Arabayı park etmeye çalışırken gelen mesajla irkildim. Zaten araba kullanırken en korktuğum şey park etme olayıydı. Önümdeki arabanın park etmesini beklerken gözüm telefonun ekranına kaydı.
''Çalışmaya başladığın okul arkadaşımın okulu. Beni utandırmayacağını umuyorum.''
-Gönderen: Song-Jin Bey
Aslında -Gönderen: Babam'dı. Mesajın içeriğini okuyunca kalbimin kırılmamasını ummuştum. Sadece küçük bir tebrik beklemiştim. 'Yeni işinde başarılar' olabilirdi. Hatta 'Sıkı çalış!' dese bile yeterliydi. Gözlerimi kapatıp bu anı düşünmemeye çalıştım. Çok saçma şeyler düşünüyordum. Aptalın tekiydim. 'Kendine gel, saçmalama! Bugün sadece senin için önemli bir gün'
Kendime telkinler verirken gaza bastığımı son anda fark etmiştim. Lanet olsun! Bir arabaya çarpmıştım. Ve bu araba, benim arabamdan belki 20-30 kat daha pahalıydı. Arabamın anahtarını hızla çevirip dışarıya çıkarken özürler diliyordum. Ne yapmıştım ben?! Daha yeni bir iş bulmuşken bu kazada neyin nesiydi?
Arabadan çok ciddi bir suratla çıkan üniformalı çocuğu gördüğümde geriye sendelemiştim. Çocuk benim ve arabanın yanına geldiğinde önce arabaya bakmıştı. Ben korkudan sadece ona baktığım için ne kadar büyük bir zarar verdiğimi bilmiyordum. Çocuk yüzüme baktığında ciddi yüzü bu sefer değişik bir ifade almıştı.
''Şimdi bittin sen velet! Hem ehliyetin yok hem de kaza yapıyorsun?!'' Çocuk beni görür görmez ilk şaşırmış sonra elini cebine atmıştı.
''Ne diyorsunuz siz? Tama bir kaza yapmış olabilirim. Gereken neyse yapacağım, düzgün konuşun lütfen!'' Çocuğu azarlayıp üzerine doğru yürürken çocuk gülüyordu.
''Bana ne zarar vereceksin kızım?! Sen önce kendi arabanın haline bak?'' Söylediklerine sinirlensem de bakışlarımı iki arabaya çevirdim. Benim arabamın kaportası yamulurken onun arabasında birkaç çizik dışında hiçbir şey yoktu.
''Şimdi polisi arayayım da gör sen gününü.'' Çocuk cebinden çıkardığı telefonla bana tehditkar bakışlar atarken hızla eline atıldım.
''Çocuk değilim ben. İsterseniz şimdi bir servise gidelim, ben sizin zararınızı karşılayayım.'' Diye korkuyla müdahale etmiştim. Çocuk tek kaşını kaldırınca üste çıkmaya çalışarak
''Sizin üzerinizde üniforma var, emin olun reşit olan benim. O yüzden lütfen sadece zararınızı karşılamama izin verin.'' Çocuğun polisi aramasını istemiyordum. Polisi ararsa bunu mutlaka babam öğrenirdi. Üstelik bu gidişle derse de geç kalacaktım.
''Kimliğini göster inanayım.'' Çocuk benim çok laubali konuşuyordu. Bu kadar saygısız insan çok az görmüştüm. Tamam kaza yapmış olabilirdim ama böyle bir konuşmayı hak etmiyordum. Her şeye rağmen çocuğun söylediğini yapıp cebimden cüzdanımı çıkartıp içinden kimliği çıkardım.
''Bakın, buyurun kimliğim. Kimlik numarama bakmamaya çalışın.'' Parmağımla da gizlemeye çalıştığım kimliği çocuk elimden çekip almıştı. Kimliği şaşkınca evirip çevirdikten sonra tek kaşını kaldırıp bana bakmaya başladı.
''Sahte falan değil di mi bu?'' Sorduğu soruyla gözlerimi kocaman açtım. Bu seferde beni sahtecilikle suçluyordu.
''Dalga mı geçiyorsunuz siz benimle?'' Uzanıp kimliği elinden çekip aldım.
''Lütfen bir servise gidelim ve zararınızı karşılayalım. Yoksa ben çekip gideceğim şimdi.'' Ben ona sinirle bakarken o omzunu silkip arabasına doğru yürüyüp kapısını açtı. Arabasından içi boş olduğu her halinden belli olan okul çantasını omzuna atıp gitmişti. Adını bilmediğim için 'Öğrenci' diye bağırmama rağmen beni umursamadan çekip gitmişti. Bende birkaç dakika sinirli sinirli arkasından baktıktan sonra artık yamuk kaportalı olan arabamı düzgün bir şekilde park edip okula doğru hızla yürümeye başladım. Zaten asıl zararda olan bendim. Bunu daha fazla düşünmeyecektim.
Okula doğru yürürken öğrencilerin koştuğunu gördüm. Sanırım geç kalmıştım. Daha sonra bir şey dikkatimi çekti. Öğrencilerin üzerindeki üniforma, az önceki öğrencinin formasına benziyordu. Gerçi o çocuk, buradaki diğer öğrenciler gibi değildi. Uzun boyu ve yüzüyle diğerlerinden çok farklı biriydi. Başımı hızla olumsuzca salladım. Asıl düşünmem gereken şey bu değildi. Ben az önce öğrencimin arabasına mı çarpmıştım? İlk günden yapılabilecek en salak hareketi mi yapmıştım? üzüntülü bir şekilde yürürken önce güvenlik kulübesine uğrayıp durumumu belirttikten sonra okula girmiştim.
Öğrencilerin çoğu geç kaldığı için koşuyorlardı. Bazıları ise umursamaz bir şekilde yavaş yavaş yürüyordu. Bazı öğrencilerin dikkatini çekmiş olmalıyım ki bana bakan öğrenciler bir şeyler söyleyip duruyorlardı.
Okula girdikten sonra güvenliğe müdürün odasını sormadığımı fark ettim. Bu yüzden öğrencilerden birini durdurup müdürün odasını sorduğumda sorgular bakışlarla beni müdürün odasına yönlendirmişti.
Müdürün odasına girdiğimde orta yaşın biraz üstünde, hafif tombul erkek bir müdürle karşılaşmıştım. Beni gülümseyerek karşılayıp okulla alakalı bilmem gereken bazı şeylerden bahsedip beni derse yollamıştı. Okulu gezdirmeleri için sınıf temsilcilerinden birine söylemem yeterliydi.
Endişeli adımlarla tarif edilen sınıfı bulduğumda derin nefes almaya çalıştım. İlk girdiğim sınıfta o çocuğun olmaması için dua ediyordum. İki, üç ya da dört bile olsundu. Ama daha ilk dersimde bu çocukla karşılaşmak istemiyordum.
Sınıfa girip etrafı süzerken birbirleriyle sohbet eden öğrencilere gülümsemek istemiştim. Bana lise anılarımı hatırlatmışlardı. Ne kadar sessiz ve sakin bir insanda olsam diğer insanların doğal ve heyecanlı halleri beni mutlu ediyordu. O öğrenciyi sınıfta göremeyince mutluluğum biraz daha artarken dikkatlerini çekemediğim bazı gençler için boğazımı temizler gibi yaptım. Sınıfta oluşan ufak sessizliği hızla yakalayıp onlara gülümseyerek selamlayıp kendimi tanıttım. Öğrencilerle sohbet tarzında konuşurken sınıfın kapısı açıldığında kaşlarımı çatıp kapıya baktım. Gelen umursamaz kişide sınıftaki sessizliğin sebebini öğrenmek için etrafta gözlerini dolaştırdığında beni görünce, ilk başta o da benim gibi şaşırmıştı. Fakat onun şaşkınlığı uzun sürmemişti. Umursamaz bir şekilde sırasına yürümeye başladığında sinirlenmiştim.
''Öğrenci! Bu nasıl sınıfa giriş?! Lütfen ayağa kalk özür dile, geç kalmanın sebebini belirt ve yerine otur.'' Onun okula benden önce girdiğini biliyordum. Üstelik ben müdür odasında oyalanmıştım. Nasıl derse geç gelebilirdi? Öğrenci 'hayhay' der gibi ayağa kalktı.
''Özür dilerim öğretmenim. Okula gelirken küçük bir kaza yaşadım. Fakat merak etmeyin benim durumum iyi ama karşı tarafın biraz maddi hasarı var.'' Başını sola yatırıp dalga geçer gibi söylemişti her şeyi. Fakat sınıftaki genç kız öğrencilerin hatta erkek öğrencilerin çoğu hayran bir şekilde öğrenciye bakıyordu.
Fakat sanırım içlerinde bu durumdan en hayranlıkla etkilenmeyen hatta sadece sinirle etkilenen bendim. Evet kaza olmuştu, evet maddi hasar bendeydi ama benden önce okula gelmişti. Hatta biraz geç kalan bendim. Ama bunu şuan, herkesin içinde söyleyemezdim. Birden modum değişmişti.
''Tamam öğrenci. Adın nedir?'' Aklıma gelen şeyle biraz ürkmüştüm. O yüzden okulu gezdirmesini rica edecektim.
''Kim Se-Jun.''
''Tamam Se-Jun. Ders sonrası bugün okulu bana sen gezdirirsin. Ve bir daha derse geç kalmamaya çalış.''
Se-Jun denilen çocuk yerine ciddi bir yüz ifadesiyle oturunca endişelenmiştim. Sadece şu kazayla alakalı endişelerimi dile getirip maddi zarar konusunda konuşacaktım. Gerçi burası özel bir liseydi. Yani babamın arkadaşlarından birinin okulu olduğuna göre buradaki insanların maddi durumu oldukça iyi olmalıydı. Yine de daha sonra bir sorun çıkmasını istemiyordum.