Bölüm 1/1

321 14 5
                                    

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki, bu hikaye'yi yazarken bana en büyük desteği arkadaşlarım verdi. Her bir satır yazışımda beni tebrik ettiler ve cesaretlendirdiler. Takıldığım yerler de, hepsi bir olup bana akıl verdi, özellikle ikinci sırda, cam kenarında oturan arkadaşım... Hepinize teşekkür ederim. Ve süt kardeşime, bana İzmir hakkında bilgi verdiği için.

-------------

SENE 2009

-Yalnızlığım-

Serin bir İlkbahar günüydü, evimizin balkonundan İstanbul manzarasına bakarken, bir yandan da sıcak çayımı yudumluyordum. Hiçbir zaman kahve insanı olmamıştım, daha doğrusu olamamıştım. bir yere oturmaya gittiğimizde kahve içen insanları anlamamıştım nedense... Çayın sıcaklığını verememişti bana kahve.

Robot kadının, "şimdi ki durak Karşıyaka" anonsuyla "yalnızlığım" adlı yeni başladığım hikayemi, yarım bırakmak zorunda kaldım. Ayağa kalkarak, Metro'nun dışarıya açılan kapısına yöneldim ve demirliklerine tutundum. Karşıyaka da inmek isteyen yolcuların hepsi kapıya yaklaşmaya başladı. "asıl karmaşa şimdi başlıyor" diye geçirdim, içimden.

Metro kapıları açılınca, dışarıya çıkmak ve içeriye girmek isteyen insanlar, birbirini ittirmeye başladı. Karmaşanın dinmesini beklemek için, biraz geriye çekildim, çekilmemle birinin ayağına basmam bir oldu. Hemen arkaya döndüm ve kimin ayağına basmış olabileceğime baktım. Ellilerin başında, bir teyzeydi ama, "teyze" demeye bin şahit gerekirdi(!) eteği, 'böyle etekleri nasıl giyiyorlar' dediğim cinstendi. Dizinde, derin bir yırtmacı siyah kalem bir etekti bu. Yakaları dantelli, saten beyaz gömleği vardı bir de. Saçları kızıldı, her halükarda boya olduğu belli olan saçlara sahipti. Silkelenip kendime geldim, yaptığım çok ayıptı. İnsanların, dış görünüşlerini yargılamamak gerekirdi. 

Teyzeye gülümseyerek "Özür dilerim" dedim. O da, bana bir garip bakıyordu. Haklıydı da, bol siyah feracem ve feracemle aynı renkte olan geniş eşarbım vardı. Acaba bu kadında geçirmişmiydi içinden 'böyle şeyleri nasıl giyiyorlar' diye? "Önemli değil" dedi, durgun bir sesle. Ve metrodan indi. Bende hemen ondan sonra indim. Merdivenlerin olduğu kısma geldiğimde 'Elhamdülillah' çektim içimden. Sonunda o izbe metrodan çıkabilmiştim. Hiç vakit kaybetmeden, hızlı hızlı çıkmaya başladım, bir an önce temiz havaya kovuşmam lazımdı. Dışarı çıktığımda soğuk rüzgar, yüzümü yaladı. Ama bu beni etkilememişti çünkü, soğuk havayı severdim, zihinimi açık tutmamı sağlardı. 

Annemi aramak için, elimi çantanın kuytu köşelerine gönderdim. Ama telefonumu bulmam biraz zor olmuştu. Çünkü, telefonum ders kitabımın içine sıkışmıştı ve ben onu çıkartasıya kadar, asıl benim canım çıkmıştı.

Nihayet kitabım, telefonumu bıraktığında, sevinçten şuracıkta şükür namazı kılacaktım. Telefonumun kilitini açtıktan sonra, gördüğüm manzara sarsılmama sebep oldu. 9.8 şiddetinde deprem olsa bu kadar sarsılmazdım herhalde. Annem, tam beş defa aramıştı arkadaşım Safiyye'den ise, iki tane mesajım vardı. Hemen annemi aradım ama, açmadı. Hep böyle olurdu zaten, o beni arar ben açmam, ben onu ararım o açmaz. Safiyye'nin, mesajını okuduktan sonra tekrar ararım diye düşündüm. Mesajlar bölümüne girdim ve Safiyye'nin attığı mesajı açtım. 

- Kız, Sare Hüma! Desenli ipek şalın var mı? Tipik Safiyye'di işte... Bir tek Safiyye bana, Sare Hüma derdi. Akrabalarım, Hüma'yı tercih ederken, pek samimi olmadığım arkadaşlarım ise, Sare derdi. İkinci mesajını da açtım, ve ne kadar kararsız biri olduğunu bir kez daha bana kanıtlamış oldu.

- Ya da boşver, yarın sarı ipek şalını getirir misin? 

Tam mesaj yazıcaktım ki, annem anneliğini yaparak beni aramaya başladı. Aramasına cevap verdim ve korkarak telefonu kulağıma yaklaştırdım ama, annem beklediğimin aksine sakin bir sesle "Niye açmadın Hüma telefonu" dedi. Fırtına öncesi sessizlikti galiba bu. Yoksa annem açar, açmaz nasihatlarına başlardı. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 19, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AFİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin