Herkes odasını seçmiş, dolaba kıyafet yerleştirmek ile meşguldü. Kalacağımız ev gayet klişe, dikkat çekmeyen tiptendi. Üç odası ve mutfaktaki buz dolabının arkasında küçük bir odacık bulunuyordu. Odada üç adet bilgisayar ve birçok teknolojik alet vardı, muhtemelen Jennie ve planlar için dizayn edilmişti.
İşlerimi bitirdikten sonra can sıkıntımın arttığını fark ederek, kızlarla yakınlaşmanın fena olmayacağını düşündüm. Hem takım birliğinin sağlanması için, bu gerekliydi. Jennie'nin kapısının önünde durarak, ona selam verdim, "selam, naber" yüzüme baktı hafifçe gülümseyerek "bana yardım edersen daha iyi olacağım" dedi. Yanına çömelip etrafı inceledim, "elbette yardım ederim fakat neden bu kadar eşya var."
Uzun bir oflama çektikten sonra elime bir kaç parça eşya tutuşturarak, yerleştirmem gereken yeri, gözüyle işaret ederek konuştu, "benim alanım teknoloji. Bu yüzden bu kadar eşyanın olması normal. Mesela bunu gördün mü?"
Elindeki siyah mavi kablodan oluşan akü görünümlü adını bilmediğim alete baktım. Tam dokunacağım sırada elimi sertçe tutarak beni durdurdu "ne halt ediyorsun, o bir bomba."
Gözlerim ardına kadar açtım, nasıl çantasında bomba taşıma tehlikesini göze alırdı. "Tanrım onu nasıl yanında taşırsın? Bizi havaya uçurablirdin."
Jennie elindeki bombaya elmasa bakar gibi bakıyordu. "Benim yaptığım bomba ben istemeden sizi uçuramaz bu bomba bizzat cumhurbaşkanının ağzında patlayacak. "
Zeki ve çalışkan bir kızdı, benden daha çok intikam hırsıyla yanıp tutuştuğu aşikardı. Ona yardım ettikten sonra odasından ayrılmak üzere ayaklandım, "Lisa teşekkür ederim."
Ona bakarak gülümsedim, "rica ederim."
Boğazımın kuruduğunu hissettiğimde, mutfağa gidip bir bardak su alıp içtim. "Ay kimse ortalıkta yok." Diyerek, ortalıkta prenses gibi gezinen Chae, beni görünce durdu. "Ama sen varsın gel bakalım." Ne olduğunu anlamadan, beni kolumdan çekiştirmeye başladı.
Bu sürükleme, neyseki onun odasında son buldu. "Yarın ki okul kombinim için üç tane kombinim var, seç bakalım birini!" Gözlerim birbirinden güzel kombinlerde gezerken, aklımda sadece; bu aklı bir karış havada olan kızın, neden ekibe dahil edildiği vardı. Ona yardım etmek istemesemde, öyle bir rica ediyordu ki insan dilediğini gerçekleştirmek için kendini zorunda hissediyordu.
"Pembe alt ve üstlü eşofman ideal." Bahsettiğim kıyafete bakarak adeta solan gülümsesinin ardından lafa daldı "ay uyuma kıyafetim o benim, orda kalmış," diyerek seçtiğim takımı, pervasızca yatağa fırlattı, "şimdi bu ikisinden birini seç bakalım."
Kolunu koluma dolaması biraz garip hissettirsede geri çekmedim. O ise sabırsızlıkla vereceğim cevabı bekliyordu. "Şu çiçekli etekl-" daha cümlemi bitirmeden heyecanla çığlık attı, "doğru seçim bebek! Zaten ilk baktığımda, senin ne kadar zevkli bir kız olduğunu anlamıştım."
Kızın enerjisi, benim on dokuz senelik durgun hayatıma fazla gelmişti açıkçası. "Salona gel konuşalım, tanışalım" dedim bir çırpıda. Düzgünce oturup tanışmamıştık. İyi bir iş çıkarmak için ekibi düzene sokmak gerekiyordu.
Salona doğru gittiğimde ise, Jisoo'nun çoktan bizi bekler bir tavırla, L şekil koltukta oturduğunu gördüm. Chae koşarak koltuğa zıplamış, yatar pozisyona geçmişti. Ardından jennie dar kazağı ve dar pantolonuyla yavaş yavaş içeri gelmiş, Jisoo'nun yanına oturmuştu.
Jisoo, "yaptığımız en ufak hatada nerde olursak olalım, kimin elinde olursak olalım, öldürüleceğiz. Bayan Hwasa böyle söyledi." Gözlerimi devirdim. Bize ne muamalesi yapıyordu böyle? Agresif bir tavırla cevap verdim. "Burda kimse kimseye ihanet etmez. Bu görev için yıllarımızı verdik." Jisoo, düşünceli bir şekilde cevap verdi. "Haklısın fakat Bayan Hwasa, bizim üstümüz. Bir Kuzey Kore üstüne karşı saygılı olunmalı." Jisoo tam bir Kuzey Kore yandaşı olduğundan, söylediklerini garipsemedim.
Jennie dizlerine kendine çekti, ardından ayak parmaklarına bakarak konuştu, "şu lanet güneyi yerle bir edelim, başka bir şey istemiyorum." Doğruydu. Güney bu nefreti son damlasına kadar hak ediyordu. Babamın ölmesi, babamın ölümüne dayanamayan annemin kendi hayatına son vermesi tamamen Güney'in sorumluluğunun altında gerçekleşmişti. Buraya kadar geldiğim her günüm o kampta, o kaldığım küçük odada geçmişti. Sorumluluk aldıkları bu ağır yükün bedeli, ağır olmalıydı.
Chaeyoung, ortadaki yuvarlak sehpaya, ayaklarını uyarırcasına vurdu. "Yarın okul var ne yapacağız?"
Buraya gelme amacımız belliydi. Sadece göreve odaklanıp, okulu boşverme taraftarıydım. "Okul siklediğimiz son etken, rahat takılın," Diyen jisoo ayağa kalkıp rahatça esnedi. "Şimdi bayan Hwasa'ya rapor vereceğim." Gayet sakin düşünen tavrıyla, gizli toplantı odasına doğru ilerledi. Yarın okul için artık siyah tulumlarımı bırakarak, biraz daha renkli şeyler giymeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Playing With Fire.°liskook
حركة (أكشن)İstihbarat birliği şube başkanı; Bay Choi, elini sertçe masaya vurarak, öfkeyle tısladı. "Geçmişiniz onlar tarafından ateşe verildi, bu yangını söndürmeden ve intikamınızı almadan gelmeyin." Başından beri cesur tavrıyla dikkat çeken kızıl saçlı kız...