•Bir nehir görünce kaynağına kadar takip etmeniz gerekir. Ne kadar tehlikeli olsa da o süreçte işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmelisiniz.•
08-11-1957
Merhabalar,
Bugün tam bir ay oldu. Tam bir aydır o genç yanımda, arkamda, sağımda solumda, gülüşlerimde, hikayelerimde. Düşüncelerimde...
Gün geçtikçe içimde yer ediniyor. Ne hissediyorum bilemiyorum. Ona karşı hissettiğim bir dostluk mu, arkadaşlık mı? Hiç sanmıyorum. Bu kavramlar kafamdaki sıfatın yanında absürt kaçıyor. Onu güzel buluyorum, büyüleyici ve göz kamaştırıcı. Sesi ninni gibi, ilahi gibi. Tanrı'nın en güzel hediyesi gibi. Yorgun düşüyorum onu düşünürken. Bildiklerimi unutuyorum. Heyecanlanıyorum. Bana cevap vermenizi çok isterdim tam şuan. Ne oluyor bana? Az sonra yine yanıma gelecek ve biz nehri yürüyeceğiz. Evet. Yıllardan beri benim için kaçış olan bu berrak suyun başladığı yeri ziyaret edeceğiz. Onunla birlikte. Zorlanıyorum. Gitmem gerektiğinde nasıl gideceğimi, bu yalancı baharı terk etmem gerektiğinde onu nasıl arkamda bırakacağım kestiremiyorum. Bana sesleniyor. Sizi çantama kaldırmalıyım...Yoongi Min.
✴️
Jeongguk onu her gördüğünde olduğu gibi göğüs kafesini zorlarcasına atan kalbini hiçe sayıp hızlı adımları ile sol tarafında olmaya alıştığı adamın yanına vardığında kendini tutamayıp sarılmıştı. Bu cesaret nereden geliyordu bilmiyordu fakat Yoongi'nin de ona karşılık vermesi en azından gerginliğini almıştı.
"Yorgun değilsindir umarım. Uzun bir yol var gibi."
Yoongi, yorgun olmadığını belirtir bir şekilde elini savurmuş ve yamulan atkısını düzeltmişti. Bakışları yerde yürümeye başlayan ikili, elleri cebinde yavaş yavaş ilerliyorlardı. Aslında Jeongguk daha öncesinde nehrin sonuna varmıştı. Cennet gibi görünen bir göl vardı tepede oradan akıyordu sular ama ilk defa gidecekmiş kadar heyecanlıydı. Çünkü bunu hayran olduğu Yoongi ile birlikte deneyimleyecekti. Hayatta gördüğü en güzel ikinci manzarayı birincisi ile paylaşacaktı.
"Evde işler nasıl? Ablan hala senden saklıyor mu görüştüğü kişiyi?"
"Aslına bakarsan bildiğimin farkında. Yani adamın apar topar bizim evden çıktığını gördüm sonuçta. İllaki o da beni fark etmiştir..."
"Ablana kızma olur mu? Benim de ablam var ama ailemin baskıları yüzünden sevmediği bir adamla evlenmek zorunda kaldı. Şuan ise büyük şehirde. Uzun zamandır konuşmadık. İnsanın istediği kişi ile bir ömür çürütmesi en önemli şeylerden birisi bence."
İç çekti Jeongguk, bunu annesi ve babası sayesinde çokca tatmıştı.
"Ailenizden bahsetmemiştiniz hiç. Peki ya ebeveynleriniz?"
Yoongi aldığı soru ile bakışlarını kaçırdı ve nefesini dışarı verdi. Onlardan bahsetmek istemiyordu. Hayatının örümcek ağı kaplı kitaplarındaki en eski sayfaydı onlar.
"Babama bakıyorum."
"Anlıyorum... Kabalık olarak algılamayın lütfen ama.. Sizi tanımak benim için önemli o yüzden-"
"Yoongi diyebilirsin. Yalnızken saygı sıfatlarına gerek yok. Ayrıca asıl benim yaptığım kabalık sana kendimi açmayı ben istemişken susan benim."
Yoongi... Ne güzel bir ismi vardı. Rüyalarında seslendiği gibi seslenecekti ona.
"Yok hayır kendinize- kendine kızma lütfen. Ben fazla meraklıyımdır."
"Bu çok tatlı."
Onun ağzından dökülen her iltifata kalbi tekliyordu. Tabii kulakları da kızarıyordu.
"Beni utandırma lütfen..."
Bakışlarını küçüğüne çevirdi ve hafifçe kıkırdadı.
"Ya? Şuna bak sen! Sen ne çabuk utanıyorsun öyle? Peki ya... Bunu yapsam?"
Yoongi bir anda atılıp havada sallanan elini parmakları arasına geçirdi ve tepkisini görmek için gözlerine baktı. Jeongguk ise şapşal şapşal ellerini izledi bir süre. Yüzü ve kulakları soğuk havayı aldırmadan alev atıyordu ama yine de elini çekmedi hatta daha sıkı tutup sevgili piyanisti ile aynı yerde durmayı kesip hızlı adımlar atmaya başladı.
"Bırakmayacaksın yani?"
"Önce sen tuttun bırakmak kabalık olurdu."
"Eh bırakayım o zaman,"
Kendisine bakan parlak bakışlı kızgın gözler ile hafifçe gülümsedi.
"Ya da bırakmayalım, zaten ellerin üşümüş."
"Evet ellerim üşüdü, bırakma."
Hızlı adımlar ile nehir boyunca ilerlerken nefesleri bile buhar olup yüzlerine vuruyordu. Fakat yine de ikisi sonucu merak ettiği için yürümekten vazgeçmemiş el ele sonunda tırmanacakları küçük tepeciğe varmışlardı.
"Yorulmuş gibisin istersen biraz dinlenelim Yoongi."
"Gerek yok sadece uzun zamandır yürümediğim için hamlamışım."
"Vardık zaten hemen bu tepenin ardında-"
"Sen nereden biliyorsun?"
"Daha önce gelmiştim."
"Boşuna yoruldun yani?"
Jeongguk bakışlarını birbirine sıkıca tutunmuş ellerine çevirdi.
"Boşuna olduğunu hiç düşünmüyorum..."
Bu sefer utanan ve çekingence gülümseyen kişi Yoongi'ydi.
"Eh ben bir göreyim artık şu yeri."
Sakince elini tuttuğu genci çekti ve kalan son tepeciği de geçip yerdeki bakışlarını kaldırdı. İşte karşısındaydı son ses kayaları döven öfkeli bir akarsunun altında berrak bir göl bekliyordu onu. Çevresinde kış ayına girilmiş olmasına rağmen hala hafif hafif renkli bitkiler vardı. Kurumuş yapraklar yerlerdeydi ve parmakları arasında yumuşacık bir el vardı. Şeytan cenneti ziyaret ediyor. İronik.
~
Lola.🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Take Me To Church | yoonkook [✓]
Fanfiction[yoonkook] 'Min Yoongi bir kilisede piyano çalardı ve Jeon Jeongguk her pazar onu dinlemeye gelirdi. _________________________ Başlama tarihi•07/05/20 Bitiş tarihi•12/05/21 ©ohmondiablo