Doğurmak.

126 20 13
                                    

Doğurmak cinayettir, doğduğumuz için ölüyorsak. Katillerin torunlarıyız demektir, doğurmak cinayetse. En büyük katiller, suçlular ebeveynlerdir. Anne ve babalar bu dünyadaki en kötü insanlardır. Hapishaneler onlarla dolu olmalıdır. Eğer doğurmak cinayetse, katillerin evlatlarıyız demektir.

Katil ebeveyinler aciziyetle, çürümüşlükle bezenmiş bir ruh üflerler evlatlarına , hayat verirler onlara. Oysa ben böyle bir şeyi , bunu hiç istemedim. Böyle bir talebim hiç olmadı. Sınava girmeyi de ben istemedim, varolmayı da, böyle doğmayı da, burada doğmayı da ben istemedim. Ama görüyorsunuz... Bunlar sadece laftan ibaret! Doğumundan itibaren yaşama sımsıkı sarılan insanda rasyonellik yok ne yazık ki. Ben rasyonellikten yanayım oysaki! Ya da en azından öyle olduğumu sanıyordum. Geldik bir kere... İnsan bunları yaşamın içindeyken düşünemiyor. Geldik bir kere... yaşayalım bakalım, diyor... Dibe kadar batalım bir hele. Yaşam savaşının içinde debelenirken sadece biraz daha yaşamak için, iyi yaşamak için çalışırken bunlar pek aklına gelmiyor insanoğlunun. Sadece yaşamın kendisine odaklanıyor. Ancak kafasını biraz kaldırsa görecek hepsinin koca bir saçmalık olduğunu.

Tam üç haftadır doğru düzgün uyumadım . Bu üç hafta boyunca çok kahve içtim. Uykusuzluk gerçeklik algımın azıcık sarsılmasına, kendimi birazcık garip hissetmeme neden oldu. Ancak bunun iyi yanları da var. Her şeyin olduğu gibi bunun da var.

Kahve içiminde bu kadar aşırıya kaçmam bana bir şeyi keşfettirdi, derinlerimde bir yerlerde olan gizli bir şeyi... mükkemmel bir duyguyu... Umursamazlığı.

Öyle tuhaf ve ucube bir duygu ki bu... Lanet sınavlardan birine son anda hazırlanan öğrenci gibi, pespaye öğrencinin dersleri sınavlara kadar önemsememesi gibi ben de hayatı önemsemiyordum artık. "Sınav günü gelince çalışırım." diyordum. Sınavın ne olacağı hakkında pek bir fikrim yoktu açıkcası. Yine de bu durum hoşuma gidiyordu . Geçenlerde izlediğim filmde bir replik vardı: "Hiçbir zaman bu kadar genç ve güzel olamayacaksın minik yavrucuğum. Ve unutma ki hayata bir kez gelirsin." Evet. İşte ben de böyle bakıyordum artık. Nerden baksanız çok doğru. Üstelik bunu söyleyen karakter başrol falan bile değildi. Çok üzücü değil mi? Aslına bakarsan o kadar da üzücü değil. Olur böyle şeyler. Hayat bu. Doğru ve güzel lafları her zaman önemsiz karakterlere söyletir senaristler. Yok ya, gerçekten böyle mi olur. Bilemiyorum. Bunu düşünmek de istemiyorum. Bununla uğraşamam.

Daldığım bu derin düşüncelerin okyanusundan beni çıkaran eski dostum Kaan oldu. Telefonla beni arıyordu. Telefonumdan yükselen o klasik hüzünlü müzik beni melankolik bir havayla sardı. Kısa bir konuşmanın ardından anlaştık Kaan'la buluşmak için.

Neyse işte. Sokakların karardığı zamanda çıktık dışarıya, Kaan ve ben. Baya karanlıktı . Etrafta kimsecikler yoktu öyle pek. Biz de, işimiz gücümüz yok, yürüyoruz. İşte. Derken Kaan başlıyor konuşmaya, ben, uykumu iyi alamadığımdan dostumun ağzından duman gibi, fokurdayan, yükselen kelimeleri seçmek için fazlaca uğraş göstermek zorunda kalıyorum. Çok bir şey anlayamıyorum yine de. Zaten bu "dost" sözcüğüne de düşmanımdır ezelden. Ne dostu... Mezarda dost olur mu hiç! Buradan sonra hiç dinlemiyorum. Kopuyorum iyice. Beni sarsıyor az sonra. Kendime geliyorum, biraz olsun....

"İşte böyle..."diyor. "Hızlı tüketimin ve hızlı yaşamanın getirdiği kindarlık hakim oldu bu nesile. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Tarım Devrimi en büyük suçtur." gibi bir şeyler zırvalıyor. Amaaan . Uğraşmak istemiyorum çok. Yine de kendimi tutamıyorum. Bir iki şey söylüyorum.

"Olur mu öyle şey." diyerek giriyorum söze , çocukca bir hevesle. Kesici kelimelerimle kesiyorum konuşmasını yarıda, kurbanlık koçun boğazını keser gibi hem de. "En büyük suç doğurmaktır! Ya da en büyük olmasa bile hatırı sayılır büyüklükte olan bir günahtır. En azından. Savaşlardan ve tecavüzden ve yapılan onca katliamdan da büyük bi suç olduğunu söyleyen kindar evlatlar çıkacaktır, mutlaka. Ben bir sözü, o sözü söyleyen kişiye göre değerlendirmem. Bu çok yanlış bir şey Kaan." Epey uzağa gitmiştim. Muhabetlerim genelde böyledir. Uzaklaşır, lafı olabildiğince uzatırım. Lafı dolandırmayı sevmeme rağmen. Çelişkili bir yaratık şu insan, kabullenmek lazım. Üçüncü şahıs olup incelersen anlarsın. Yakında anlarsın.

Asıl Cinayet.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin