1./ Bir Savaşçı

288 22 94
                                    

Dizsen dâhi tonlarca askeri,Kıramazsın kararlı bir yüreğin cesaretini

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dizsen dâhi tonlarca askeri,
Kıramazsın kararlı bir yüreğin cesaretini.
-✧-

Gece doğururken yeni bir sabahı,yükselirken altın rengi güneş, yüreklere umutsuzluk eken karanlık sökülüyordu yavaş yavaş. Dışarıda ötüyordu birkaç kuş uyumlu bir şekilde,sessizliği bozan tek şey de buydu zaten, bomboştu sokaklar sanki tadını çıkarsın diye uyanık olanlar.

Ve bir çift güzeller güzeli zümrüt yeşili göz ilk izleyicilerinden olmuştu bu güzel sabahın, tadını çıkarıyordu manzaranın. Kollarını pencereye yaslamış anlamlandırılamaz bir yüz ifadesiyle bakıyordu doğmakta olan güneşe, hafif esen rüzgar yüzünü yalayıp geçti, savurdu kumral rengi uzun saçlarını, sabahın acımasız soğuğu titretti içini. Yükselen güneş vurunca kolunu siper etti yüzüne, gözleri alışıp da daha az hassas olunca güneşe, çekti kolunu ve baktı doğa ananın getirdiği güzelliğe. Belli ediyordu geldiğini bahar,müjdeyi şarkılarla veriyordu bütün canlılar. Beyaz battaniye kalkar kalkmaz doğa ne çabuk çeki düzen vermişti kendine, şimdi güzel kokulu çiçekler düğme gibi büyük bir özenle yerleştirilmişti yeşilin üzerine.

Kız boğulurken düşüncelerinde "Vivienne! Erken uyanmışsın,hem de fazlasıyla." diye sevecen bir ses doldurdu kulaklarını, alışmış olduğundan sessizliğe irkilerek döndü annesine genç kız ve gülümsedi sevimli bir şekilde. "Günaydın anne, bugün erken kalkmak istedim erken de çıkacağım zaten." dedi manzarayı izlemeyi bırakıp masaya doğru yürürken. Annesi dağılmış kahverengi, yer yer kırlaşmış saçlarını toplarken heyecanla pek de dolu olmayan eski masaya yürüyen kızına baktı şüpheyle, kaşlarını kaldırdı kızından bir cevap beklercesine.

"Birkaç işim var sadece, önemsiz şeyler." dedi Vivienne, yer vermeden hiçbir şüpheye. Annesiyse kendine sandalye çekip otururken hâlâ sürdürüyordu şüphesini. Ancak sanki onun da vardı söyleyecek bir şeyi. Gergince elleriyle oynuyor, lafa nasıl başlayacağını düşünüyordu. "Bugün erken gel olur mu?" diyebildi sadece başı eğikti ve fazlasıyla mahcup görünüyordu. Vivienne onun bu hallerini anlamaktan çok sevimli bulmuştu ve güldü annesini başından öpüp. "Annem beni çok mu özlüyor yoksa?" diyerek şaka yapmayı da ihmal etmedi lakin annesi buna bırakın gülmeyi tepki dahi vermedi. Sanki bitmemişti söyleyecekleri. "Sorun ne anne? İstersen elbette erken gelirim." bu sefer cidden endişelenmeye başlamıştı ve gelecek cevabı bekliyordu merakla. Kadın ellerini birbirine kenetledi ve masaya yasladı dirseklerini. Derince bir iç çekti, onu korkutan asıl şey kızının vereceği tepkiydi. "Thomas'ı hatırlıyorsun değil mi?" dedi sakinliğini korumaya çalışarak ancak sıcaklık nüksediyordu yüzüne, kıpkırmızı kesiliverdi birdenbire.
"Hatırlıyorum. Babamın arkadaşlarından biriydi."
cevapladı kız kaşları havalanırken merakla, konuşmanın nereye gideceğini kestiremiyordu, tahmini olmasına rağmen annesinin söyleyeceği şeyin bu olmamasını umuyordu.
"Oğlu...Seninle evlenmek istiyormuş. Bir hafta önce benimle konuştu ben de olumsuz bir yanıt vermedim. Akşam da bize gelecekler." dedi hızla, diyeceği bütün şeyler uçup gitmişti aklından, kızının söylediği her kelimede değişen yüzüne dayanamamıştı daha fazla, korkunç görünüyordu zira. Yeşil gözleri parlıyordu öfkeyle, aynı zamanda titriyordu da bunun etkisiyle. Yumruk yaptığı elini tüm gücüyle sıkmış, sonra da ağzına götürmüştü, kaşları çatıktı, her an patlayabilirdi ancak şu an sessizliğini koruyordu.

KılıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin