Yaklaşık 15 dakikadır kesintisiz koşuyorum. Nereye gittiğim, bacaklarımı hala nasıl hareket ettirebildiğim, diğerlerine ne olduğu hatta kim olduğum bile umrumda değil. Tek bildiğim bu çantanın benim canıma mal olsa bile ulaştırılması gerektiği. Çantayı aldığımdan bu yana diğerlerini ne gördüm ne de ulaşabiliyorum. Bildiğim bir şey varsa o da hepimizin kaçması gerektiği. Eğer kaçabilirsek eninde sonunda tekrar biraraya gelebileceğimizi umduğumdan onları kaybetme düşüncesini hemen kendimden uzaklaştırıyorum. Arkadaşlarımı düşünmek bana güç vermeliydi ama aksine nefesimi kontrol etmemi zorlaştırıyor. Arkamdan gelen ayak sesleri beni tetiklemese bırak koşmayı ayakta durabileceğimi bile sanmam.
Dar, uzun sokaklardan birine girmek zorunda kalıyorum. Sokak çok uzun ve hiç dönemeç ya da bu sokaktan ayrılabilmenin yolunu göremiyorum. Eğer bu sokağa gelirlerse bu kadar profosyonel insanların beni ıskalaması mümkün değil. Acilen bir çıkış yolu bulmalıyım. Omzumun üzerinden baktığımda kimseyi göremiyorum ama ayak sesleri adeta bana gidecek hiçbir yerin yok diyor. Belki de gerçekten hiç bir yolu yoktur. Ama şuan önemli olan benim hayatım olamaz. Bu çantanın içerisinde çok önemli bir şey olmasa bu göreve ben seçilmezdim. Yapamayacağımı düşünseler beni seçmezlerdi. Bir göreve başlamadan önce başımıza gelebilecek hertürlü şey hakkında bilgi alırız ve neler yapmamız gerektiğini öğreniriz. Ama bize söylenen en büyük şey asla ayrılmamamız gerektiğidir. Şimdi tek başımayım ve bu en önemli kuralı bozuyor. Omzumun üzerinden bakma riskini tekrar alıyorum. Bu hareketim beni yavaşlatıyor ama işte orada. Bir tanesini görebiliyorum. Risk almak zorundayım. Yanda ki binanın çıkık taşlarından destek alarak tırmanmaya başlıyorum. Arkamdan öfkeli bir sesin yanındakine bir şeyler bağırdığını duyuyorum. Bacaklarım bitti dercesine beni yerçekimine teslim etmeye çalışıyorlar. Korku tüm benliğimi kaplıyor. Bana bu kadar çok yaklaşan o askerin bir kurşunuyla her şey bitebilir ama adam beni vurmuyor. Bunu yapabileceği düzinelerce şansı varken bunu yapmadı. Ben de buna güvenerek tırmanmaya devam ediyorum. Bir balkonun demirlerine sıkıca tutunuyorum. Aslında yapıştığımı söylemek daha doğru olur. Kollarımda kalan son kuvvetle kendımi balkonun içerisine çekiyorum. İnanılır gibi değil ama asker de arkamdan tırmanıyor. Aslında denklemin bu kadar karışık olmaması lazım. O bir asker ve ben de tüm insanlığa zarar veren bir örgütün üyesiyim. Ben bir duyarsızım ve daha bir kaç dakika önce başbakanlık binasından çok önemli olduğunu düşündüğüm bir çantayı çaldım. İşimi çoktan bitirmesi gerekiyordu. Daha 8 ölüm hakkım olduğu halde beni ya bu dünya üzerinden tamamen silmesini ya da daha sonra ifademi almak ve amacımı sormak amacıyla bayıltmasını beklerdim. Anlaşılamaz ve tahmin edilemez insanlardan nefret ediyorum. Bir sonraki hamlesini düşünemezsem ne yapmam gerektiğini nasıl bilebilirim?
Balkondan aşağı baktığımda tırmanmakta olduğunu ve sokakta başka Asker olmadığını görüyorum. Kaçabilirim. Bu çantayı güvenle teslim edip duyarsız örgütününde ki her bir üyenin benim başarımı konuşmasını sağlayabilirim. Bulunduğum dairenin kapısına koşuyorum. Kilitli. Kapı ahşap olduğundan kilitin kırılması benim gibi biri için hiç zor değil. Bina nın merdivenlerinden yukarı doğru fırlıyorum. Yanlış hatırlamıyorsam Gale uydu hatirasından hükümet binasını ve çevresini gösterdiğinde buralara bakmıştık. Binalar birbirine yakın olduğundan diğer binaya atlayabilir ve daha sonra izimi kaybettirebilirim. Binanın çatısına çıkan son merdivenleri de aşarken askerin de merdivenleri çıkmaya başladığını işitiyorum. Vücudum kaskatı kesiliyor. Kapı kilitli değil bu çok iyi, çabucak giriyorum. Artık çatı katındayım ama bütün her şey altüst oldu. Çünkü bulunduğum bu bina yanındaki diğer binalardan daha kısa. Atlayamam. Tırmanmak zaten imkansız. Bitti. En azından son görevimi yerine getirmeliyim. Eğer başarılı olamıyorsam en azından benimle birlikte tüm duyarsızları da ele vermeyeceğim. Çantada her ne varsa onu da kendimi de sonsuza kadar bu dünyadan sileceğim. Elimi cebime atıp tam bunlara bir son verecekken bir sesle irkiliyorum. Asker yanıma koşuyor bana bir şeyler söylüyor ama o kadar bitmiş durumdayım kı o maskesinin altından çıkan zayıf sesiyle hangi kelimeleri söylüyor duyamıyorum. Umrumda da değil. Beni ve çantayı götürmesine izin vermeyeceğim. Üzerimde ki patlatıcıyla her şey son bulacak. Tam düğmeye uzanıyorsak maskesini çıkarıyor. Gözlerimin içine bakıp beni sarsıyor. 'Duyuyor musun? Sonunda. Git anlıyor musun? Kaç! Kafayı mı yedın ? Çabuk ol! Dışarı çık ve kanalizasyon kanalını kullan tamam mı?'
Oysa ki çok anlamsız. Yüzü o kadar tanıdık gelmesine rağmen bu adamla daha önce bırak konuşmayı aynı yerde bile bulunmadığımdan eminim. AMA ÖYLEYSE BANA NEDEN YARDIM EDİYOR?
*
ARKADAŞLAR BİRAZ ÖNCE YAZDIĞIM BÖLÜM BENİM DE PEK HOŞUMA GİTMEDİĞİNDEN YAYINDAN KALDIRDIM. BU BÖLÜMÜ YAYINLAMAYI DAHA UYGUN BULDUM. YAZAR OLARAK BENİM İÇİN BİLE HEYECAN VERİCİ OLDU. UMARIM BUNU BEĞENİRSİNİZ. YORUMLARINIZLA SİZDE DÜŞÜNCELERİNİZİ DİLE GETİRİRSENİZ SEVİNİRİM. BÖYLECE YAZMAK BENİM İÇİN DAHA KOLAY OLUYOR.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duyarsız
Ciencia Ficción10 hakkın var. Tekrar nefes almak ve son soluk arasıda, yaşam ve ölüm arasında 10 hak. Kimisine göre bir lütuf, kimisine göre ise bir LANET. Öyle bir dünya ve sistem düşünün ki ölmek onlar için yemek yemek kadar sıradan. Herkesin 10 ölüm hakkı var. ...