Sabah saatleri nereye gittiğimizi bilmeden, dar ve uzun yer altı koridorunda yürürken küçüklükten beri eğitmenim olan Bayan Ku beni demir bir kapının önünde durdurdu. "burası, ülken için iyi savaş Lalisa sana güveniyorum," tek kelime bile etmeme müsade etmeden bir kaç saniyelik göz temasından sonra çekip gitmişti. On dokuz senedir beni o büyütmüştü fakat bir veda cümlesi kurmaya bile gerek duymadan, aynı kamptaki diğer insanlar gibi, soğuk bir duvarı andıran suratıyla, beni buraya bırakıp gitmişti. Bu durumlara alışkın olduğumdan mı bilmiyorum ama tavrını kahile almadan, demir kapıyı sertçe iterek içeri girdim.
İçeri girdigimde ise, Başkan Choi'yi görerek gerçektende önemli bir iş için burda olduğumu anladım. Kurulan masanın etrafında üç kız oturuyordu. Siyah dar kazaklı, gözleri kediyi andıran kız, aşağı topuz saçlarıyla bilgisayarlarıyla uğraşırken gözlerini bana çevirdi ve başını salladı. Kızıl saçlı ve dosyaları incelemekle meşgul, kafasını kaldırmaya bile yeltenmemişti. Onlardan ayrı karşıda oturan sarışın uzun saçlı kız, diğerlerinden biraz farklı giyinmiş, bana cilveli bir şekilde el salladı.
Başımla hafif bir selam vererek masanın boş sandalyesine yerleştim. Masadaki dosyaları inceleme fırsatı olmadan Bay Choi "hepiniz burda olduğunuza göre uzatmak istemiyorum." Diyerek herkesin önündeki dosyalarını hızlıca toplayıp, masadanın etrafında turlayarak konuştu. "18 yıllık bir proje için görevlendirildiniz. Güney Kore'ye sızacak ve şuana kadar dökülen kanın intikamını alacaksınız. Her biriniz bu potansiyele sahip yıllardır eğittiğimiz özel şahıslarsınız. Katledilen aileler, aileleriniz. Hiç uğruna ateşe verilen canlar, bir saniyeliğine bile aklınızdan çıkmasın. Operasyon aşamalarını detaylarını Bayan Hwasa'dan öğrenecek, ona daima rapor sunacaksınız."
İstihbarat birliği şube başkanı; Bay Choi, elini sertçe masaya vurarak, öfkeyle tısladı.
"Geçmişiniz onlar tarafından ateşe verildi, bu yangını söndürmeden ve intikamınızı almadan gelmeyin."
Başından beri cesur tavrıyla dikkat çeken kızıl saçlı kız, başını sallayarak otoriter sesiyle konuştu. "Emredersiniz başkanım! Önce bu ateşle oynayacak sonrada onları kül edeceğiz!"
Bu düşüncesine hak verir bir ifade ile başımı salladım. Eğer ben burda bu konuşmayı yapıyorsam, eğer ailemden sonsuza dek ayrılıp bu buz duvarlar arasında büyümeye mahkum kılındıysam, hepsinin sebebi Güney Kore ve oranın işe yaramaz yönetimi, askeriydi. Bu ateşle oynayacaktım.
Bay Choi odayı terk ettikten bir kaç saniye sonra odaya Bayan Hwasa olduğunu düşündüğüm, esmer takım elbiseli bir kadın girdi.
Önümüze siyah özenle yapılmış dosyaları dağıtarak, oda bir an olsun beklemeden konuşmaya daldı. "Güney Kore'de lise son sınıf öğrencisisiniz. Her güney kızı gibi on yedi yaşında birer tatlı kızlarsınız. Kalacağınız ev, gideceğiniz okul, giyeceğiniz kıyafetler hepsi hazır durumda sizi bekliyor. Her günün sonunda; siyasi, eğitim,ekonomik her türlü bilgileri sizden alacağım. Araştırma halinde olacaksınız. Bu işleri yapmak için kalacağınız yerde gizli bir bölme olacak."
Gözlerini tek tek hepimizde gezdirdi.
"Lisa Manoban Tayland'tan geldi. On yedi yaşında, annesi avukat. Babası yok. Park Chaeyoung on yedi yaşında Avusturalya'dan geldi Ailesi emekli. Kim Jisoo Güney Kore'de doğdu, büyüdü. Babası ve annesi pilot. Kim Jennie ise Kim Jisoo'nun kız kardeşi. Bunlar sizin orda kullanacağınız sahte bilgiler orda size yardımcı olacak."
Konuşmaktan yorulan Bayan Hwasa, derin bir nefes verdi.Jisoo'ya dönerek başından beri elinde olan dosyayı ona tutuşturdu. "Bu ekipten sorumlu olan lider kişi sensin sorumluluk kabul ediyor musun?" Adını yeni öğrenmiş olduğum Jisoo, kendinden emin bir ifadeyle cevap verdi. "Ülkem için bunu yapacağım."
Bayan Hwasa, yüzünde hafif bir gülümseme ile doğruldu "akşama uçacaksınız, kendiniz hazırlayın."
¶
Hafiften kızlarla tanışmış, bize verilen valizleri inceliyorduk. Chaeyoung odayı defalarca turlamış, düşünmekten kafayı yemiş durumdaydı.
Kapının açılmasıyla başkan Suho içeri girdi.
"Selam kızl-"
Chaeyoung konuşmasına müsade etmeden, ellerini Bay Suho'nun boynuna götürerek dudaklarına yapışmıştı. "Beni nasıl oraya yollamalarına engel olmazsın." Bay Suho'nun gözleri sonunda kadar açılmış, endişe dolu gözleri, bizim ve Chaeyoung'un gözleri arasında gidip geliyordu. Evet tam şuan onun suratına kusabilirdim. Bu adam kamptaki eğitmenlerden biriyle evliydi. Ve gözümüzün önünde karısını aldatıyordu. "Chae, bunu sonra konuşalım." Diyerek tıslayıp, utancından olsa gerek ki odayı terk etti.Chaeyoung denen aptal kıza daha fazla ağızımı kapalı tutamadım "onun seni sevdiğine emin misin?" Chaeyoung şaşırmış, anlamamış bir ifadeyle bana doğru yaklaştı "tabi ki seviyor neden böyle bir şey sordun ki?"
"O kamptaki eğitmenlerden biriyle evliydi."
Birden yumruk elleri gevşedi. Gözleri bir o kadar dolmuş fakat bir o kadarda ağlamamaya yeminli gibiydi. Sinirle karışık, hayal kırıklığı vardı yüz ifadesinde. Yaşadığı durum vicadanımı milim etkilemişti fakat bunu bilmek zorundaydı. Jennie pişkin pişkin sohbete müdahale etmemek için çabalamış, ama yapamamışcasına, "o böcek için sümük dökerken uçak kalkacak" Jisoo onu desteklercesine konuştu, "evli bir adamla, artı olarak senden yedi yaş büyük bir adamla, beraberliğinin cezası, otur çek."
Bu kızın ekipte yer almasına anlam verememiştim. Tek amacım ailemin intikamını alıp, Güney Kore'yi yerle bir etmekti. Ve umarım yolumuza taş koymazdı. Yanına giderek elimi uzattım, "böyle sudan sebeplerden dolayı ağlayan insanlardan nefret ediyorum. Kalk ve hazırlan işine odaklan."
Görevimize engel olması, intikam planımı ters etkileyeceğinden ona yardımcı oldum. Jisoo elini omzuma koyarak tanıştığımız zaman boyunca, ilk defa hafifçe gülümsedi. "Tayland'lının kızı olduğunu duyunca haz etmemiştim, sağlam kız gibisin." Jennie hızlıca ayaklanarak, valizleri kapının önüne koydu. "Yapalım şu işi."
Chaeyoung, arka cebinden bir ayna ve ruj çıkararak öfkeli bir şekilde kırmızı rujunu sürmeye başladı. Bu kadar hızlı olmasına rağmen rujunu eşit bir şekilde terapi gibi dudaklarına sürdükten sonra derin bir nefes alıp saçlarını savurdu, "hala ne bekliyoruz gidelim." Dedi.Az önce hiç bir şey olmamış gibi kıvrıla kıvrıla odadan ayrıldı. İlk tavrıyla gaza gelen ve ikna edilebilen biri olduğunu açık etmişti. Bizlerde onun arkasından, kamp odasına veda ederek sonsuza dek oradan ayrıldık.
Keşke o gün hiç ayrılmasaydım o odadan, ne mutlu olurdum şimdi, o buz gibi suratların karşında. Ne mutlu olurdum, asla ısınmayan o suyun altında ellerimi yıkadığımda. Bin kere lanet ediyorum seni tanıdığıma, bin kere lanet ediyorum beni tanıdığına ve bin kere daha lanet ediyorum bizi karşılaştıran kadere, tanrıya.
°
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Playing With Fire.°liskook
Actionİstihbarat birliği şube başkanı; Bay Choi, elini sertçe masaya vurarak, öfkeyle tısladı. "Geçmişiniz onlar tarafından ateşe verildi, bu yangını söndürmeden ve intikamınızı almadan gelmeyin." Başından beri cesur tavrıyla dikkat çeken kızıl saçlı kız...