all i have to do is dream

238 19 43
                                    

1982

Nereye gideceğinizi bilemeden karanlığın içerisinde kaybolduğunuzda ne yaparsınız? Sizi yolunuza sokacak ışığı nerede ararsınız? Yoksa sadece vaz geçip umutsuzca kutsal bir gücün sizi unuttuğu yerde hatırlamasını mı umarsınız?

Her şey olup bittiğinde "Neredeyim ben?" diye sorgulayacağınız bir dizi olayı üst üste yaşadığınızda kalbinizin, ruhunuzun ve sizi siz yapan her şeyi kaybedebilir ve sonunda kim olduğunuzu bilemeyebilirsiniz. Aynaya baktığınızda gördüğünüz kişi tamamen yabancıdır artık. Hoşlandığı şeyler, hayatta ki amacı, üstünden başarıyla aşabildiği engeller, kendine koyduğu yasaklar, onu mutlu eden şeyler, kurduğu hayaller, hislerinde ki boşlukları doldurmayı başaran şeyler sizin için öğrenilmeyi beklenen gizemlerle dolu karanlık bir ormandır sadece. Ondan öğrenemezsiniz. Başkasına da soramazsınız. Karşınızda size bakan yansıma yeniden doldurulmayı bekleyen boşluklarla dolu tanıdık bir bedendir sadece. Nereye gideceğini bilemeden karanlığın içinde kaybolmuş, korkmuş ve kafası karışmış narin bir beden...

Umduğu ışığı ne kendinde bulabilmiştir ne de bir başkasında. Güvenini sağlayacak değerli insanlardan hiç biri hayatında artık yokken ve çıkmaz bir sokakta cirit atıyormuşçasına dönüp dururken öyle birileri bulmak da önceliklerinden birisi değildir aslına. Etrafını çevreleyen duvarların yükselişini ve geçen her saniye daha da kapana sıkıştığını izlemekten başka bir şey yapamaz.

Bu yüzden Harry'i bir çıkış yolu bulamamakla suçlamak yanlış olabilirdi.

Sonuçta, o sadece ışığını arayan kaybolmuş bir çocuktu.

Düzensiz uykunun getirdiği kızarmış yorgun gözlerini aynadan çekti. Islak yüzünden damlayan su damlalarını lavabonun kenarında duran beyaz havluya kuruladıktan sonra derin bir nefes verdi. Alnına düşen saçlarını hafifçe karıştırıp geriye attığında tıklatma sesi ile gözlerini kapıya dikti. Kapının açılması ile Leo, içeriye küçük bir adım attı. "Geliyor musun?"

Harry, kafası ile onaylayıp duşun yanında duran dolabın içinde ki tişörtünü üstüne geçirdi.

"Bekliyorum." Dedi Leo kapıyı aralık bırakıp Harry'i yalnız bırakırken. Harry ise vakit kaybetmeden banyodan çıkmış, kaldığı odanın kapısının kenarına bıraktığı sırt çantasını omzuna takmıştı.

Evden çıkıp onu dışarıda bekleyen Leo ve Tyler'ı taş döşeli sokakta etrafına bakınarak bir süre takip ettikten sonra kafasını sola çevirdi ve sarı tabelada yazan yazıyı okudu.

Beachwood

Tyler'ın elinde ki anahtar ile kapıyı açmasından sonra içeriye adımladığında hayatı boyunca bulunduğu diğer kafelerden farklı olarak buranın daha çok beyaz ağırlıklı olması gözüne çarpmıştı. Kahverengi tahta masaları aynı malzeme ile hazırlanmış sandalyeler ile tamamlanıyor, sarı ışıklandırması ile oldukça sıcak bir hava veriyordu. Sanki yıllardır aradığınız ev sıcaklığı gibi. Ailenizin yanı, sevdiğinizin kollarının arası gibi. Hoş hisler işte.

Leo, "Çantanı buraya bırakabilirsin istersen." deyip çalışanlar için ayrılmış odaya açılan kapıyı işaret ettiğinde Harry kafasını iki yana salladı.

"Önemli değil..." dedi son bir kez etrafa bakış atarken gözü saate takıldığında. "...Gitmem gerek döndüğümde yardım ederim."

Leo ve Tyler güne başlamak için etrafı hazırlarken kafaları ile onaylayıp Harry'nin gitmesine izin vermişlerdi.

Harry, İtalya'ya yabancı birisi değildi. Eski nişanlısı ile her yıl buraya uğrayarak geçirdikleri bir ya da iki aylık süreyi göze alırsak buraya alışkın olduğu da söylenemezdi.

Smoke and MirrorsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin