Önce kısa bir tanıtım yapayım
Az biraz korku gerilim ve dram içerir. Yan çift bulunmamaktadır. Umarım yazabilirim. Kapak da pek olmadı ama sonra yeniden yaparım.Bölüm 1: kapıya bırakılan kutu
Kan dökmeye ihtiyacının olmadığını anlaması için şefkatli gözlere bakması ve minik eller ile saçlarının okşanmasına ihyiyacı vardı.
Bu haftanın son davasına katılmış, bir dahaki mahkeme ve kararlar için vekilimle yaptığım kısa bir görüşmenin ardından aracıma atlayıp günün yorgunluğunu atmak için hızla sıcacık evime gitmiştim. Kapıyı açmak için seçtiğim anahtarı ilkinde tutturmam ise daha bir huzur ve mutluluk vermişti bana. Tüm hafta doluydum ve şuan yalnızlığımdan faydalanarak kıçımı kırıp gün boyu oturmak istiyordum. Ellerimi yıkamak için girdiğim banyoda aynada bir güzel kendimi süzmüş ve bu kadar yorgunluğa rağmen hala çok yakışıklı olduğum için az biraz pohpohlamıştım kendi kendimi
Hızla üzerime geçirdiğim kalın gri salaş bir eşofman ve turuncu kazakla kışın kapılarını araladığı şu soğuk sonbahar ayında sıcacık olmuştum. Yerleştiğim koltuğumda başımı yumuşacık siyah deri yastığa yaslamış ve televizyonda bir haber kanalı açıp sesini kısmıştım. Bir tarafta tüm şiddetiyle yağan yağmur, bir tarafta bana her daim huzur veren yağmurun sesine eşlik eden haber bülteni bir tarftaysa vücudumu bir battaniye gibi sarıp beni sıcacık tutan kıyafetler günün bütün yorgunuluğunu alıyordu üzerimden. Telefonuma gelen bildirimle kapamış olduğum gözlerimi yavaşça araladımıştım. Seok Jin hyung beni ve Taehyung'u yemeğe çağırıyordu. İtiraz edeceğimi biliyor olacak ki yemekte soslu tavuk hazırladığını yazmış. Eh açken böyle bir teklifi geri tepmek salaklık olurdu değil mi? "Geliyorum" yazarak ayağa kalktım. Üstüme geçirdiğim montum, yanıma aldığım anahtarlarım ve telefonumla hazır olduğuma karar vererek çıktım evden. Ama televizyonu açık unuttuğumu hatırlayarak hızla geldiğim gibi geri girerek kapattım. Ay sonu gelecek olan elektrik faturasını da rakamlarla süslemenin bir alemi yoktu.
🐈
Eğlenceli bir yemek yemiş ve şimdi de sojularımızı içiyorduk. Diğerleri çoktan 4 taneyi dikmişken ben daha ilkini bile yarılamamıştım.Bir çok insanın aksine içmeyi ve zihnimi bulandırmayı pek sevmezdim. Hatırlamadığım veya netliği belli olmayan şeyler en çok sinirimi bozan şeylerden biriydi. Taehyung'un hoşlandığı çocuktan konuşurken gözlerim saatime kaymış ve saatin geç olduğunu fark etmiştim. Yavaşça yerimden doğrularak onlardan izin istedim. Malum hafta içleri aralıksız işim oluyor, hafta sonları ise her an bir yerlerden işim çıkabiliyordu ve sağlam bir kafayla işimi yapmam gerektiğinden bolca dinlenmem gerekiyordu. Taehyung kafayı çabuk bulduğu için onu Jin'e teslim edip bu gece onda kalmasının daha iyi olacağını söyledim.
Eve geldiğimde yağmur hala dinmemiş aksine daha bir çok hızlanmıştı. Montumu üzerimden çabucak atarak ellerimi güzelce sabunladım. Ahh şu sabun kokuları yok mu, bir nefeste beni sarhoş edebiliyorlardı. Gündemi takip etmek isteyerek salona geçtiğimde televizyonun çoktan açılmış olduğunu fark ettim.
"Ben en son bunu kapatmamış mıydım ?" Umursamayarak kahverengi deri koltuğuma oturdum ve orta sehpadaki kumandayı elime alarak en çok takip ettiğim kanalı açtım. Bir süre sonra bitki çayı yapmak için mutfağa giderek kutudan kuşburnu yazanı alarak kaynattığım ve bardağa dökmüş olduğum suyun içine attım. Birkaç kere karıştırdıktan sonra bardağımı elime alarak salona adımladım. Lakin ansızın yükselen zil sesi adımlarımı duraksatıp kapıya ilerlememe neden olmuştu. Delikten kim olduğunu kontrol etmek için baktığımda sadece bir boşlukla karşılaştım.
"Sarhoş veletler içip içip kapıma geliyorsunuz." diyerek geriye dönmüştüm. Ama ikinci kez çalan zil ile kapıyı bir hışımla açmam bir olmuştu. Karşımdaki hiçliğe söylemiyor olmamın şaşkınlığıyla gözüm üstündeki yağmur damlalarıyla yerde duran kutuya kaydı. Yanlış mı geldi diye düşünerek elime alıp baktığımda Gönderilen: Park Jimin yazısı ve altındaki adresimle telefon numaram kutunun bana gönderildiğinden emin olmamı sağladı. Kupamı yanımdaki vestiyere bırakarak elimdeki kutuyla içeri geçmeden hemen önce içimdeki huzursuzluk duygusunu bastırmak adına kapıyı sıkıca kilitleyerek salona döndüm.
Bu saatte, gece 1'de kim kapıma bir kutu bırakırdı ki. Merakla kutuyu birkaç kez sallayarak güvenli olduğu düşüncesiyle açtım. İçerisinde orta boyutlarda bir kutu oyunu vardı. Katlanmış haldeki oyunun kartonunu çıkartarak orta sehpaya serdim. Bir metro istasyonu planına benziyordu. Tek renk olan ve az sayıdaki kartları da masaya bıraktıktan sonra kutuyu karıştırdığımda elime gelen piyonları halıya koydum. Ne bekliyordum ki zaten tek kişilik kutu oyunu mu? Yine de merakla oyunu incelemeye başladım. Şu an önümde duran şey kesinlikle kocaman bir saçmalıktı.
Kurallar:
-Oyunda kazanan ve kaybeden olmadan hiçbir taraf ayrılamaz
- oyuncular oyuna ilk el çektikleri kartlar ile oyuna başlarlar.
- Çekilen kart değiştirilemez veya reddedilemez aksi taktirde oyuncu kaybetmiş sayılır.
- Kazanan kişinin ödülü kaybetmenin bedelini ödememektir
- Oyunun temel kuralları dışına çıkılmadan hile yapılması serbesttir.
-Kurallar oyunun sahibi tarafından dilendiği gibi değiştirilebilir.
Ebe: saklanan oyuncuyu bularak ona dokunur ve merkeze saklanan kişiden önce ulaşmaya çalışır.
-Diğer kişi/kişiler: Ebe onları yakalamadan merkeze ulaşmalıdır.
-Oyun sahası birçok tuzağa ev sahipliği yapar
-Oyunda gerçekleşen her olay günlük hayatınızı etkiler
-Oyundan önce oyun planına oyun başlamadan önce sadece 1 dakika bakılması izni vardır.
-Kazanan kişi oyun kuralları dışına çıkmadan kaybeden kişiye bir ceza vermelidir.
Not: Tebrikler oyunu oynamaya hak kazandınız. Eğer oynamak istiyorsanız Bay Park kendi piyonunuzu alarak başlangıç noktasına yerleştirin.
"Bu ne saçma bir oyun böyle. İnle cinle mi oynayacağım ben oyunu. Kuralları bile boktan. Hangi salak bana bunu gönderdi. Kurallar değiştirilebiliyorsa ne halta yarıyor?" arkası dönük piyonu alarak yüzünü kendime çevirdim. Çevirmemle taşı elimden fırlatmam bir olmuştu. Bu bendim. Şu anki kıyafetlerimle bu bendim. Telaşla diğer piyonun yüzünü döndürdüm. Yüzü yoktu . Bunu görmemle nedensizce rahatlayarak titreyen ellerimle piyonu dalgınlık ile cebime bıraktım. Bıraktım bırakmasına ama fark ettiğim şeyle az önceki rahatladığımın yerini alan korkuyla gözlerimi büyüttüm.
Benim. Fırlattığım. Taşım. Başlangıç noktasındaydı. Hangi akılla onu oraya fırlatabilmiştim. Ben işerken deliği bir kere bile tutturamayan insandım. Bundan neden korktuğumu dahi bilmiyordum ama bir süre sonra zihnimin içinde uğuldayan tren sesleriyle hızla geri çekilip kulaklarımı kapadım. Lanet olsun nereden nasıl geldiğini bile bilmediğim bu siktiğimin sesi gitmiyordu. Ama lanet etmem gereken çok daha büyük bir şey vardı. Farkında olmadan yumduğum gözlerimi araladığımda karşımda bana bakarak kanlar içinde gülümseyen bir diğer biblo. Benim biblom. Şaka mı bu. Eğer şaka değilse Jimin, oğlum sen sanırım şuan çok büyük sıçtın. Etrafımda dönen mide bulandırıcı nesneler de bunun en büyük kanıtıydı.
Nasıl buldunuz?
Girişleri niye bu kadar korkunç yapıyorum bilmiyorum. Yazmayı sevip yazmaya üşenen bir malım sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hide&Seek/Yoonmin
FanfictionHe needed having his hair rubbed with small hands and to look at the merciful eyes to understand not to need sheding blood Kan dökmeye ihtiyacı olmadığını anlayabilmesi için ona bakan şefkat dolu gözlere ve saçlarını okşayacak minik ellere ihtiyac...