Evimden biraz daha uzakta kalan parkta dolanırken canım fazlasıyla sıkkındı. Arkadaşlarımın hiçbiri ailesinden dışarıya çıkmak için izi alamamıştı ve ben bugün yalnız kalmıştım.
Aslında yalnız kalmak sıkıcı değildi. Çoğunlukla yalnız kalmayı seçerdim ve öylesine gezinmek bana hep güzel gelirdi ama bugün canım öylesine gezinirken bile sıkılıyordu.
Adımlarım öylece boş boş etrafı turlarken büyükçe bir elma ağacının altında ağlayan bir çocuk görmüştüm. Başta sadece bir süre izlemiş sonra omuz silkerek uzaklaşmak istemiştim ama bir şey bana o an engel olmuştu. Çokta uzak olmayan bir mesafeden ağlayan çocuğu izlerken kocaman gözlerinden yanaklarına damlayan gözyaşları benimde üzülmeme sebep olmuştu birden. Ağlayan çok çocuk görmüş boşverip gitmiştim ama bu defa boşverip gidememiştim.
Adımlarım ağlayan çocuğa doğru ilerlemiş ve istemim dışında "Neden ağlıyorsun?" Diye sormuştum. Kocaman gözleri vardı ve tıpkı bir tavşana benziyordu. Küçük şirin bir tavşan.
Burnunu çekmiş ve kocaman gözleriyle yüzüme bakarken "Annemi kaybettim," demişti. Ardından elleriyle yüzünü kapatarak daha çok ağlamaya başlamıştı. Onu böyle gördükçe içimde bir yerlerde bende üzülüyordum ve onun ağlamasını istemiyordum. "Şş ağlama." Demiştim biraz daha yanına yaklaşırken. "Anneni bulmanda sana yardım edebilirim." Zaten yapacak başka bir şeyim yoktu ve karşımda ağlarken bile şirin gözüken bir tavşan varken gülünce nasıl gözükeceğini merak ettiğim biri vardı.
Ellerini yüzünden çekip kocaman gözleriyle yüzüme bakmıştı. Şirindi. "Ama nasıl?" Diye sormuştu şaşkınlıkla. Seside şirindi. "Sende küçüksün. Bana nasıl yardım edeceksin?" Kaşlarımı çatmıştım. Küçük değildim. Büyüktüm ben. "Büyüğüm ben. 13 yaşındayım,"
Gülümsedi ve ben gülümseyince ne kadar şirin olduğunu da görmüş oldum. Gülümsemesiyle tam anlamında tavşana dönmüştü. "Yinede küçüksün,"
Kaşlarım iyice çatılırken birden ona yardım etme fikrimden vazgeçmiştim. Bana küçük deyip duruyordu ve bu sinir bozucuydu. "O zaman büyük birinden yardım iste," huysuz bir şekilde söylenirken gitmek için adım atmıştım fakat kolumda hissettiğim eliyle bana engel olmuştu. Gözleri tekrar dolu dolur olurken "Özür dilerim," demişti. "Lütfen bana yardım et,"
Kocaman gözleriyle bana öylece bakarken gidememiştim. Hemen yanına oturmuş ve "Nerede kaybettin anneni? Hatırlıyor musun?" Diye sormuştum. "Bizim evimizin oradaki oyun parkında oynuyordum. Sonra uçan balon satan bir adam görüp peşinden gitmek istedim ama arkamı döndüğümde geldiğim yolu unutmuştum. Annemin sözünü dinlemediğim için böyle oldu." Tekrar ağlamaya başladığında bu defa dayanamış ve gözyaşlarını silmiştim. Yanakları yumuşacıktı. "Tamam ağlama. Parkın yolunu biliyorum seni oraya götürebilirim,"
Bakışları bana döndüğünde gözleri mutlulukla kocaman açılmış ve birden bana sıkıca sarılmıştı. Kalbim anında hızlanırken farklı hissediyordum. Annem bana sarılıncada kalbim hep hızlı atardı ama bu daha farklıydı. Çünkü kalbim dahada hızlı atıyordu.
Geri çekildiğinde yüzünde kocaman gülümsemesiyle yüzüme bakıyordu. Bu benide gülümsetmişti. "Tavşana benziyorsun," diyerek kıkırdamıştım. O kadar tatlı bir tavşana benziyordu ki bu hoşuma gitmişti. O da kıkırdamış ve "Sende kediye benziyorsun," demişti. Daha çok gülümsemiş ve oturduğum yerden kalkarak ona elimi uzatmıştım. "Hadi anneni bulmaya gidelim," elimi tutmuş ve oturduğu yerden kalkmıştı. Elimi tutan eliyle kalbim hızla atmaya devam ediyordu.
**
Ezbere bildiğim yolda tavşana benzeyen kayıp çocuğun söylediği parka doğru yürürken hala el eleydik. Kalbim hala çok hızlı atıyordu ve bu his hoşuma gitmişti. Elini tutmakta öyle. Sırf bu yüzden bilerek yolu dahada uzatmıştım. Onunla el ele yürüyor olmak fazla hoşuma gitmişti birden.
Kocaman gözleriyle etrafını incelerken bana dönmüş ve "Bu yolu hatırlıyorum. Doğru gidiyoruz," demişti. Sesindeki heyecan bile hoşuma gitmişti. "Ben zaten yolun doğru olduğunu biliyordum ki," demiştim fakat sesim onun sesine oranla daha durgundu çünkü parka çok az kaşmıştı.
Parka doğru yürümeye devam ederken "İsmin ne?" Diye sormuştu. "Yoongi," demiştim gözlerim hala yoldayken. Kocaman gözlerine bakmak hoşuma gidiyor olsada bu kalbimi çok fazla hızlandırıyordu. "Memnun oldum Yoongi. Bende Jungkook," dediğinde tam bende diyecektim ki birden elimi bırakmış ve hızla koşmaya başlamıştı.
Birden ne olduğunu anlamasamda ona baktığımda hızla bir kadına koşmuş ve ona sıkıca sarılmıştı. Kalbimin hızının yavaşladığını hissederken üzgün hissediyordum çünkü beni unutmuştu. Bir umutla bana dönüp gülümsemesini beklesemde bunu yapmamış ve beni öylece orada bırakarak annesiyle gitmişti.
Henüz 13 yaşındaydım ve o zamanlar anlamamış olsamda ilk kalp kırıklığımı yaşamıştım. Farklıydı. Daha önce hissetmediğimiz türde bir duyguydu ve hiç hoş bir duyguda değildi.
Eve gidene kadar beni bıraktığı anı düşünmüştüm fakat eve gidip yatağıma uzanırken gözümün önüne aniden kocaman gülümsemesi geldiğinde içim sıcacık olmuştu.
Dedim ya henüz 13 yaşındaydım ve bu geçişli duyguların ne olduğunu anlayamamıştım. Sonradan fark ettiğimde ise çok geçti.
Çünkü ben henüz 13 yaşındayken ilk defa bir erkeğe aşık olmuştum ve bu kayıp tavşan çocuk Jeon Jungkook'tan başkası değildi.
Ben geldiiiiiiim
Evet nasılsınız? Umarım çok iyisinizdir çünkü ben harikayım.
İlk kurgum olan AppleTree bittiğinde üzgün hissediyordum çünkü bir çok detayı size yansıtamamıştım ve bundan dolayı eksik hissediyordum şimdi ise Yoongi'nin bakış açısıyla yazılan Lost Child ile karşınızdayım. Bütün olaylara birazda Yoongi açısından bakalım. Hem AppleTree de size yansıtamadığım olayları da bu şekilde yansıtmış olurum. Umarım güzel olur.Sizi seviyorum, kendinize iyi bakın.
-Hilda
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Child|AppleTree2
FanfictionO annesini kaybetmişti ve ben onu bulmuştum. AppleTree Yoongi'nin ağzından.