11

2.6K 322 308
                                    


atsumu, öğle arası zilinin çalmasıyla beraber eşyalarını toparlayıp sınıfın boşalmasını bekledi. bir iki kişi kalınca çantasını omzuna takıp sınıftan çıktı. saçlarını beceriksizce düzeltmeye çalıştı ve yanlarındaki sınıfın kapısından içeri baktı. sakusa'yı göremeyince kaşlarını çattı. okula gelmemiş miydi?

çantasından telefonunu çıkarıp rehberde onu buldu. arama işaretine basıp telefonu kulağına götürdü. birkaç kez çaldı telefon ama sakusa cevap vermiyordu. atsumu, kendi kendine endişelenmenin yersiz olduğunu söylese de içindeki ufak merakı gideremiyordu. sakusa, atsumu ne zaman arasa açardı.

aklına gelen kötü düşünceleri bir kenara attı. belki de rahatsızlanmıştı ve okula gelmemişti. diğer ihtimallerin üstüne gitmeye gerek yoktu.

kafeteryaya tek başına indi. kuyruk çok uzundu, bu yüzden açık büfe kısmını geçip kahve standının önünde dikildi. filtre kahve ve latte arasında bir seçim yapıp karton bardağa doldurdu. bahçeye çıkmak için kapıya yönelecekti ki, gördüğü kişiyle birlikte masaların arasında ilerlemeye başladı.

"neden beklemedin?" diye sordu, sakusa'nın karşısına otururken.

sakusa başını kaldırdı, yüzünü buruşturdu. "unutmuşum, kusura bakma."

"unuttun mu?" diye tekrar etti, atsumu. "aradım ayrıca."

sakusa iç çekti. "yemek yerken telefonla ilgilenmediğimi biliyorsun."

atsumu, diyecek bir şey bulamadı. kahvesinden bir yudum alıp bekledi sadece. sakusa da aynı şekildeydi, kendini yemeğine odaklamıştı sanki. kafasını kaldırıp atsumu'ya bakmıyordu.

"um, dersler nasıldı?" uzun sessizlikler atsumu'yu geriyordu. sohbet başlatmakta da bir o kadar kötüydü.

omuz silkti, sakusa. atsumu'nun kaşları çatıldı. "neden soğuk yapıyorsun?" diye sordu lafı hiç dolandırmadan.

"soğuk falan yapmıyorum." dedi sakusa, başını yeni kaldırıyordu.

"göz teması bile kurmuyorsun, farkında mısın?" dedi atsumu. sakusa, gözlerini atsumu'nunkilerle birleştirince sesşi bir nefes verdi atsumu.

"o akşam yüzünden mi böylesin?" diye sordu, ellerini birleştirip çenesini onların üstüne koyup. "özür dilemiştim."

"uyuman beni rahatsız etmiyor. bunu bin defa söyledim." diye homurdandı sakusa, bu konuşmadan memnun değil gibi duruyordu.

"sorun ne o zaman?" diye sordu atsumu, bir şeylerin olduğuna emindi. sakusa, ilk tanıştıklarında bile daha samimi davranıyordu atsumu'ya.

"bir sorun yok." dedi sakusa.

"o yüzden mi bok gibi davranıyorsun?" diye çıkıştı, atsumu.

sakusa, elindeki çatalı tabağa bıraktı. aynı atsumu gibi dirseklerini masaya koyup ellerini birleştirdi. "gerçekten söylememi mi istiyorsun?"

atsumu, bir anlığına tereddüte düştü. ama başını salladı çok geçmeden.

"tamam, sen bilirsin." dedi, sakusa. "rehberlik hocası bizi tanıştıralı iki ay oldu ve tek bir ilerleme bile kaydetmedim. sen zaten kaydedemezsin, bunu başından beri biliyorduk. aramızdaki şeyin anlamsız olmaya başladığını düşünüyorum sadece."

atsumu, yutkundu, gözlerini kırpıştırdı birkaç kere. "aramızdaki şeyin tek amacı senin aptal temizlik takıntını azaltmak mıydı?" diye sordu sonra, alayla gülerek.

"değil miydi?" diye sordu, sakusa, meydan okurcasına.

atsumu gülerek başını iki yana salladı. "pardon," dedi sonra. "sinirim bozuldu." sakusa ciddi bir ifadeyle ona bakmaya devam ediyordu.

"sen ciddisin yani." dedi atsumu, gülmesini durdurduğunda.

omuz silkti sakusa.

atsumu, dudaklarını birleştirip başını salladı. kahve bardağını alıp kalktı masadan. "umarım sana yardım edebilecek bir 'arkadaş' bulursun, kiyoomi."

yemekhaneden çıktı, elindeki kahve bardağını bahçede gördüğü ilk çöp kutusuna attı. çantasının kollarına asılıp hızlıca yürümeye başladı.

iki ay. iki ay boyunca yaptıkları konuşmalar, buluşmalar, çalışmalar, hepsi rehberlik hocasının söylediği şeyler için miydi? bir yerden sonra, arkadaş olarak yakınlaştıklarını, birbirlerini anladıklarını sanmıştı atsumu. bundan da kötüsü, aralarında bir şeylerin olabileceğini düşünmüştü. sakusa'ya beslediği duyguları yeni kavrayabilmişken ondan böyle şeyler duymak.. işte bunu sindirmek biraz zor olacaktı.

cebinden telefonunu çıkardı, aradığı kişiyi bulup çaldırdı. "osamu," dedi karşı taraf çağrısına cevap verince. "şu an sana ihtiyacım var, eve gelir misin?" osamu'nun sormaya başladığı sorulara cevap vermeden kapattı telefonu. dişlerini sıkarak boş sokakta yürümeye devam etti.

sakusa'nın böyle biri olduğunu düşünmemişti. gülümsemesi insanın içini ısıtan cinstendi, atsumu'ya kendini özel hissettiren cinstendi. sert ve soğuk görünmesine rağmen içinde düşünceli ve anlayışlı birini taşıyordu sanki. bakışları güven vericiydi.

böyle bir kişi nasıl öyle şeyler söyleyebiliyordu peki? atsumu'nun kırılabileceğini düşünmüyor muydu? kendi isteği yerine getirildiği sürece diğerlerini umursamayan biri miydi?

bundan sonra birbirlerini hiç tanımamış gibi mi davranacaklardı? ikisi de başkalarıyla muhatap olmamaya ve anksiyete sorunlarıyla tek başına başa çıkmaya çalışmaya devam mı edecekti? saçmalıktı.

içindeki büyük kırgınlığın gözyaşı olarak dışarı çıkmasına engel oldu. ağlamayacaktı, ona bu kadar bağlanmış olamazdı. kendisini arkadaş olarak bile görmeyen birine bu kadar bağlanmış olamazdı.

sakusa, onu kullanan diğer arkadaşlarından farksız değildi.


hai hai hai!! nasılsınız?

iyi giden şeyleri bitirmekte doğal bir yeteneğim olsa da bölümü yazmak uzun sürdü biraz. bunun dışında hem yayımladığım hem yayımlamadığım birkaç hikaye var, beynim karmakarışık oldu. hangisine ne yazacağımı şaşırdım. amaa hallederiz bir şekilde no problem.

neyse neysee kendinize iyi bakın ve sakusa'ya çok da fazla sövmeyin. (çok da fazla diyorum çünkü baya hak etti şerefsiz.)

no sleep, no touch ✫ sakuatsuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin