22.Bölüm

19 3 0
                                    

Ferit Bey, Kayra, Hasan ve Umut için sonunda uzun yolculuk bitmiş, sabahın ilk ışıklarıyla şehre girmişlerdi. Arabayı kullanan Kayranın yanındaki koltukta uyuklayan Albay Ferit'in aksine, Hasan ve Umut, etrafı izliyorlardı. Hasan ilk defa gördüğü bu şehre hayran kalmıştı. Geçtikleri köprüde altlarında uzanan engin maviliği, gemileri, balıkçı teknelerini, camiler, deniz kıyısındaki tarihi yalıları ağzı açık izliyordu. Umutun burada doğup, büyüyüp yaşadıktan sonra nasıl başka yere girebildiğine şaşırmıştı. Umut ise Hasan'ın tersine eski bir sevgiliyle yeniden karşılaşmışçasına özlem ve hüzünle izliyordu şehri.

Kalacakları misafirhaneye ulaşmaları 1 saatlerini almıştı. Kayra,  üçünü misafirhaneye bırakmış, heyetle birlikte kalacağı otele geçmişti. Resepsiyonda onları karşılayan orta yaşlı görevli Kimlik fotokopilerini alıp, önündeki bilgisayarda bir kaç işlem yaptıktan sonra , kibar bir tavırla odalarınız hazır demiş ve odaları göstermesi için genç görevliyi çağırmıştı. Genci takip eden üçlü, onunla birlikte geniş asansöre binmiş ve 3. Kattaki Yanyana odalarına giriş yapmışlardı. Umut odaya girer girmez hafif Aralık camdan esen tatlı bir meltem esti geçti. Geldiğini Sedaya haber vermeliydi. Saate baktı 7 ye geliyordu. Henüz uyanmamış olduğunu düşünerek mesaj yazmayı tercih etti.

" biz geldik"

Karnı zil çalıyordu. Valizinden çıkarttığı eşyaları seri şekilde dolaba  yerleştirdi ve kahvaltı salonunun yolunu tuttu. Hasan'ı cam kenarındaki masada otururken buldu. Genç adam iki bina arasından azıcık görünen denize ve uçuşup duran martılara dalıp gitmişti. Umut karşısındaki sandalyeye oturup bir süre arkadaşını izledi. Uzun bir aradan sonra bu kente yeniden gelmek onu bu kadar etkilediyse Hasan'ı nasıl etkilemişti kimbilir. Acaba neler  düşünüyordu. 1 yıl öncesine kadar çok sıcakkanlı, mutlu bir genç olduğunu anlatmıştı Albay Ferit. Ama Umut,  Hasan'ı tanıdığı o kaza anından itibaren karşısında hep mesafeli birini bulmuştu. Sanki canı çekilmiş, yaşam enerjisi soğrulmuştu. Umutta çok konuşkan sayılmazdı ama Hasan ondan da beterdi. Bu genç adamla 1 yıl önceki adamın aynı kişiler olduğuna inanamıyordu. Hasan'ın dikkatini çekmek için hafifçe öksürdü. Kendine bakan bir çift hüzünlü gözü görünce içi acıdı.

Gülümseyerek söze girdi.

" Ferit abiyi bekleyelim mi yoksa biz alalım mı tabağımıza bir şeyler?" 

Hasan'ın cevap vermesine kalmadan Ferit Beyin tok sesi duyuldu.

"Yetiştim gençler. Kusura bakmayın ben sizin kadar seni değilim. Yaşlılık işte.."

Ardından uzun bir masada sergilenmekte olan mütevazi menüye dönüp baktı. Üniformalı bir genç çay makinasına su dolduruyordu.

"Hadi alalım birşeyler"

Umut ve Hasan da Ferit Beyi takip ettiler.
5 dakika sonra masada çaylarını içerken O zamana kadar suskunluğunu koruyan Hasan
"Benim önce oraya gitmem lazım" dedi.
Masadakilerin şaşkın bakışlarını görünce açıklama yapma gereği hissetti.

"O akşam Özgenin kreşinin adresini almıştık ya Mirza'dan. Benim önce oraya gidip onunla konuşmam lazım."

" Biz buraya senin için geldik. Nereden başlamak istiyorsan oradan başlarsın. Ben de geleyim mi seninle ?" Dedi Ferit Bey.
Umut lafa girdi.

"İkinizde İstanbulu bilmiyorsunuz. Yol bilmezsiniz iz bilmezsiniz. Sen bugün dinlen Ferit Amca. Ben götürürüm Hasan'ı"
Ferit bey ısrar etmedi.

"Haklısın, yol yorgunuyum. Biraz uzansam iyi olacak. Malum yaşlılık" dedi gülümseyerek.
Hasan, Ferit beyin yaşını bahane ederek dinlenmek istemesine şaşırmıştı. Çünkü o böyle durumlarda hepsinden önde giderdi. Gene de üzerinde fazla durmadı. Düşünmesi gereken daha önemli şeyler vardı. Özgeyi çok görmek istiyordu ama onunla ne konuşacağını bilmiyordu. Gene de içinden bir ses Mevlüt denen o adamla yüzleşmeden önce Özgeyi görmesi gerektiğini söylüyordu. Özge onun başına gelenleri biliyor muydu? Bildiği halde böyle kayıtsız mı kalmıştı? Ya da o adama karşı herhangi bir hissi var mıydı? Eğer varsa gerçek yüzünü nasıl gösterecekti ona? Deli sorular kafasında uçuşup duruyordu. En iyisi birazda akışına bırakmaktı. Umut hemen gitmeyiz oraya sana biraz İstanbul'u gezdiririm demişti. Aslında kaybedecek tek zamanı yoktu ama cesaretini toplayabilmek için öncesinde biraz zaman harcamak belki de iyi gelecekti. Onun için sesini çıkarmadı. Umut Hasan'ı Ortaköy'e götürdü. Denize nazır bir cafede oturup çay eşliğinde waffle yediler. Ardından cafenin hemen yan tarafında kurulmuş olan pazarı gezdiler. Bir sürü kadın el emeği göznuru ürünlerini sergiliyordu. Kimi kendi dizayn ettiği yüzükleri, kimi rengarenk parlak taşlarla süslü kolyeleri, kimi fularlarını gösteriyordu. Umut, tonton bir teyzenin tezgahından Seda için bir fular seçti. Hasan da gayri ihtiyari bir tane alıp cebine koydu. Pazarda dolaşmaları bitince Arnavutköy'e giden dolmuşlardan birine bindiler . Epey yol aldıktan sonra sahilde indiler. Umut cebindeki adrese yeniden baktı. Fazla uzak değil, birazdan orada oluruz dedi. Böylece iki arkadaş iki yanında balıkçı, manav ve küçük bir büfe olan dar bir sokaktan geçtiler. Sokak öyle dardı ki iki arabanın yanyana geçmesi zor gözüküyordu. Bir müddet yol aldıktan sonra sokağın sonunda üzeri çiçekler ve çizgi film kahramanlarıyla bezenmiş sarı boyalı iki katlı şirin binanın önüne geldiler.Önünde rengarenk harflerle Neşeli Ayaklar yazıyordu. Hasan bir an Mirzanın onlara doğru adres verip vermediğine emin olamadı. Onun tanıdığı Özge böyle bir yerin sorumluluğunu almak isteyecek biri değildi. Pembe küçük kapıyı açtı. Birkaç adım sonra seslerin geldiği pencerenin önündeydi. Cama iyice yaklaştı. İşte Özge oradaydı. Mirza doğruyu söylemişti. Karşısında sohbet ettiği kadın bir süre sonra kalktı. Özge önündeki tepsiden kaşığı Akdüven işte o anda kafasını kaldırıp ona baktı. Gözgöze geldiler. Kaşık kızın elinden düştü.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 08, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hayat herşeye rağmen devam ediyor ...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin