Bölüm 1

84 6 3
                                    

     Boyası akmış kaldırım taşlarında ilerleyen adımlarımın temposunu bozmadan yürüyordum.  Dinlediğim şarkı yağmurun sesini bastırıyordu. Kapüşonumun şapkasının altında gizlenen kulaklığımı düzelttim. Kulağımdan kaymasından ve dinlediğim şarkının sesinin kısık ve daha uzaktan gelmesinden rahatsız oluyordum. Aslında yağmur sesi daha güzeldi ama mutlu olabildiğim tek günü mutlu şarkılarla geçirmek istiyordum. Başka bir gün olsaydı yağmur sesini şarkılara tercih ederdim.

     İnsanlar mutlu olduğu günleri iyi bir şekilde geçirmeli. Çok fazla yaşanılan bir şey değil, yani benim için. Her günü mutlu şekilde geçirmek sadece iyi bir arkadaş çevresine sahip olan kusursuz insanlar için geçerliydi. Aslında ben kendimi kusursuz olarak görüyordum. Başka insanların hakkımda ne düşündüklerini bilemem ama kimseye zarar vermediğimden eminim. Benden nefret edilmesi için bir neden göremiyorum.

     Evimiz görüş açıma girene kadar adımlarımı hızlandırdım. Girdiği zaman ise yavaşlayarak yürümeye devam ettim. Gıcırdayan kapıyı yavaşça açarak evin avlusuna girdim ve kapattım. İçeriye girmeye hiç niyetim yoktu ama her ne kadar sevsemde karanlığın beni hapsettiğini hissediyordum.

     Kapıyı çalıp içeriği girdiğimde ilk gördüğüm şey annemin yüzü oldu. Elinde pofuduk mutfak eldivenleri, üzerinde ise kedi patisi temalı bir mutfak önlüğü vardı. Babam ise televizyonun karşısındaki eski model ama eski olmayan kanepeye takım elbiseleriyle uzanmış ve ayakları üst üste gelecek şekilde televizyona bakıyordu. Televizyonda sıkıcı olan eski kovboy filmlerinden biri vardı. ''Merhaba.'' dedim.

     Annem aldırış ederek ''Merhaba.'' dedi. Tezgahtaki kurabiye dolu devasa tabağı bana uzattı. Bir kaç tane unlu kurabiyelerden aldım. Diğerlerinin pek hoşuma gittiği söylenemezdi. Birini yedikten sonra ''Yemek yedim.'' dedim.

     ''Sen gelmeyince biz de yedik.'' dedi annem. Masada yemeğin bulaşıkları vardı. ''Sadece yürüdüm.'' dedim.

     ''Ama çok fazla.''

     Cevap vermedim ve odama gitme amacıyla hızla merdiven basamaklarını çıktım. Paslı kapı kolunu çektim ve odama girdim. Kendimi yatağa attım. Telefonumu yatağımın sağındaki komidine koydum ve esneyerek yayıldım. Yağmurun sesi eşliğinde hayallere dalmıştım ki telefonumun titreyip çalmasıyla irkildim. Ekranda ''Özel Numara'' yazıyordu. Açtım ve ''Alo?'' dedim.

     ''Barış.'' dedi. Şirin sesli bir erkekti. ''Kimsin?'' dedim.

     ''Senle arkadaş olmak isteyen ama bunu sana ne kadar uğraşsada cesaret edip söyleyemeyen biri.'' dedi.

     ''Sadece arkadaş.''

     ''Belki daha fazlası.''

     ''Erkek bir sevgili mi?''

     ''Denemekten zarar gelmez.''

     ''Denemeye niyetli değilim.''

    Çocuğun sesinden nasıl biri olduğunu anlayabilmiştim. Çok sempatikti. Ne kadar insanlarla konuşmayı sevmesemde devam etim. ''Yalnızsın.'' dedi.

     ''Hayır.'' dedim. ''Belki biraz. Sadece anlaşabildiğim birisi yok ve olacağını sanmıyorum. Herkes aptal.''

     ''Herkes değil. Aslında sen dışındaki herkes.''

     ''Aptal birine benzemiyorsun.''

     ''Ama öyleyim.''

     ''Yağmur sesi eşliğinde kurduğum hayalleri bozduğunu biliyor musun?''

     ''İyi bir hayal kurmadığına eminim o yüzden sorun yok. Sürekli kötü şeyler düşünüyorsun. Bunu bırakmalısın. Hayata olumlu yönden bak.''

     ''Kesinlikle hayır.''

     ''Tabii ki de hayır.''

     Son sözden sonra suratıma kapadı. Tam beni ailemden başka seven bir insanın var olduğunu düşünüp mutlu olmuştum ama bu mutluluğum uzun sürmemişti. Kim olduğunu bilmiyordum ama ne kadar telefonu suratıma kapatsada etrafımdaki çoğu insandan iyiydi.

     Gözlerimi kapayarak yarım kalan hayallerime tekrardan yağmur eşliğinde devam ettim.

-

     Telefonumun çalması gördüğüm kabusu sonlandırmıştı. Telefona uzandım ve saate baktım: 03.45. Arayan yine özel numaraydı. Açtım ve kısık, yorgun bir sesle ''Alo.'' dedim.

     ''Alo'' dedi. Arayan dün geceki çocuktu. ''Kabusumu böldüğün için sana teşekkür mü etmem lazım?'' dedim.

     ''Evet.''

    ''Kabuslar güzeldir.''

     ''Her zaman değil.''

     ''Benim için öyle.''

     ''Ama çoğu insan için değil.''

     ''Farklı olmak iyidir.''

     ''Ama böyle olmak değil.''

     ''İnsanların neden farklı olanları yargıladıklarını anlayamıyorum. Her insan aynı türden olmak mı zorunda? Her insan her gün mutlu olmak mı zorunda? Hayat bir yapboz gibidir ve her insan ayrı bir parçadır. Bende o yapbozu tamamlayan parçalardan biriyim. Sen ise beni o yapbozdaki diğer parçalardan bağımsız yerimden çıkarıp diğer parçaların bütün olmasını sağlamak için uğraşan birisin ama ne olursa olsun diğer insanlara benzemeyeceğim.''

     ''Yapmak istediğim tek şey hayata olumlu yönden bakmanı sağlamaktı.''

    ''...ve olmayacak.'' dedim ve cevap vermesine izin vermeden kapattım. Her ne kadar tanımasamda bana dostluk yapması iyi olabilirdi ama hayata bakış açımı değiştirmesi ondan nefret etmemi sağlayacaktı. 

     Susamıştım ve susuzluğumu gidermek için yatağımdan kalkıp alt kattaki mutfağa doğru ilerledim. Sol kolumun üstüne yatmıştım ve her ne kadar dayanılmaz olmasada ağrıyordu. Mutfağa geldiğimde boyumdan uzun olan buzdolabının kapağını açtım. Kapak tarafındaki raflarda duran şişe sulardan birini aldım ve kapağı üste doğru açılan mutfak dolabından bir bardak çıkardım. Suyu içtikten sonra şişeyi buzdolabının kapak tarafına koydum ama kapatmadım. Şişeyi koyduğum rafın üstündeki rafta yuvarlak sakız kutusuna benzer beyaz, etiketli bir kutu vardı. Bunun önceden burada olmadığına emindim. Aslında bir sakız kutusundan daha çok bir hap kutusuna benziyordu. Tam onu elime alacaktım ki arkamdan adım sesleri duymam üzerine hızla buzdolabını kapattım. Karşımda üstünde bornozla annem duruyordu. ''Su içtim.'' dedim. Cevap vermedi. ''Merhaba?''

     Bana doğru yaklaştı. Bornozunun cebinden dolapta gördüğüme benzer bir kutu çıkardı. Kutu yine beyazdı. Eliyle beni buzdolabının önünden itti ve kapağı yavaşça tutup çekti. Elindeki kutuyu önceki hap kutusunun olduğu rafa koydu ve buzdolabının kapağını çarptı. ''Ne oldu?'' dedim. Yine cevap vermedi ve hızla merdivenlerden çıkarken duraksadı ve ''Şeker.'' dedi. Sadece korku anı olsun istedim.'' Daha sonra ise gülerek yatak odasına gitti. Onun şeker olmadığına emindim ve ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Buzdolabını açtım ve o iki kutuyu çıkardım. Üstlerinde ''Doğum Kontrol Hapı.'' yazıyordu.

     Açtım ve bir kaç tanesini elime aldım. Hepsi farklı farklı renklerdeydi. Eğer tahminlerim doğruysa abi olacaktım ama abi olmak istemiyordum. Bir kardeş istemiyordum.

     

     

Yalnızlığa DokunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin