1|dans, tatlı ve çikolatalar.

890 61 64
                                    

İhtişamlı hayatlar ve para herkesin her zaman ilgisini çekmiş, lüks evler, yurt dışında tatiller, son model arabalar ve markalı kıyafetler mutlaka hayatlarının bir döneminde birilerini cezbetmiş, hayalini kurdurmuştur, elbette bu benim için de öyleydi. Ben, Osaki Shotaro, kesinlikle bu hayatın bir parçası değildim ve sanırım asla da olamayacaktım.

Çocukluğumdan beri oldukça iniş-çıkışlı bir hayatın merkezindeydim doğruyu söylemek gerekirse. Babam risk almayı seven bir adamdı, bu sebeple de işinde boyundan büyük adımlar atmaktan asla geri kalmazdı, sonucunda ya çok büyük şeyler kazanırdı ya da her şeyini kaybederdi lakin hırslıydı, kendisini çekmez ve elinden geleni yapardı, çalışkandı. Lakin işlerin iyi gitmediği zamanlar hep olur ya, ben de işte o zamanlara doğmuşum, çocukluğumda paramın olmamasına oldukça alışıktım bu sebeple, para benim için o kadar da önemli değildi. Çok paramızın olduğunu hayal ettiğim olurdu elbet, lakin hiçbir zaman bunun gerçekleşmesini istemedim. Bunda her zaman için bir şeyin çoğuna sahip olduğunuzda onun başınıza iş açacağı düşüncesine inanışımın da oldukça etkisi var tabii, zengin hayatlara şahit oluşumdan hareketle söylüyorum bunu. Dışarıdan mükemmel görünüyor olabilirler, lakin içlerinde tutarsız yanları bulunur, işte bu benim en çok korktuğum şeydi; sevgi dolu ailemin bir anda bağlarımızı koparıp tipik birer zengine dönüşmeleri beni korkutuyordu, lakin her zengin insan öyle olmazdı, bunu bana yine ailem kanıtlamıştı.

Ben on beş yaşındayken babamın işi sebebiyle Güney Kore'ye taşınmak zorunda kalmıştık, bu iş babamın umduğundan da kârlı olacak, kısa zamanda başarılı bir iş adamı olarak adını duyurmuş, Japonya'da çalıştığı şirketin Kore'deki kolunun başına geçmişti ve bu bizim için gerçekten bir dönüm noktasıydı. Hayalini kurup gerçekleşsin istemediğim bütün şeyler gümüş tepside ayağıma sunulmuştu, ve ben de kabullenmek zorunda kalmıştım tabii. Zor olduğunu söyleyemeyeceğim, paranın getirdiği rahatlığa alışmak oldukça kolaydır ne de olsa, işin zor kısmı bu alışkanlığı hayat biçimi haline getirmemektir.

Kısaca kendimden bahsetmem gerekirse, ben, Osaki Shotaro, on sekiz yaşındayım ve dans etmeyi, tatlı ve çikolatayı, içinde bulunduğum hayatı seviyorum. Ailemden bahsedecek olursam eğer, annem ve babamın yanısıra annemin ilk evliliğinden bir üvey ağabeyim var, benden beş yaş büyük ve dünyada tanıyıp tanıyabileceğim en harika insan olduğunu söylemeliyim. Güzel yüzünü kesinlikle annemizden almış, ona her yönden oldukça benzer ve insanlarla anlaşmayı çok iyi bilir, oldukça da iyi geçiniriz ve hatta o benim özbeöz abim olsa bile ancak bu kadar iyi geçinebilirdik. Arası babamla da iyidir, belki de benimle olduğundan daha da iyi, bazı akşamlar ikisinin birlikte bizden habersiz takıldıkları olur, güle güle eve gelir ve bizden özür dilerler, ertesi gün ikisini kıskandırmak için biz annemle dışarı çıkarız ve başarılı olamayız. Eve geldiğimizde onları salonda film izlerken bulduğumuzda öyle düşünüyoruz en azından.

"Shotaro, bana biraz daha portakal suyu doldurabilir misin?"

Karşımda kızıl saçlarını kulağının arkasına atmakla meşguldü bana bardağını uzatırken, elindeki bardağı kavrayarak hemen yanımdaki sürahiden doldurup yine eline tutuşturduğumda teşekkür ederek göz kırptı, üzerine güldüm, abim hep böyleydi ve bu yönünü seviyordum.

"Ee, çocuklar, bugün neler yapacaksınız?"

Babamın çok sessiz olan ortama birazcık olsun eğlence katma çabasıyla gülerek ona baktım, bu sırada abim portakal suyundan bir yudum almış ve gözlerini babama dikmişti.

"Her zamanki gibi, okul ve ardından staja, sonrasında da proje için kütüphaneye gideceğim, yapmam gereken her şey gözümde büyüyor ve yatağıma dönmek istiyorum."

AffluenzaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin