11 | notebook

3.5K 353 465
                                    

batan güneşin son ışıkları, londra'nın caddelerini o gün son kez aydınlatırken, kaykayıyla sokağın köşesinden döndü, platin saçlı çocuk.

kaykayın tekerlekleri, kaldırım taşlarının üzerinde ilerlerken hoş bir takırtı sesi çıkarıyordu. draco malfoy'un keyfi yerindeydi, yüzünü hoş bir gülümseme kaplamıştı. cuma günleri okuldan sonra arkadaşlarıyla takılmak şüphesiz en sevdiği şeylerden biriydi, bir çeşit stres atma aktivitesi gibiydi onun için.

oturduğu müstakil evlerden oluşan sitenin önüne vardığında, tam kapıdan içeri girecekken bir ayağını yere indirerek durdu.

bu sesler de neyin nesiydi?

yerde duran kaykayını alıp seslerin geldiği yöne doğru birkaç adım attı. alt sokaktaki evlerden birinin önünde toplanmış kalabalığı görünce durdu.

normalde umursamazdı, ama bu defa içini garip bir huzursuzluk sarmıştı, neler olduğunu cidden merak etmişti.

hızlı adımlarla kalabalığın olduğu yöne doğru ilerledi, bahçe kapısından içeri adım attığında kapının önündeki polisleri ve sağlık görevlilerini fark etti.

kalabalıktan, "ne olmuş?, "intihar mı etmiş?", "yazık çocukcağıza, kim bilir neler çekti." şeklinde fısıltılar yükseliyordu ama draco'nun kafası o kadar karışmıştı ki bunları duyamıyordu bile.

bahçe duvarının kenarında polis memurlarından birinin sorguya çektiği üç kişiye – bir adam, bir kadın ve kendisi yaşlarında bir çocuk – kısa bir bakış atıp kalabalığı yararak ön tarafa doğru ilerledi.

"not al," demişti evden çıkan polislerden biri, kendisinden daha alt kademede görünen başka bir polise. "adı harry potter. on altı yaşında. ölüm sebebi, intihar."

draco, beynine kurşun yemiş gibi olduğu yerde kalakaldı.

adı harry potter. ölüm sebebi, intihar.

bu iki cümle, kafasının içinde tekrar tekrar yankılandı. tepki verme yetisini kaybetmiş gibiydi. gerçek olamazdı.

potter.. ölmüş müydü?

hayır, şakaydı. şaka olmak zorundaydı. eğer potter intihar etmişse bu tamamen kendisinin suçuydu.

önündeki son birkaç kişiyi de geçerek koşar adım eve doğru yürüdü, onu durdurmaya çalışan kolları üstünden ittirdi, koşarak merdivenleri çıkıp üst kata ulaştı ve telaşlı adımlarla koridorda, banyoya kadar yürümeye devam etti.

gördüğü manzaranın gerçekliği, kendisinden habersiz gözlerine dolan birkaç damla gözyaşının yanaklarına doğru süzülmesine sebep olmuştu.

bedeni, işte orada, kızıl suyla dolu küvetin içinde duruyordu. yüzü solmuştu, dudakları her zamanki pembeliğini kaybedip morarmıştı, küvetten sarkan kolunun üstündeki kesikler, rahatlıkla seçilebiliyordu.

bir elini yavaşça ağzının üstüne kapattı. hiçbir tepki veremiyordu; gülemiyordu, ağlayamıyordu ya da düşünemiyordu. suçluluk hissini her zerresinde şiddetle hissederken geriye doğru birkaç adım attı.

burası onun odası olmalıydı.

draco gözlerini cesetten çekmeyi başarıp odada gezdirmeye başladı. ne yapması gerektiğini bilmiyordu, bu saatten sonra yapabileceği bir şey var mıydı, onu bile bilmiyordu.

gözleri odadaki komodinin üstünde duran deftere iliştiğinde, duraksadı.

düşünmeye ihtiyaç bile duymadan ellerini öylece duran deftere ilerletti. neden yaptığını bilmiyordu, sadece... alması gerekiyor gibi hissetmişti.

bulunduğu yere doğru yaklaşan adımları işittiğinde, hızlıca defteri ceketinin içine sakladı.

"burada olmaman gerekiyor," kapıdan içeriye bakıp kendisini fark eden polis memuru, kolundan tutup onu dışarıya doğru çekerken draco teslim olmuş gibi onunla yürümeye başladı.

harry potter'ın cansız bedenine attığı son bakış ise, gözlerindeki yaşların hıçkırıkları eşliğinde serbest kalmasına yetmişti.

sticker collection , drarry. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin