özel bölüm "bazı hatalar telafi edilemez."

178 15 7
                                    

"Baba, anne kaydıraktan kaymak çok eğlenceli!"

Jin gülümseyerek parkta oynayan kızına baktı. Kafasını yanındakine çevirdi, yüzünü inceledi.

Evlendikleri ilk gün de o uyurken saatlerce yüzüne bakmıştı, arada ne kadar fark olduğunu düşündü...

Bebeksi hatların yerini kırışıklıklar ve göz altı morları almıştı... Güzelliğinden bir şey kaybetmediğini düşündü. Kalbinde bir yerlerde suçluluk ve pişman olma duyguları onu yiyip bitiriyordu.

"Bizi nasıl buldun, Seokjin?"

"Roséanne söyledi. Geldi ofisimi bastı hatta beni tehdit etti."

Jisoo Rosé'nin bu yaptığına sevineceğine mi, üzüleceğine mi şaşırmıştı. Ama gerçekten Rosé, Jisoo'nun bu dünyadaki tek gerçek dostuydu.

Jin, Jisoo'nun soğuktan üşümüş ellerini kavradı.

"Bak, her şey geçip gitti; artık sen, ben ve kızımız olacak. Güzel bir evde mutluca yaşayacağız."

Jisoo ellerini Jin'den çekerek konuştu.

"Biliyor musun? Hiçbir şey geçmedi. Benim yaşadıklarım hâla daha kafamın içinde. Hem çalışıp hem çocuk büyütmenin ne kadar zor olduğunu sen bilemezsin Jin, üstelik gelip bana her şeyin geçip gittiğini söyleme."

Gözleri dolmuştu, Jisoo'nun.
Kızarık gözlerle Jin'e baktı.

"Özür dilerim Jisoo. Özür dilerim sana yaşattıklarımdan. Çok haklısın biliyorum ama lütfen... Artık güzel bir yaşam sürmemizi istiyorum. Seni özledim. Kokunu, tenine dokunmayı özledim. Seni hâla evlendiğimiz ilk gün gibi seviyorum. O kız ile ki şerefsizliğimde bile seni seviyordum. Biliyorum inanmayacaksın ama gerçekten bu dünyadaki tek sevgili sensin bana Jisoo."

Jisoo elleriyle gözlerini sildi. Doğruldu ve konuşmaya başladı.

"Ben kanserim, Jin."

Jin karşısındakinin sözleriyle titredi, ellerine, kollarına sarıldı.

"Ne demek ben kanserim?"

Kadın ağlamasını ne kadar kızına belli etmek istemese de, gözleri buna izin vermiyordu. Derin derin nefesler alıyordu, teni, benzi bembeyaz oluvermişti. Daha ağzına almaktan korktuğu şeyin başına geleceğini düşündüğünde, ölümün nefesini boynunda hissettiğinde kalbi derin acılara bürünüyordu.

"Jin, ben, akciğer kanseriyim ve doktorlar kurtulamayacağımı söylüyorlar."

Adam karşısındaki kadının söylediklerinin bir rüya, kabus olduğunu düşündü. Vücudu sanki şoka girmiş gibi tir tir titredi. İnanmak istemedi, inanmıyorum demek istedi. Jin Jisoo'ya sıkıca sarıldığında boynuna gözyaşlarını döktü. Kollarını kadına sarıp sarmaladı sıkıca sardı, titrek sesiyle konuştu.

"Jisoo... Lütfen bana...

Doğru düzgün konuşamıyordu.

Jisoo sen gerçekten mi."

Adamın sesi ağlar gibi çıkıyordu.
Jisoo derince bir nefes aldı.

"Rosé'ye de kanser olduğumu söylediğimde seni bulmuş...
Yarın büyük bir ameliyata gireceğim.-

Yutkundu ve gözlerini sildi. Sözlerine devam etti.

Eğer bana bir şey olursa kızıma bak olur mu? Onun sana çok ihtiyacı olacak... Lütfen onu hiç yalnız bırakma, Jin. Her ne kadar isteklerimi umursamasan da lütfen, gerçekten sende biraz değerim varsa bunu yap. Lütfen..."

Kadın sessiz hıçkırıklarını genç adamın omzuna bıraktı, susmak ve kızına ağlamasını belli etmemek için dişlerini sıktı.
Jin Jisoo'nun boynundan başını kaldırdığında onu alnından öptü.

"Jisoo, sen çok güçlü bir kadınsın. Bu ameliyattan da sağsalim çıkarsın değil mi?"

"Tanrı ne derse o olur, Jin."

Jiwoo yanlarına doğru koşar adımlarla geldiğinde ikisi de gözlerini sildiler.

"Baba, anne siz hasta mı oldunuz, gözleriniz kızarmış?"

Jisoo kızının yanağını öptü ve gülerek konuştu.

"Çok soğuk ondan, hadi eve gidelim birtanem."

Beraber eve ilerlediklerinde, Jiwoo hem annesinin hem babasının elinden tuttu. O an ne kadar mutlu olduğunu düşündü Jiwoo. Sanki onun için dünyanın en güzel anıydı...

Eve geldiklerinde hep beraber mutfağa noodle yapmak için girdiler. Jiwoo babasına mutfak önlüğü giydirdi... Hep beraber eğlenerek noodle yapmaya koyuldular.

O ev sanki ilk defa kahkaha sesleriyle şenlenmişti... İlk defa böylesine mutluluk kokusu vardı evde... Sanki bir daha olamayacak gibi...

4 gün sonra,

"Baba annem şimdi bu toprağın içinde mi, neden ki?"

Küçük Jiwoo, annesinin toprağına sarıldı.

Jin her ne kadar bir dağa çıkıp içindekileri haykırmak istese de yanındaki minik kız için bunu yapmak istemiyordu. Gözlerinden ince ince gözyaşları dökülürken Jiwoo babasına sarıldı.

"Baba, anneme söyler misin topraktan çıksın çünkü ben onu çok özledim."

Jin kızının yanağından öptü.

"Jiwoo annen melek oldu ve bizi şu an izliyor ama biz onu göremiyoruz, güzel kızım."

"Baba annem melek mi oldu şimdi? Ama benim annem zaten melekti."

Jin kızının sözüyle gülümsedi.

"Evet kızım o bir melekti, tüm zamanların en güzel meleğiydi... Ama şimdi görünmez bir melek oldu ve artık onun kanatları da var."

Çocuk annesini böyle hayal edince sevindi...

"Anneciğim, güzel meleğim..."

Jin tekrardan kızına sıkı sıkı sarıldı.

Bu hayatta Jisoo'yu ne kadar üzdüğünü ve kırdığını düşündü. Hatta ölümünün sebebini bile kendine bağladı. Ve o gün kendine yemin etti;

Jisoo'ya verdiği sözü tutacaktı. Kızının her zaman yanında duracak ve onu güzelce yetiştirecekti. Belki hatasını böyle telafi edebileceğini düşündü.

Tanrı seni cennetle ödüllendirsin; Kim Jisoo, benim güzel karım.


yesterday, jinsoo ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin