3. /Kaçış

121 9 92
                                    

Veridia - We Are The Brave

Olan olduktan sonra, diğer olaylar da peşi sıra kovaladı birbirini, her şey hızla gelişti kar topunun çığa dönüşmesi misali. Kalabalığın çıkardığı uğultu, sel gibi alıp götürüyordu meydanı, kimisinin gözü hareketsizce yatan bedende kalmıştı takılı. Ortalığın kaşla göz arasında karışması genç kızı bile afallatmıştı.

Her şey çok hızlı gelişmişti, düşünmemişti bile o adama hançerini saplarken. Onu yönlendiren şey aklı değil içindeki öfke, yüreğinde esip gürleyen fırtınaydı. O yüzden idrak ettiğinde olanları, bir anlığına gizleyemedi şaşkınlığını. Zira ufak bir şey değildi yaptığı, cinayet işlemişti herkesin önünde, kanıtlayamazdı masumiyetini artık kimseye. Çünkü pek masum da sayılmazdı, onun ellerinden çıkmıştı bu vahşet, altına atmıştı imzasını. Buna rağmen, içinde suçluluk duygusuna, vicdan azabının verdiği o kahreden sızıya dair hiçbir iz yoktu. Bunun aksine anlamlandıramadığı bir gurur vardı içinde, sanki bu olayı anlatabilirdi bütün detaylarıyla göğsünü gere gere. Yanlış bir şey yaptığını bilse de, yüreği ısrar ediyordu bunu kabullenmemekte. Fakat şu an kendiyle savaşacak vakti yoktu zira savaşacak insan çoktu. En doğru seçenekse kaçmaktı. Asıl olay da zaten buradan kaçabilmekti, dört bir yanı askerle çevriliyken kaçmak söz konusu bile olamazdı yine de korumak istiyorduysa kellesini, yarması lazımdı bu asker bariyerini. Kaçış yolu ararken, yeşilleri buluştu aşağıdan onu izleyen adamın mavileriyle. Vivienne bir an adamın renginin attığını hissetti, yüzü boyanmıştı şaşkınlıkla fakat bu uzun sürmedi. Çabuk toparladı kendini ve çattı kaşlarını, Vivienne kaçmaya yeltenemeden o açtı ağzını.

"Ne avanak avanak bakıp duruyorsunuz öyle, yakalasanıza salak herifler!" dedi âdeta esip gürlerken bir fırtına gibi.

Sağına soluna bakındı genç kız, bir boşluk, uygun bir kaçış noktası aradı gözleri. Bir yandan en yakın ve tek dostu olan kılıcını tutuyordu sıkı sıkı. Sarışın genç adam, onun arkadaşları ve diğerleri adeta çullanıyordu üstüne, belki de bu kadar dikkatle bir yol aramak faydasızdı, pratik olup risk almalıydı, mükemmel bir plan tasarlayasıya kadar yakalanırdı çoktan. Bu yüzden yine her zamanki gibi yaptı yapacağını, atıldı düşünmeden en zayıf gördüğü ikiliye çünkü ne resmi bir duruş ne de üniforma tarzı bir şey vardı üzerlerinde, giysilerindeki rahatlık göze batıyordu. Bu hareketi sarışın adamı bir anlığına afallatmış, oturmuştu endişeli bir ifade çehresine. Genç kız en doğru şeyi yapmış, onun en yakını olan iki kişiye saldırmıştı vahşice. Biri bu ani hamle karşısında kendini hızlıca kurtarsa da, diğeri yani Francis, kızı yakalamaya çalıştı sıska kollarıyla, büyük bir azimle. Fakat hareketi oldukça ani, savunmasız ve acemiceydi. Vivienne de yararlandı bu boşluktan, sertçe geçirdi yumruğunu onun güzel yüzüne. Bu sert hamleyle beraber Francis'in düzgün, kemersiz burnundan oldukça net duyulacak bir çatırtının çıkması ve adamın adeta ani bir hamleyle düşüp binbir parçaya bölünen bir biblo gibi yeri bulması bir oldu. Bunu fırsat kollayan genç kızsa boşluktan süzüldü bir yılan edasıyla sonra fırladı geçti gitti insanı savuran sert bir rüzgar misali. Elbette ki bu durum genç adamı öfkeden delirtmişti. ''Çabuk olun, bir kere de işe yarayın!'' diye esip gürledi. Bir yığın asker kızın arkasından akın etti büyük bir hızla. Koskoca şehirde yankılanıyordu askerlerin ritmik ayak sesleri. Elini hışımla götürdü saman rengi saçlarına ve arkaya attı onları. İri vücudu resmen sarsılıyordu içine aniden dolan nefret, kin öfke ve başarısızlığın ona verdiği korkuyla. Yere serilen arkadaşını kontrol eden Jacob, James'in normalde dingin tatlı suları andıran mavi gözlerinin yerinde iki ateş topu gördü sanki, koca bir şehri yakıp yıkabilecek iki kudretli ateş topu...

KılıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin