkimdi. o yüzden hedefime ulaşmak için hızlanarak doğruca o gezegene  yöneldim, nedense gözümü bir türlü ondan alamıyordum. Beni içine çeker gibi sürükleyerek  hız kazanmaya başlıyordum. daha önce hiç ulaşamadığım bir hıza kavuşarak. gittikçe hızlanıyorum. artık uzaklardan beliren yıldızların ışıklarını göremez hale gelmiştim fakat tam önümde, garip bir ışık haznesi belirmeye başladı. Kendimi durdurmak için zorlasam da ulaştığım hız, kontrol edilemez bir hale gelmişti. Ruh olmama rağmen, içimde bir korku belirdi. ardından beyaz ışığa git gide yaklaşarak sonunda içerisine girdim. korkudan gözlerimi kapatmıştım o yüzden neler olduğundan habersiz, öylece bir kaç saniye kalakaldım. Ardından gözlerimi usulca açmaya başladım. Sonunda durmayı başardığımı fark ettim lakin bunu ben yapmamıştım. ruhum kendiliğinden hareket ediyor gibiydi. Sanki bir şey görecekmişim gibi bedenimi bir heyecan sarmaya başladı. Lakin görünürde hiçbir şey yoktu tâki arkamı dönen kadar.  Dünyamız gibi yuvarlak fakat yarısından daha küçük üstelik kızıl bir renge sahip olan bir gezegen görmeye başladım. (MARS) Büyüleyiciydi ve enteresan bir şekilde gizemlerle dolu bir şekilde duruyordu. Birde onun etrafında tıpkı bizim dünyamızdaki ay gibi iki tane büyük kaya parçaları dönüyordu. (Phobos ve Deimos. Bunlar gerçek isimleridir istersiniz araştırarak görebilirsiniz.) buda benim, merakımı giderek artırmaya başladı. acaba aşağıda beni  bekleyen şey veya şeyler neydi. Aklımda deli sorular vardı Fakat hiçbiri aşağıda bir insanla karşılamak umudu kadar beni heyecanlandırmıyordu. İçimi kavuran bu merak yüzünden daha fazla dayanamayarak, rotamı kızıl gezegene çevirdim ve tam gaz ilerleyerek dalışa geçtim. Bir kaç dakika içerisinde, hedefime ulaşarak yüzeyine inmeyi başardım. Dıştan durduğu gibi garip bir havası ve toprağı vardı sanki her yer pas tutmuş gibiydi. Tozlardan,dağlardan ve uçsuz bucaksız çöl benzeri arazilerden başka bir şey yoktu Fakat bunu sadece bulunduğum bölgeden dolayı pes etmeye niyetim yoktu. Dünya gibi, bir tarafı çöl iken,  bir tarafı cennet, olabilirdi o yüzden yılmadan yoluma devam etmeye karar verdim. Her yeri inceleyerek keşfe  devam ediyordum lakin  her yer aynıydı. Benzer kareler durmadan kendisini tekrar ediyor gibiydi sanki evin içinde durmadan gezinmek gibi geliyordu, ne bir yaşam belirtisi görmüştüm nede bir tuhaflık hissetmiştim ta ki bir farklılık  olanan kadar, uzun dakikaların sonuna geldiğim nokta  beni birazda olsa heyecanlandırmıştı. hayatımda görmediğim kadar uzun volkanik dağlar belirmişti ( Mars Tharsis bölgesi isterseniz araştırarak görebilirsiniz) her biri birbirinden farklı ve ilgi çekici duruyordu.  fakat benim bulmayı umduğum yaşam formlarına halen rastlayamamıştım, bu yüzden içten içte bu gezende yaşam formu olmadığı hissiyatını uyandırıyordu. fakat Sidelya "sabırlı ol ve oradan uzaklaş aradığını yakında bulacaksın" diye yeni,den huzur dolu sesiyle beni dizginlemişti. dediğini yaparak yavaş adımlarla keşiflerime devam ederken  "kaç" diye bir ses daha duydum fakat bu bir uyarıydı. İçimi kaplayan korku beni heyecanlandırmış ve etrafa hızla bakınmama neden olmuştu.  o sayede arkamdan hızla gelmekte olan siyah pelerinli başımın belasını görmüştüm gelişi içimde bir huzursuzluk yaratıyordu. Onu her gördüğümde hayatım pahasına kaçmaktan başka bir şey yapamıyordum. hızımı alarak yeniden tüm hızımla sağ sola kaçışmaya başladım. Sidelya kafamın içinden beni bir rehber gibi yönlendirmeye başladı sanki onun bulmamı istediği birisi varmış gibi sadece onun dediklerini yapıyordum. Uzun bir sürenin ardından kaşıma yine bir dağ dağ daha çıktı, ilginç olan ise bu dağ diğerlerinden farklı olmasıydı büyüklüğü göz kamaştırıcıydı. gördüğüm dağların en az iki katıydı. ( Olympus Mons dağı güneş sisteminin bilinen en büyük dağı Everest dağının üç katı büyüklüğünde )

THEiA: BÜYÜK ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin