17

15.1K 1.1K 1K
                                    

reglım her gun 3 km yuruyorum ve her gun 2 denemeye giriyorum iyi geceler ben agri kesici icicem


pazartesi'12.34
doğu // kağan

doğu'nun en sevdiği renk kırmızıydı.

üzerine giydiği sweat'ler, her zaman aynı renkte kalan kalemi, masanın üzerindeki tükenmez, telefon arka planı ve hatta pantolonunun altında, ayakkabısının biraz üstünden görünen çorapları bile onu bu renge bürüyordu. çizdiği resimlerde, karakalem bile olsa imzasını kırmızıyla atıyordu. kenara, nokta bile olsa kırmızıyla bir çizik bırakıyordu. dışarıdan bakınca göze çarpan ayrıntılar değillerdi fakat onu uzun süre inceleyen biri kırmızıyı çok sevdiğini anlayabilirdi.

saçlarını dağınık tutmayı severdi. hafif bir kıvırcıklıkla göz kapaklarının üzerine düşen koyu kahve bukleleri kulağının arkasına sıkıştırmaktan hiç sıkılmazdı. bazen yakın kız arkadaşları onun saçlarını tam tepeden küçük bir bebek gibi toplardı ve o masum yüz ifadesiyle tek kelime etmeden gülerek bu durumu kabullenirdi. okul çıkışında saçındaki pembe lastikleri unutup da otobüs durağına yürüdüğü bile olmuştu.

yüzü, ortalama bir insana göre daha güzel gözükürdü. kimseden fazlası yoktu, sınıftaki diğer herkes gibiydi ama onu farklı yapan şeyler vardı, mutlaka olmalıydı. mesela duygularını yüzünde çok güzel yaşatırdı. dolgun dudakları her gülümseyişinde yanağında küçük gamzeler bırakırdı. onu küçüklüğünden beri tanıyan herkes gülüşünün hiç değişmediğinin farkında olurdu ve onu gerçekten tanıyan biri dudaklarının ne zaman kıvrılacağını çok iyi bilirdi.

"gerçekten mi?" meraklı sesiyle karşısında oturan derman'a öylesine şaşkın ve neşeli bakıyordu ki kağan ister istemez yanaklarının kızardığını hissetti. yakın değillerdi, aralarında birkaç sıra vardı fakat sesini duymak hiç de zor değildi.

sadece yakın arkadaşlarıyla uzun muhabbetlere girerdi. tanısın ya da tanımasın, başka kimseye uzun cümleler kurmazdı. isteği ile olan bir şey değildi bu, çekingenlik de sayılmazdı. yapısı öyleydi. özellikle de annesinin ölümünden beri bu durum kendini daha belirgin gösterir olmuştu. artık kimsenin yanına gidip muhabbet açmak istemiyor, onunla konuşmayan biriyle kendisi de konuşmuyordu. dışarıya karşı daha sessiz birisi olmuştu, zaten hiçbir şeyini dışarıya taşıran bir çocuk değildi. ailesi, onu böyle yetiştirmişti.

"kitabı çıkacak diyorlardı?" hâlâ hayretle derman'a seslenen sesinde ona ait notalar vardı ve kilometrelerce uzaktan bile onun sesini duyan birisi bu tonun ona ait olduğunu bilebilirdi. "olsun, çıksa da alalım."

matematiği çok severdi. bazen öylesine şaşırtıcı gelirdi ki bu sevgisi, kendisi bile farkına varmazdı bunun. hiç çok düşük notlar almamıştı bu dersten. hedefleri başka olmasa matematik okumayı bile düşünürdü ama üniversitede göreceği matematiğin lisedekiyle bir olmadığı biliyordu. soyut cebir, nümerik analiz, topoloji ve ismini henüz duymadığı diğer onlarca terim hiç de lise matematiği kadar somut değildi.

hayvanları severdi, bazı dizilere bayılırdı ve gecenin köründe kendisini aynı sahnenin tekrarını izlerken bulurdu. küçüklüğünden kalma karanlık korkusu hâlâ kendini gösteriyordu, yatağının başında kapalı da olsa bir lamba bulunmalıydı. elini attığında onu ışığa kavuşturacak bir şey olmalıydı.

arabalar, futbol, playstation, aksiyon filmleri gibi şeyler ilgisini çekmiyordu. ağlamaktan çekinmezdi ancak onu sevmeyen insanların arasında kendisini daha da güçsüz göstereceğini bildiği için herkesin yanında ağlamak istemezdi. basit bir ergenlik takıntısı değildi bu. ortaokuldayken 'kız gibi' olduğu için dalga konusu olurdu. kavgadan kaçardı, savaştan hoşlanmazdı. yaşadığı ön yargı, erkeklerin onu kız olarak görüp aralarına almayışı ona hep kız arkadaşlar edindirdi -nadir de olsa iki üç erkek arkadaşı vardı o zamanlar yakın olduğu-. ve hiç onların yanında ağlamadı, onu böyle gören insanların önünde çocuk aklıyla daha da aciz gözükmemek için annesinin acısını bile dışarı taşırmamaya çalışmıştı.

amnistíaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin