Herkesin biraz fikri vardır nasıl ya da neyden yapıldığı konusunda gömleklerin. Pamuk, polyester, ipek ya da keten bir kumaşı kesmekle başlar bütün serüven, dikişler atılır, ütü yapılır, düğmeler takılır. Bir gömleğin doğuşu keskin bir makas darbesiyle başlar, sıcak bir ütünün baskısıyla son bulur.
Fakat Jeon Jeongguk'un gömlekleri, bu saydıklarımdan ibaret değildi.
İşte, yine üçüncü metroya doğru adımlıyor. Birazdan her zaman oturduğu yere oturacak, hatta oturdu bile. Normal bir iş çıkışı, her zaman yaptığı gibi sakin bir eve dönüş başlangıcını kulaklıklarını kulağına iliştirerek başlatıyor. Metro bütün durakları sanki rüzgâr gibi geçiyor, alışıldık düzen yerine geliyorken, kulağında kulaklıklarıyla oturan adam kafasını kaldırma tenezzülünde bile bulunmuyor. Sonra on beşinci durak geliyor, içeri gürültüyle esmer bir genç giriyor. Kulaklıklarından bile işittiği sese bakışlarını çeviren adam, karşısında ağlayan bir genç buluyor. O genç önce on beşinci durağın, sonra üçüncü metronun ve son olarak Jeon Jeongguk'un düzeninde, ansızın gürültülü bir düzensizliğe yol açıyor.
Kulağında hâlâ kulaklıkları duruyorken kenara kayıyor, biraz şaşkın, biraz da acaleci bir tutumla. Yanına oturuyor esmer genç, ne biri sormaya cesaret edebiliyor, ne de diğeri olası sorulara verecek cevaplar bulabiliyor. Esmer gencin gözyaşları, Jeongguk yirmi birinci durakta inene dek, gömleğine damlıyor.
Ertesi gün geliyor, yine kulaklıklarıyla oturuyor aynı yerine. Bütün sessiz duraklara inat, on beşinci durak yine paldır küldür bir hâlde ağırlıyor esmer genci. Bu sefer ağlamıyor ama epey yara var yüzünde, kulaklıklarına rağmen tekrar işittiği gürültüyle eş zamanlı olarak bir yana kayıyor Jeongguk, sessizlik içerisindeyken metro, yine önce o inene kadar, gencin yüzünden akan kan, Jeongguk'un gömleğine damlıyor.
Günler geçmesine rağmen üçüncü metronun on beşinci durağı hiç değişmiyor; aynı esmer genç, aynı kenara kayan kulaklıklı adam.
Bir süre sonra önce kulaklıklarını çıkartıyor Jeongguk, sonra arasına yanındaki çocukla koyduğu mesafeyi kapatıyor. Hiç konuşmuyorlar ama Jeongguk'un gömlekleri bütün olup biteni, onlardan daha iyi anlıyor.
Sessiz anlaşmalar yerini, on beşinci durağın gürültücü gencine yakışır şekilde, yüksek desibelli kahkahalara bırakıyor. Kimi zaman bahar çiçekleri açıyor üçüncü metro, kimi zaman bütün yapraklarını savuruyor gözyaşlarıyla esmer gencin.
Jeongguk'un adını çok sonradan öğrenebildiği esmer genç, yani Taehyung, ne zaman ağlasa Jeongguk'un gömleklerine akıtıyor gözyaşlarını damla damla.
Böylece Jeon Jeongguk gömleklerinin, yanındaki gencin gözyaşlarını sözcüklerinden daha iyi kuruttuğunu öğreniyor.
Akıp giden zamanla genç ve adamın arasındaki uzaklık da gittikçe kapanıyor, birbirilerini tanımaya başlıyorlar altı durak süresince. Daha doğrusu; Jeongguk anlatıyor, Taehyung dinliyor. Taehyung ağlıyor, ikisi de susuyor. Bu şekilde günler geçiyor.
Bir gün Taehyung metroya girer girmez Jeongguk'un boynuna atlıyor, bütün yolu sarmaş dolaş gidiyorlar. Eve geldiğinde gömleğindeki nane kokusuyla gülümsüyor Jeongguk.
Gömleklerinin genç olanın kokusunu tutma konusunda burnundan daha iyi olduğunu fark ediyor.
Aylar geçiyor, Jeongguk'un kulaklığını, Taehyung'un gürültüsünü paylaşıyorlar. Eller kenetleniyor, gözyaşları akmaya, kokular sinmeye devam ediyor.
Jeongguk zaman zaman Taehyung'un indiği durağa kadar ona eşlik ediyor, bahar aylarında kendisi çimlere uzanırken, esmer genci kendi göğsüne yatırıyor.
Evde gömleklerinin üzerinde bulduğu kahverengi saç tellerine bakıyor ve diyor ki, gömleklerim onun saç tellerini taraklarından daha iyi taşıyor.
Kışın metroda tek bir monta sarınıyorlar, yazın bile üzerinden çıkarmadığı gömlekleriyle sıcaktan boncuk boncuk terleyen Jeongguk'a yel yapıyor Taehyung, sonbaharı bir şemsiyenin altında, elele geçiriyorlar.
On beşinci durakta binip, yirmi altıncı durakta iniyor oluşundan fazlasını bilmiyor Jeongguk esmer genç hakkında, Taehyung onun hayallerine kadar biliyorken.
Üçüncü metroda bir âşk filizleniyor, on beşinci durağın gürültücü genci, kulaklıklı somurtkan adama âşık oluyor.
Hep boynunda ağlatıyor Jeongguk onu, kollarını üzerinden ayırmıyor, sürekli yanındaki bedeni göğsüne yatması için zorluyor çünkü gömleklerinin ona dair bir şeyler taşımasını, en az onu sevdiği kadar seviyor.
Zamanla Jeongguk'un gömlekleri; Taehyung'un elleriyle kesiliyor, gözyaşlarıyla dikiliyor, kollarıyla ütüleniyor ve kokusuyla süsleniyor.
Bir sonbahar günü, ikisinin de içi bahar gibi açmışken, Taehyung erken metrodan inmek zorunda olduğunu söylüyor karşısında ona bakmakta olan adama. Dışarıda yağmur yağıyor diyor adam, kazağının üzerine giydiği gömleğini sevdiği gence veriyor.
"Bana gömleğini mi veriyorsun?"
"Bu gömlek yeni, henüz hiç gözyaşını akıtmadın, yarın bana her şeyi anlatmanın ardından artık akıtmayacaksın da. Fakat kokunu iyice sindirdikten sonra yarın geri getirmezsen, bir daha vermem."
"Söz, söz getireceğim! Teşekkür ederim."
Yarın geliyor, on beşinci durak geliyor, ama Taehyung ne gömleği getiriyor ne de kendi geliyor.
Günler geçiyor, Jeongguk her gün eski gömleklerini giyiyor, ama Kim Taehyung bir daha gelmiyor. Lanet ediyor Jeongguk, ona hayatını açmadığında, en ufak bilgisini vermediğinde üstelememiş olmasına lanet ediyor.
Sonunda dayanamayıp on beşinci durakta inen adam, karşısında apansız yakalandığı suretin çerçevelenmiş fotoğrafıyla donakalıyor. Ayakta, dakikalarca izliyor sevdiği ama hiç sevdiğini söyleyemediği gencin yüzünü.
Kenarda onu izleyen güvenlik merakla yaklaşıyor ona,
"Bir tanıdığınız mıydı?" diyor.
"Neden burada asılı fotoğrafı?" diye cevaplıyor onu ruhsuzca adam.
"O artık buranın efsanelerinden biri hâline geldi, pek tatsız bir olaydı esasında. İki hafta önce, tam metro gelirken elinde beyaz bir gömlek varmış sanırım, onu düşürmüş elinden ikinci metronun raylarına. Sonra kendisi de gömleğin ardından atlamış raylara, çıkardıklarında gömleği sımsıkı tutuyormuş ama kendisi kurtulamamış. Siz ne dersizin efendi, sizce ne vardı o gömlekte, canını vermesine değecek kadar?"
Üçüncü metronun anıları vardı, onun gözyaşları, karışmış ikimizin kokusu, belki biraz da kulaklığımda çalan şarkının notaları vardı, diyemiyor.
Ağlıyor Jeongguk, ağlıyor ve son bir şeyi daha fark ediyor; gözyaşını, kanı, kokuyu tereddüt etmeden içine hapseden gömleklerinin, sevdiği adamın canını almakta da en ufak tereddüt etmediğini anlıyor.
Ağlıyor Jeongguk, eve geldiğinde birbirine bağladığı gömlekleriyle kendini avizeye asarken kendi gömleklerindeki sevdiği adamın gözyaşlarına karışıyor gözlerinden akanlar, kendi canına esmer gencin kokusunun sindiği gömleğiyle kıyıyor.
Jeon Jeongguk'un gömlekleri, birer katil oluyor.
-ℜ