"Nereye gidiyorsun baba?''
Yaklaşık dokuz yaşlarında olan küçük kız gözlerini ovarak uyku sersemi bir şekilde ağır adımlarla salona gelmiş, en masum ses tonuyla bunu sorarak bölmüştü karı kocanın hararetli sohbetini. Önüne gelen kumral saçlarını kulağının arkasına büyük bir çabayla kıstırmakla uğraşıyor, ayılmaya çalışıyordu bir yandan. Ayaklarına kadar uzanan beyaz geceliğiyle minyatür bir meleği andırıyordu. Saf, doğasında günah olmayan bir melek. Merak ediyordu normalde sessizliğin hakim olduğu gecenin onu uykusundan uyandıracak kadar neden gürültülü olduğunu. Aynı zamanda babasının uyku saatinde nereye gittiğini de. Annesi onu geri yatırmaya yeltendi fakat artık çok geçti. Sonunda başarabildiğinde ayılmayı, anne babasına yöneltti meraklı bakışlarını.
"Nereye gidiyorsun?'' bir kez daha sordu sabırsızca. O sırada bir çığlık işitildi dışarıdan, kulakları sağır edercesine. İrkildi küçük kız bu gizemli sese ve kaçtı en güvenli gördüğü yere, sokuldu babasına bir serçe yavrusu gibi. Adam okşamaya başladı nazikçe kızının ipeksi saçlarını, güven vermek istercesine. Dışarıda hiç de iyi şeylerin dönmediğinin farkındaydı fakat korkutmak istemiyordu yavrusunu. O daha çok küçüktü ve uzak tutmalıydı tehlikeden bu kırılgan ruhu. Korumalıydı ne pahasına olursa olsun. Bir süre sonra ufak bedeni kendisinden uzaklaştırıp teslim etti annesinin sıcak ve şefkatli kollarına. Ve etrafı darmadağın edercesine bir şeyleri aramaya koyuldu aceleyle ikisine aldırış etmeden. Çöp karıştıran bir iti andıran hareketlerle çekmeceleri karıştırıyordu. Karısı da en az endişeliydi kızı kadar, yüreğine saplanan derin huzursuzluk yansıyordu gözlerine, sanki ayna tutulmuştu kalbine. Zira kocasının yüz ifadesi bir deliden halliceydi, çok iyi anlıyordu olanları, içindeki sezgiler alarm veriyordu. Yine de inanmak istemedi bunlara, başka bir açıklama bekledi ondan, yüreğine su dökecek birkaç sözcük istiyordu yalnızca. Kulak vermemeye çalıştı kendisine fısıldayan iç sesine, dikkat kesilmişti şimdi iş üstünde olan eşine.
Fakat adam da açmıyordu ağzını, tamamen işine odaklanmıştı, düşünceleri oldukça uzaktaydı ve gömülmüştü derin bir sessizliğe bir yandan eşyaları şıngırdatırken. Kaşları çatık gözleriyse alev alevdi. Sanki hayatı bulmaya çalıştığı şeye bağlıydı. Daha sonra ulaştı istediğine ve zaferle küçük bir sandık çıkardı çekmeceden belki de kadının hiç görmediği daha önceden. Kapağını hızla açtı, bu sefer ikinci bir arayış başladı, bir süre oradaki kağıtlar da hışırdadı. Hazinesine ulaştı da nihayetinde, derin bir oh çekti, kırmızıyla ve kadının göremediği bir mühürle süslenmiş kağıt parçasını el çabukluğuyla attı cebine. Ama rahatlığı pek de kısa sürmedi, yüzündeki eski ifade yeniden belirdi. Sakalını sıvazlayıp homurdandı bir süre kendi kendine. Fakat anlaşılmayacak birkaç söz öbeğinden başka bir şey değildi ne yazık ki. Bir türlü çıkarmıyordu ağzındaki baklayı, bütün o kritik düşünceleri yalnızca aklından geçirmekle kalıyor, kelimeler dudaklarından dökülmüyor gizemli bir sır olarak kalıp ev ortamına huzursuz bir hava katıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kılıç
FantasiYalanlar, savaşlar ve entrikalar. Sadece uzaktan izler sıradan olanlar. Bir şeyleri değiştiren olacak, Farklı olduğunu ortaya koyanlar. Yirmi yaşlarında genç bir kız olan Vivienne, kurtarmak istiyordu güzel küçük şehrini krallığın pençesinden, sadec...