1.3

8.1K 868 1.2K
                                    

im_hands0me

××××××××××

Minho'nun ağzından

Akşam anlaştığımız saatte çıktım Chan'ın evine. Elimde bir şişe şampanya vardı. Ve içimde Jisung'u görecek olmanın verdiği heyecan.

Onun ellerini tutmayı özlemiştim, onunla bakışmayı, onunla öpüşmeyi. Bu binaya sırf o da gelecek diye gelmiştim. Onu tekrar görmek için. Belki bir başkasıyla, belki evli olarak... Çok seviyordum onu ama...

Aması Jisung'u aldatmıştım. Bir gün çok sarhoştum, çok mutsuzdum ve sevişmiştik Doyoung ile. O gün Jisung ile kavgalıydık hatta ayrılmak üzere olduğumuz bile söylenebilir bu yüzden umursamamıştım onun varlığını.

Keşke şimdi yokluğunu da umursamamak mümkün olsaydı.

Keşke sorumluluklarımın farkında olsaydım ve Jisung'a hak ettiği değeri verseydim.

Keşke Doyoung ile geçireceğim tek geceyi Jisung ile geçireceğim koca bir hayata tercih etmeseydim.

Ama etmiştim işte. Şimdi de bedelini ödüyordum. Ama herkes sevdiği adamı her gün görecek kadar şanslı değildi sanırım buna sevinmeliydim.

Chan'ın kapısına çaldım ve açanın Jisung olmasını diledim.

"Hoş geldin Minho hyung" Jeongin bana sıkıca sarıldığında sanırım Jisung'tan sonraki en iyi seçeneğin o olacağına karar vermiştim.

Changbin ve Felix çoktan yiyişmeye başlamışlardı koltukta. Bir french kiss kaldıramayacağım için mutfağa geçiyordum ki Jisung tarafından engellendim.

Kolumu tutmuştu.

Benim kolumu.

O kadar uzun süre olmuştu ki onunla bağırmadan konuşmayalı, garip hissediyordum.

"Nasılsın?" dedi neşeli tutmaya çalıştığı sesiyle. Ama onu çok iyi tanıyordum ve ne kadar gergin olduğunun farkındaydım. Sıkılmıştım tüm bu işten. Jisung'u üzen bendim, onu zerre hak etmeyen bendim ama çabalayan oydu. Tamam o da beni üzüyordu ama ona hak veriyordum. Sakince kollarımı boynuna doladım ve özlediğim kokuyu çektim içime. Kimsenin sarılması onunki gibi hissettirmiyordu, kollarını belime doladığında bir kez daha anlamıştım bunu.

"Şu an çok iyiyim" diye mırıldandım. Aslında ayrılmam gerekiyordu çünkü bir 'komşu' sarılmasından daha uzun sürmüştü sarılmamız ama gözlerim dopdoluydu ve beni böyle görmesini istememiştim. Tabii ki onun kollarında sonsuza kadar kalma isteğimin bir etkisi yoktu.

Birden ışıklar söndüğünde korkuyla ayrıldım ondan. Karanlıktan korktuğumu bildiği için elleri hala belimdeydi. Keşke hep karanlıkta kalsaydım ama o benimle olsaydı.

Chan hyung elinde bir sürü mumla süslenmiş bir pasta ile girdiğinde ve herkes benim için doğum günü şarkısını söylemeye başladığında Jisung da kollarını yavaşça üzerimden çekmiş ve 1-2 adım arkaya giderek diğerlerine eşlik etmeye başlamıştı.

Ben ise mumları onunla üflemek istemiştim.

Zaten dolu olan gözlerimi daha fazla tutamayarak ağlamaya başladığımda Seungmin yavaşça kollarını boynuma dolamıştı. Biraz sarılı kaldıktan sonra epey erimiş olan mumları üflemek için ayrıldım ondan. Gözlerimi kapatarak uzun bir dilek diledim içinde tek şeyin Jisung olduğu bir dilekti bu. Sadece onun adını dilemiş olsaydım bile upuzun bir dilek olurdu benim için.

Mumları üflediğimde herkes alkışlamış ve Chan hemen elindeki hediyeyi bana uzatmıştı. Bir saat almıştı. Saatleri çok sevmezdim ama güzel bir saatti ve zaten çok saatim olmadığı için takmaya ihtiyaç duyduğumda elimin altında olması iyi olurdu.

Hyunjin ve Seungmin'in birbirlerinden habersiz aynı atkıyı almış olmaları küçük bir kıvılcıma sebep olmuştu yeniden. Bunların arasındaki ilişkiyi çözemiyordum.

Felix ve Changbin ise bana ortak bir sweat almışlardı. Her şeyi ortak yapıyorlardı artık. Epey beğenmiştim.

Ancak benim için en şaşırtıcı olanı Jeongin'in hediyesiydi. Paketi açtığımda Jisung'a çıkma teklifi ettiğim buluşmamızda bana hediye alamadığı için üzülüp yolda bir takıcıdan bana hediye ettiği sonra benim kaybettiğim ve çok üzüldüğüm bilekliğin aynısı vardı. Tamamen aynı değildi bana hediye ettiğinde içine adlarımızın baş harflerini yazdırmıştık bunda ise sadece benim baş harfim vardı.

"Vaov Jeongin çok güzel bir hediye bu" dedim şaşkınlığımı gizleyemeden. "Ufak bir yardım aldım" diye hafifçe Jisung'u göstererek güldü o da. Kendime Jisung'a aşık olmak için bir sebep daha bulmuştum ne güzel.

Jisung hediye alamadığını söyleyip özür dilediğinde ona 'ben hediyemi çoktan aldım' demek istedim ama ağzımdan çıkan tek şey 'sorun değil' oldu.

Daha sonra Chan hyung sevinçle getirdiğim şampanyayı patlattı. Ve hep beraber keyifli bir sohbete girdik. Hyunjin ve Seungmin birbirlerine en uzak yerlere oturmuş Jeongin ise Changlix nereye giderse oraya gidiyordu. Felix Changbin ile ilk randevularında Changbin'in ona eski sevgilisinin adıyla seslenmesini anlattığında hepimiz Changbin'i son derece yargılamış ancak daha sonra bunun komodine para koymaktan daha hafif olduğunu söyleyerek Felix ile dalga geçmiştik.

Ve ben gözlerimi Jisung'tan alamıyordum.

Akşam herkesin evlere dağılma vakti geldiğinde Changbin ve Felix yeni yavruları Jeongin ile gitmiş. Hyunjin ve Seungmin ise akşamın geri kalanında alkolün de etkisiyle konuşmaya başlamış ve şimdi de beraber çıkmışlardı. Aynı eve mi gidiyorlardı yoksa sadece biraz daha mı sohbet etmek istemişlerdi bilemiyordum. Ben de evden çıkmış kapıyı kapatmıştım ki çok fazla içen Jisung'un -her zaman içmenin bokunu çıkarırdı- merdivenden adım adım inmeye çalıştığını görerek hemen koşturmuş ve kolunu omzuma atmıştım. Beni görünce afallamış ama teklifimi de geri çevirmemişti. Yavaş yavaş 2 kat aşağı inmiştik.

Kapısına geldiğimizde anahtarı almış ve açmıştım iyi geceler dileyerek gitmeyi hedefliyordum çünkü bu hayatta sarhoş Jisung'un söyledikleri kadar gerçek ve kalbimi kıran başka bir şey yoktu. Ama durduruldum ve içeri davet edildim.

Jisung'u nasıl reddedebilirdim ki?

İçeri geçtim ve onun beni yönlendirmesini bekledim.

Salona yönlendirmesini bekledim. Yatak odasına değil.

Ama odasına girmiştik ve eşyalarının hala aynı olması, eskiden o yatakta beraber yatmış şu masanın üzerindeki bilgisayarda oyunlar oynamışken şimdi burada bir yabancıdan ya da bir komşudan fazlası olamamak ve bunun için etrafımda suçlayacak kimsenin olmaması sadece üzüyordu beni.

Sanırım Jisung'u da üzüyordu çünkü bir süre etrafa baktıktan sonra ağlayarak bana sarılmıştı.

"S-seni çok özlüyorum" dedi gözyaşlarının arasında. "Çok özlüyorum."

Yavaşça saçlarını okşayarak yatağına yönlendirdim onu. Yarın hiçbir şey olmamış gibi davranacaktık ikimizde. Belki o unutacaktı çok içtiği için ama ben asla unutamayacağımı biliyordum. Bu yüzden daha fazla uzatmadım hiçbir şeyi. Onu yatağına yatırdım ve alnına bir öpücük bırakıp çıktım evinden. Çıkarken arkamdan mırıldanıyordu "İyi ki doğdun Minho"

××××××××××××××

Sanırım yıkık doğum günü fetişim var. Ve eğlenceli olması gereken bu ficde bile nasıl bu kadar yıkık bir bölüm yazdığımı sorguluyorum sadece kdkskdkskdldks

Neyse okuduğunuz için teşekkür ediyorum <33

050521 not ekliyorum
Arkadaşlar, kapıyı Jeongin açtığında, Minho'nun en iyi seçenek derken demek istediği; Jisung açmıyorsa Jeongin açsın manasında... Neden herkes ship olarak anlıyor anlamıyorum.

apartman ¬¬ skzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin