Taeyong~
-Öğrendin mi Mark, söyle hemen ne oldu ulaştın mı aramalara, duydun mu?
Çok gergin ve heyecanlı çıkıyordu sesim, hem korkuyor hem de alev alev yanıyordum cesaretle. Gerçekten çekip gittiğinde geri dönmesi için bekledim, aylarca bir telefon, hayır, bir mesaj bile yeter diye sayıkladım durdum ama o ciddiydi. Çin'e babası gibi siktiğimin uyuşturucu işine girmek için gittiğine bir süre inanamamıştım ama şimdi her şey fazlasıyla gerçek. Aradan 4 yıl geçti ve tanrı aşkına, onun beni bırakıp gidişinin elbet bir bedeli olucak. Hem de yerinde uslu uslu durmazken ona acıyıp büyüme isteğine boyun eğeceğimi düşünemez,değil mi?
+Evvet, bu sabah yolda olacak. Teslimatı yapacak adamları çağıracaklarmış, Yuta ve Jungwoo otel odasında bizden gelecek bir çağrıyı bekliyorlar. Her şey planladığımız gibi olucak Taeyong hyung, stres yapma daha fazla.
Mark gözlerini yalnız ekran ışığı ile aydınlanan odada üzerime diktiğinde bir süre etrafta gezdirdim gözlerimi. Stres olmamam gerektiğini söylemesini anlıyordum, stres hata da doğurur. Şu seviyeye gelmişken hiçbir şey mahvolmamalı. Sakin kalmalı ve tam bir lider gibi halletmeliyim bu işi. Biliyorum. Ama karşımdaki Chittaphon, yeterince zeki ve yetişmesi güç bir adam. Ona kafa tuttuğumun farkında olmak bile yeterince gericiyken stres yapmamak imkansıza yakın.
Masanın üstündeki çoğu içilmiş su şişesindeki suyu kafamdan aşağı döküp resmen benden daha olgun davranan Mark'a baktım ve yalnızca başımı sallayarak odadan çıktım.
"Her şey bittiğinde sevgilim, umarım beni özlemişsindir."
Hendery~
Nefes alıp veriyorum, bunu defalarca kez yapmam bir işe yaramayacağını biliyorum yine de elimden geldiğince sakin görünmem lazım, biliyorum. Bu işe ihtiyacım var, paraya, büyükannemin benimle olmasına, gülümsemeye, bir kez de olsa yastığa koyduğum başımın huzurla sabaha kadar orada kalmasına.
Yanımdaki adama bakıyorum, bu işi bana söyleyen adama, rahatlığına ve umursamazlığına. Uzun bir zamandır yapıyor olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum. Elleri ya da dizleri titremiyor aksine bacak bacak üstüne atmış, sol kolu koltuğa bırakılmış, ağzındaki sigarayı keyifle içiyor. En ufak gerginlik belirtisi yok.
"Çok mu yakışıklıyım? Süzüp durmak yerine söylesene."
Temiz gülüşüyle söylediği şey anca fark etmemi sağlandığında ne yaptığımı kafamı geriye atıp ileri baktım.
"Bu kadar sakin olmanın nedenini merak ediyorum sadece. Birazdan elimize uyuşturucuları vericekler farkındasın değil mi?"
Büyük bir kahkaha, kulaklarımı rahatsız edecek cinsten.
"Oğlum biraz sakinleş, abartılacak bir iş yok ortada, Kore'yi gezip gelicez anlasana."
Sigarasının dumanını yavaşça odaya bıraktığında sırıtışı beni büyülemeye yetmişti. Yine de bu kadar basit görmem mümkün değildi bu işi. Tekrardan derin bir nefes alıp verdim. Yangyang içeri girene kadar ağır sigara kokusu ve gerginliğin altında, yanımdaki adamı izledim sessizce.