0.6 "Unutkanlık Ölümcül Olabilir"

268 17 3
                                    

 Üzerime geçirdiğim siyah tişörtün altına aynı renkteki rahat bir taytı giydim. Silah kemerini alıp almamak konusunda kararsızdım. Sadece Oyun Günleri'nde kullanırdık o kemeri. Ormana dalıp gerçek tabancalar ve hançerlerle, -hatta abartan bazı insanlar kılıç bile kullanırdı,- ölümüne dövüştüğümüz günlerde silahlarımızı kolayca taşıyabilmemiz için verilmiş, birçok bölmesi olan bir çeşit kemerdi bu. Bende pek iyi anıları olduğu söylenemezdi. Ama kaçacaksam, en ufak savunma aracına bile ihtiyacım olacaktı ve bu durumda duygularıma değil, beynime kulak asmam gerekirdi. Çekine çekine de olsa kemeri durduğu raftan çekip belime bağladım. Aaron onunla dün gitmiş olduğumuz odada buluşmamı isteyip olabildiğince donanımlı gelmemi söylemişti. Buradaki donanımlı sözcüğü, bulabildiğin her çeşit silahı topla, anlamına geliyordu. Bu cümleleri kurduktan sonra tek kelime bile etmeme izin vermeden çekip gitmişti. Ona tavır koyup güzellik uykuma devam edecek hâlim yoktu ya, ben de Aaron'dan bana bulaşan telaşlı havayla hazırlanıyordum.

 Neye hazırlanıyor olduğumu bilmemem de ayrı bir ironiydi doğrusu, ama yine de tahmin etmekte pek güçlük çekmiyordum. Aaron birilerinin kaçacağımızı bildiğinden bahsetmişti. O 'birileri' muhtemelen başbakan ve yardımcılarıydı. Başka biri bilse bu kadar büyük sorun olacağını zannetmiyordum ama yapacağımız şeyin ciddiyeti göz önüne alınırsa, sokaktaki kedi yavrusu bile öğrense, birine anlatması korkusuyla arkamıza bakmadan kaçıp gitmemiz gerekirdi. Herhalde biri ispiyonlamıştı odada konuşulanları. Bunu yaparken onlarca insanın hayatını tehlikeye attığını ya bilmiyordu, ya da umursamıyordu. Bize yapacak tek bir şey kalıyordu, kuyruğumuzu bacaklarımızın arasına kıstırıp kaçmalıydık. Hükümetin onlara ihanet ettiğimizden haberi olsa, ölümümüz kaçınılmazdı. Tüm bu düşünceler beynimi yedikten sonra ortaya çıkan tek bir sonuç vardı, o da bugün kaçacağımızdı. Bunu yapmayı zaten planlıyorduk, o yüzden pek sarsılmamıştım ancak bu kadar erken olmasını da beklemiyordum açıkçası.

 Gardıroptan gri, hafif bir sırt çantası çıkarıp şifonyerin önüne attım ve çekmecelerinden birini açmak için önünde diz çöktüm. Uzun zamandır el sürmediğim silahlarım neredeyse toz tutmuştu, ancak hâlâ işe yararlardı. Bir tanesini elime alıp soğuk metalin üzerinde parmaklarımı gezdirdim. Bu küçücük aletin insanlarım canını söküp alabileceği düşüncesi ürpermeme sebep oldu. İnsanların canlarıyla oyuncakmış gibi oynayabilir miydim? Kendimi iyi birine zarar vermeyeceğim konusunda ikna etmeye çalışırken içimdeki Kötü Daphne'nin sözlerine kulak kabartmadan edemedim. Masumların hayatına kast edemezdim ancak bana zarar verecek birinin alnına namluyu keyifle dayayabilir, tetiği büyük bir rahatlıkla çekebilirdim. Karanlık düşünceler beynimin açık penceresinden içeri süzülürken bu sözleri söyleyenin Kötü Daphne falan olmadığını anladım. O Kötü Daphne zaten benim bir parçamdı. Rahatlıkla insanları öldürebileceğini söyleyen bendim ve işin kötü tarafı, bu kararımı ölümüne destekliyordum. 

 Elimdeki silahın şarjörünü çıkarıp çekmecede bulduğum mermileri içine dizmeye başladım. Şarjör sonuna kadar dolunca kabzanın yuvasına yerleştirip aynı işlemleri diğer şarjörlü silahlara da uyguladım. İki tanesini sırt çantama, bir tanesiniyse kemerime yerleştirirken ellerim kararlılıkla kasılmış, gözlerim demir gibi kırılmaz bir iradeyle tabancalara sabitlenmişti. Toplu tabancaları da almalıyım, diye düşündüm. Ateşlemesi daha basitti. Emniyeti kapamak ya da sürgüyü çekmek gerekmiyordu bu tür tabancalarda. Horozu indirdin mi vurmaya hazır hâle gelirlerdi. Mermileri zaten vardı, bu yüzden hiç uğraşmadan birini çantama attım. Diğerini de çantaya atacakken vazgeçip elimde kalmasına karar verdim. Ne olur ne olmaz canım. Acele etmeliydim, içimden bir ses fazla vaktimin olmadığını söylüyordu. O sese kulak vererek bir üst çekmeceden rastgele bir hançer alıp kemerime yerleştirdim ve kapıya doğru koştum. Hemen çıkışın önünde bulunan ufak portmantoda asılı duran paltomu silahlarımın gözükmemesi için üzerime geçirip önünü sıkıca ilikledim. Son bir kez dönüp küçük evimde göz gezdirdim. Belki de son kez görüyordum burayı. Belki de sadece iki saat sonra ölü olacaktım. Neler olabileceğini kim bilebilirdi ki? En iyisi kafamı fazla yormadan çıkıp gitmekti.

Kabileler SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin