#Taylor Swift-A Place In This World
Pazarları severdi Lily. Oldum olası. Haftanın bu son, karmaşadan ve her türlü sorumluluktan uzak tek gününü yıllardır boş tutmayı ve tamamen kendine ayırmayı alışkanlık edinmişti. Öğleye dek süren uzun uykular ya da akşama değin yorganın altında film izlemek değildi onun tarzı, hayır. Bunları da yaptığı günler olmuştu, ama yaklaşık altı aydır, Lily pazar günlerinde yeni bir meşgaleye sahipti.
Üniversite için şehir değiştirdiğinden beri düzeni de değişmişti epeyce. Hayatı alışıldık tekdüzeliğinden, tek başına ayakta durmaya çalışmanın yorucu koşturmacasına evrilmişti. Ama ilk yılının sonunda, düzenine alışmanın yanısıra, Lily ruhsal detoks denebilecek kadar iyi bir dinlenme ve kendini dinleme yöntemi keşfetmişti.
Kaldığı küçük apartın iki sokak ötesinde, orta halli, sakin, minik korusu, bankları ve gezinti yoluyla bir dönem filminden fırlamışa benzeyen bir park vardı. Ve Lily, altı ay önce oraya ilk kez yolu düştüğü gün, yan sokakta olduğundan trafik gürültüsünden uzak bu dingin atmosfere aşık olmuştu. O günden beri de, her pazar, uzun ve güzel bir kahvaltının ardından soluğu burada alıyordu.
Yoldan uzak, koruya yakın bir bank seçmişti kendine... Orada ona yalnızca ağaçların rüzgârda hışırtısı, böcek, kuş ve bir de, yarın hiç kötülük getirmeyecekmiş gibi mutlu olabilen yegane insan grubunun, çocukların sesleri eşlik ediyordu. Havanın durulamayacak kadar kötü olmadığı zamanlar harici, orada saatlerce otururdu Lily. Bütün yaz ve sonbahar başladığından beri bu düzen hiç şaşmamıştı. Genç kız her pazar erkenden uyanıyor, kahvaltısını yapıp üzerine rahat bir kıyafet geçirdikten sonra parka gidiyordu ve banka oturduğu an, gerçek dünyanın tüm gerçekliklerini kafasından itip, hayal dünyasının sıcak ve sevecen kollarına bırakıyordu kendini.
Hafta içi ne olmuş olursa olsun, pazar günü parkta kitap okumak, Lily için yegane terapiydi. Sayfaları çevirdikçe kafasının içindeki gerçeklikten kalma bir kir daha temizleniyordu adeta.
Yazdan kalma sıcak bir ekim pazarı, sabah, hava henüz kirlenmemiş ve insanların çoğu uykudayken, genç kız kaldığı binanın kapısından çıktı ve hafif rüzgârlı ılık havayı içine çekti. Kış yaklaşıyordu artık... Çok sevdiği sonbahar mevsimin son demleriydi bunlar ve Lily bu güzel pazar için minnettardı. Uzun, bej rengi hırkasına birazcık daha sarındı ve havayı içine çekip gülümsedi. Yorucu bir hafta geçirmişti, ama bu umut verici sabah havası, akşam rahat bir uyku uyuyacağının müjdecisi gibiydi.
Omuzlarından aşağı serbest bıraktığı uzun, kızıla çalan sarı saçları hafifçe uçuşurken, Lily kitabını -bu haftasonu için Anatole France'ın Kırmızı Zambak'ını seçmişti- çantasına sokuşturdu, her adımından keyif almaya muazzam dikkat göstererek, parka doğru yürümeye başladı.
Semtin küçük parkı, sabahın bu erken saatlerinde sessizdi. Pazar yürüyüşüne çıkan yaşlılar da, tüm günü oyun oynayarak geçirmeye ant içmiş küçük çocuklar da henüz ortalıkta görünmüyordu. Lily parka girdi, oyuncakların yanından, bir an salıncağa binme isteğiyle savaştıktan sonra geçti, doğruca, her zaman oturduğu, koruluğun neredeyse içinde denebilecek kadar kenarındaki bankına yöneldi.
Kırmızı Zambak, birkaç haftadır kitaplığında beklettiği ve okumak için sabırsızlandığı bir kitaptı. Çok kalın denemese de, anlattığı aşk öyküsüyle çoktan klasikleşmiş ve Nobelli yazarının tüm eserleri arasında özel bir yer kazanmıştı... Ve ne kadar itiraf etmek istemese de, her genç kız gibi, Lily de aşk öykülerini seviyordu.
Banka oturup arkasına yaslandı ve çantasını yanına koydu, kitabı çıkarıp ilk sayfasını çevirmeden önce, müzik çalarının kulaklığını kulağına taktı. Hafif, sakinleştirici bir müzik, ağaçlardan üzerine düşen sonbahar yaprakları ve güzel bir hikaye... Bir günü mükemmel hâle getirmek için başka ne gerekirdi ki? Derin bir nefes alarak kitabın ilk sayfasını açtı ve yavaşça, hayal denizinin ılık sularına gömüldü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Parktaki Kız
RomanceGenç bir kız, bir gün parkta oturmuş kitap okurken habersizce fotoğrafının çekilmesiyle yakışıklı bir fotoğrafçıyla tanışır. (2014 yılında yazdığım kısa, çerezlik bir romcom. )