Stresle oturduğum yerde ayaklarımı sallıyor, dudaklarımı dişliyordum. Neden bu kadar heyecanlı olduğumu bilmiyordum ancak Yoongi'nin yüzünü görecek olmam içimde inanılmaz bir his oluşturmuştu. Çok merak ediyordum onu, en başından beri merak ediyordum. Bir anda buluşmak istemesi beni şaşırtmıştı. Her ne kadar odun bir kişiliği olsa da, ondan anlam veremediğim kadar kısa bir sürede hoşlandığımı hatta bundan daha fazlası olduğunu biliyordum. Ne ara olmuştu, ne zaman emin olmuştum bilmiyordum ancak onun da benden hoşlandığına adım kadar emindim. Sadece bunu kabul edemeyecek kadar gururlu olduğunu düşünüyordum çünkü birbirimize zıttık. Elbette ortak yönlerimiz vardı ama onun aksine ben daha yumuşak bir yapıya sahiptim. Omega olmamdan kaynaklı olduğunu da biliyordum ancak o daha farklıydı, çünkü alfa olup da kibarlığından ödün vermeyen çok kişi tanımıştım. Yinede kişiliği hiçbir zaman sorun yaratmamıştı bana. İlk zamanlar hariç, o zamanlar sinirimi bozmaktan başka birşeye yaramıyordu. Sürekli konuşuyorduk, onu merak ediyordum, yüzünü görmek istiyordum ve çok daha fazla isteklerim de vardı. Bu konuda ilk adımı atmasına sevinmiştim, sonuçta uygulamada kimseyle görüşmemişti, ben ilk olacaktım.
Yoongi'nin içinde farklı bir yanı olduğuna da inanıyordum. Piyano çalıyordu mesela, şarkı yazıyordu, birkaç kez benim için endişelendiğini de hissetmiştim. Min Yoongi ile konuşan herkes ona karşı çekilebilirdi. İnsanda merak uyandırıyor ve tam bu huyunu çözdüm dediğinizde yanılgıya uğratacak bir şey yapıyordu. Belki de ona alışmamın temel nedeni de buydu.
Önüme düşen pembe tutamlarımı bir kez daha geriye attığımda sıkıntıyla ofladım, biraz geç kalmıştı. Tamam daha saat yeni iki olmuştu, geç de kalmamıştı aslında ama ben çok sabırsızdım. Pislik herif karşıma çıkmak için uzun bir süre beklemişti. Buluşmak için üretmediğim bahane kalmamıştı ve şimdi kendiliğinden geliyordu bana. Önce inkar edip sonra arkadaş gibi demesinden bahsetmiyordum bile. Bir ara bunları sırf beni deli etmek için yaptığını düşünmüştüm. Beyefendiye açık açık adım atması için yol açıyordum ama o olduğu yerde dikiliyordu. Biliyordum, ikimizde de mesajların arkasında daha farklı ve yoğun duygular saklı olduğunu biliyordum.
Sakin ve sessiz aynı zamanda oldukça güzel, huzurlu bir kafedeydim. Burayı nereden bulduğunu merak etmiştim doğrusu, siyah ve kahverengi duvarları, ahşap masaları vardı. Erken saat olduğundan içeride bir iki kişiden başka kimse yoktu, böyle yerlerin genelde akşam kalabalık olduğunu biliyordum. Buram buram kahve kokuyordu ama ben Yoongi gelmeden sipariş vermek istememiştim. Açıkçası o geldiğinde nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Yüzünü gördükten sonra kendimi tutamama ihtimalim bile vardı.
İlk adımı ondan beklesem de hiç düşünmeden pat diye 'senden hoşlanıyorum' bile diyebilirdim. Bazen çok cesur bazen çok utangaç bir insan olabiliyordum ancak Yoongi'nin yanında hangi yönümün daha ağır basacağını kestiremiyordum. Eğer itiraf etse çoktan sevgili bile olmuş olabilirdik.
Hadi ama, beni kıskanıp kalbini ağrıttığımı söylüyordu bunun benden hoşlanıyor olmasından başka açıklaması olamazdı. Muhtemelen yüz yüze geldiğimizde her şey daha iyi olacaktı, belki de bunu fark ettiği için aniden buluşmak istemişti. Bilmiyordum, en son ne zaman bu kadar heyecanlandığımı da ne olacağını da bilmiyordum. Tek istediğim her şeyin iyi olmasıydı, Yoongi'nin hayatında yer alma fikri kulağa hoş geliyordu.
Ortama yayılan zilin sesiyle başımı anında kapıya çevirdim ve gözlerim içeri giren bedenle buluştu. Nerede olduğumu biliyormuş gibi girer girmez oturduğum masaya bakmış ve olduğu yerde kalmıştı. Derince yutkunup ayağa kalktığımda bir anda göğsüme oturan ağırlığın acısı afallatmıştı beni. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Sanki bir taşın göğsümü delerek içeri doğru gömüldüğünü hissetmiştim, üzerime çöken ağırlık gözlerimi doldurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bludfire: yoonmin
FanficPark Jimin oynadığı oyunda önüne çıkan uygulamaya eğlence amaçlı girmişti. texting-düzyazı