Sınıfa girdiğinde bikaç saniye sonra diğer kızlar gibi ağzımın açık olup olmnadığını anlamak için kendime gelmeye çalıştım.
''Evet sanırım sen yeni öğrencisin. Arkadaşlarınla daha sonra tanışırsın. Ezgi'nin yanına otur ve dersi takip etmeye çalış.'' Bir ders saatinde yanlızca 2 soru çözebilen kel huysuz Kimyacının söylediği her kelime vücuduma batıyormuş gibi hissediyordum. Ayağa kalktım ve :
''Ne yani yanıma gelip öylece oturucak mı? Hayır ya olmaz, olamaz. Başka bir yere otursun. Benim yanım şart mı? İstemiyorum hocam zorla mı? Hatta atın bunu sınıftan yer falan yok burda. Okul kontenjanı dolu değil miydi ne bu yeni öğrenci? '' ellerimi kollarımı ve mimiklerimi sürekli oynatarak hararetli bir şekilde ağzıma ne geliyosa söyledim. Ama bu beni hiç rahatlatmadı.
Kerem hoca tahtaya dönük yüzünü sakince bana doğru çevirdi ve yavaşca yanıma yürüdü. Üzerindeki diz kapaklarının altında olan beyaz önlüğü onu olduğundan daha kısa ve yaşlı gösteriyordu. Bağırmasını, sınıftan atmasını bekledim ama gözlerimin içine derin, uzun uzun baktıktan bir süre sonra zil çaldı ve Kuzey'in kolundan çekerek sınıfın kapısına doğru çektim.
''Ne yaptığını sanıyorsun acaba, Bay Ukala?'' Gözlerimdeki sinir dolu gözyaşlarımı farketmiş olucak ki kocaman ama orantılı parmaklara sahip olan sağ eliyle sol yanağımdaki elmacık kemiklerimin üzerinden süzülen gözyaşımı sildi. O an dünyanın durmasını istedim. Ama her zamanki gülüşünü yaparak bana neler yaşattığını hatırlattı.
''Bundan sonra böyle. Babamı biliyorsun hep bu okula gelmemi istiyordu sanırım başarmış. Her gün beni görüp acı çekmeni istemiyorum. Kendini en kısa zamanda toparla. Seni sevmediğimi de sakın unutma. Her şey geride kaldı. Artık hayata dön.'' Ağzından çıkan her kelime bana bir darbe gibi vurmuştu. Gözlerimdeki yaşları kontrol edemiyordum. Gülüyordu. Omuzlarını dikleştirdi ve gözlerini benden ayırarak yanımdan geçip gitti. Kendime gelmem bikaç dakikamı aldı. Arkamı döndüğümde herkesin bana şaşkınlıkla baktığını görebiliyordum. Koşarak kantine gittim ve Kuzey'i sıradan çıkarken gördüm. Elinde İce Tea vardı.
''Biliyo musun artık senden ciddi anlamda nefret ediyorum sen değer verilmeyi bile haketmeyen havalı egoistin tekisin. Canın cehenneme!!'' Sinirim hala geçmemiş olacak ki yanağına tam oturttuğum tokatımla rahatladım. İce Tea elinden kaydı. Yüzündeki donuk ifadeyi asla unutmamayı diledim. Arkamı döndüğümde az öncekinden daha büyük bir kalabalığın bizi izlediğini gördüm ve omuzlarımı dikleştirerek kızlar tuvaletine yöneldim.
''Ona cidden tokat attın. Kızım seni seviyorum.'' Pınar gerçekten çok mutlu görünüyordu.
''Bunu kesinlikle videoya çekmeliydim. Kahretsin suratındaki ifade için tekrar tekrar geri sarabilirim.'' Beril bana gurur duyarmış gibi sımsıkı sarıldı. Tenefüsün geri kalanını orada bana moral vermelerini dinleyerek geçirdim. Onları seviyorum.
O gün Pınar ve Beril dışında kimseyle konuşmadım. Herkes bana öcüymüşüm gibi bakıyordu.-Tabiki Kuzey bakmıyordu.-
Birkaç gün böyle geçti. Furkan o tokatı göremediği için gerçekten üzgündü. Tekrarlamam için ısrar ediyordu fakat o da bunun birdaha olmıycağının farkındaydı. Cuma günü yoldayken:
'' Sakın sana Pazar günü doğum günüm olduğunu söylemeyi unuttuğumu söyleme'' diyerek kulaklığımı aniden kulağımdan çıkarttı.
''Hayır söylemedin.'' Çok sakin bir tepki verdiğim için şaşırmışa benziyordu.
''Annemler bu sefer Sametlerin villasında kutlamama izin verdi. Bütün okul geliyor. Ve özel davetli olarak sende. Nokta. Bu kadar. Pınar ve Beril' i alıp gel. İtiraz yok. Sana bu kadar geç söylediğim için üzgünüm. '' Konuşmaya çalıştıkça söyleyeceklerimi boğazıma dizdi. Partilerden nefret ettiğimi biliyordu ama sanırım onu kırmamalıyım. Gözlerimi devirerek :
''Of tamam ama bir saatten fazla kalmam.''
''Ama partiler 12'den sonra ba...'' ağzına elimi bastırdım ve :
'' Bir saat diyorum Furkan pazarlık etme.'' Kalın ve suratında çekici duran dudaklarına 'fermuarı çektim' işareti yaparak sustu. Okula 10 dakika geç kalmıştık. Hızlıca sınıfa gittim. Özür dileyerek sırama doğru yöneldim. Yerimde İlayda oturuyordu. Sıra çok darmış gibi Kuzey'e yapışmıştı. Bende Sude'nin yanına geçip oturdum.
''Kendini bi bok sanıyor. Takma kafana o çocuk resmen cool olma çabası hem bende İley'i sevmiyordum iyi oldu böyle.'' Yüz yapısına çok uygun olan hafif yamuk dudaklarının arkasındaki teller onu konuşurken daha bir şirin yapıyordu.
''Ezgi noluyo ne konuşuyosunuz? Senin yerin orası mı? Hemen geç yerine itiraz etme. İlayda sende daha fazla Kuzey'in içine düşmeden ordan kalk.'' Minyon, şeker ama huzursuz edici derecede cırtlak sesi olan tarih hocasını söyledikleriyle sınıf kahkahalara boğulurken İlayda sinirli bi şekilde çantasını kendi sırasına fırlattı. Bu kızın kimseye saygısı yok cidden. Kuzey onun gittiğine memnunmuş gibi görünüyordu.
Defterlerimiz kontrol edilirken omzuyla hafifçe dokunarak:
'' Ee partide ne giyiceksin? Eş olduğumuz için uyumlu olmalıyız değil mi?