◍ 1. bölüm ◍

770 35 17
                                    

Sessiz bir kasabada, sakin bir gündü. Sokağın, en az bir orman kadar yıpranmış ama güzelliği ile ışıldayan bir köşesinde; altları yosun tutmuş bir bankta oturan meraklı yazar ve omzundaki rakunu, Karl, etrafta bakınıyordu. Meraklı yazar, kendine bir ilham kaynağı arıyordu, hayır; belki de birine bakınıyordu. Gözleri etrafı süzüyor, geçecek olan herhangi birini bekliyordu. Ellerindeki kurumuş etleri, baş parmağıyla yoluyorken arkadan gelen ses onu hayal dünyasından ayırdı.

"Selam!"
Ani gelen sesle irkilen yazar, oturduğu yerden kalkmadan, rakunu ile senkronize şekilde; kafasını sese doğru döndürdü. Arkada, ona her zamanki gülen; yakın arkadaşı Ranpo'yu gördü. Oğlan yazarın üstüne doğru atladı ve iksininde sırt üstü çamura düşmesine neden oldu, buna rağmen hiç umursamaksızın, dostuna sımsıkı sarıldı. Yazar, utancını gizleyemeden oğlana geri sarıldı.
üstünden kalkmamış olan oğlan, onun bu alışıldık tavrına güldü ve üstünden çekilip, açık renk pantolonunu; koyu kahverengine boyamış çamuru elleriyle sildi. Onun ardından kalkan oğlan, kirlenmiş kazağına baktı.

İkisi birden yere çalışırken tak zamanında banktan atlayan Rakun, banka geri oturup ellerini havaya kaldırdı. Bunun ne anlama geldiğini anlayan Ranpo, Rakunu ellerinden tutup; havada döndürdü. İkiside eğlenirken, kamburunu düzeltmeyen yazar; ikisini tepkisiz izliyordu. Kafasına birşey takıldığı yüzündeki somurtudan belli oluyordu. Ranpo, Karl'ı banka geri bırakıp; ilgisini onlara katılmayan oğlana yöneltti.

"Bugün bir halsiz gibisin, kafanda neler dönüyor?"
Ranpo bir adım atıp, uzun oğlanın kafasına dokundu.
"Pardon, dalmışım da..."
"Ondan bahsetmiyorum, yüzüne takınmış ifadeden bahsediyorum!"
Poe, baştan beri kaçırdığı gözlerini bu sefer oğlana yöneltti. Herhangi birşeyin aksi olmadığını kanıtlamak için, yüzüne garip bir gülümseme takındırdı. Ranpo, çamurlu elleri ile uzun boylu oğlanın yanaklarına uzandı ve yüzündeki gülümsemeyi düzeltmeye çalıştı.

"Böyle ucuz numaralara kanacak biri miyim?"
Dedi, Ranpo alınmış şekilde. Poe, durumu düzeltmek için panikle yüzündeki ifadeyi değiştirmeye çalıştı. Sonunda yüzü düzgün bir hâl almayı başarınca; Ranpo ona bakarak, içten bir şekilde gülümsedi ve cebinde taşıdığı kamerayı çıkarıp butona bastı. Patlayan flaş ile, Poe durumun farkına vardı.

"Hadi ama!"
kovalamaca başlamıştı; kuzeyden güneye, doğudan batıya deli danalar gibi koşuşturuyorlardı. Sonunda Poe Ranpo'yu yakaladı, ve ikiside üst üste yığıldılar. Ranpo'nun elinden kamerayı kapan Poe, aynı şekilde oğlanın da fotoğrafını çekti ve gülüşmeye başladılar. Göz göze geldikleri an; ikili, birbirlerine içten bir gülümseme ile baktı; kaderlerinin birbirleri olduklarına inanıyorlardı.

"H-hey Ranpo"
"Efendim?"
"Sence, biz evrenin sonuna kadar birbirlerimizin sığınağı olabilir miyiz?
"Elbette, kehanet bizi ayırana kadar"
Poe, iç çekti ve mırıldandı.
"Tabii..."
.
.
.                                                              Sonsuza kadar
                                                                        
Meraklı yazar, kütüphaneye yürürken aklının bir köşesinde kalmış anıları kurcalıyordu. 7 yıl geçmişti her olayın üstünden, o yıldan sonra hiç bir yılbaşı geçmedi. Aklı takılı kaldı eskide, ama vücudu yaş almaya devam etti. Şuan ki uğraşı ise rakibini alt etmekti. En iyi dedektif olma hedefini gerçekleştirme yolunda, önüne çıkan bir rakipti sadece. Yıllarını verdiği işinden kolayca vazgeçeceği yoktu. Onca uğraşa, emeğe rağmen ondan daha üstün biri olması, onu rahatsız etmemiş değildi tabii; ama rakipleri, onun en iyiye giden yolundaki bir tecrübeydi sanki. 'Rakip', ne Meraklı yazarı tanıyordu; ne de meraklı yazar rakibini tanıyordu. Anonim bir beste gibiydi.

ding ding

ding ding

Poe, cebinde titreyen telefona uzandı ve arayan kişiye bakma zahmetinde bulunmadan açtı. Yolun ortasından çekildi ve kenarda yoldaki bir banka oturdu. Altı yosunluydu ve etrafı çamur içindeydi. Telefonun karşı ucundan bir ses geldi,
"Alo?"
Karşı taraftaki ses yankılanıyordu, boş bir odada veya bir uçurumun kenarındaydı.

"A-alo"
Meraklı yazarın da, her insan gibi bir kusuru vardır. küçüklüğünden beri kekeme hastalığını yenememişti.
"Alo? Edgar Allan Poe ile mi görüşüyorum?"
"Evet, buyrun"
Bu aramanın, katıldığı o garip grupla ilgili bir olay olduğunu sandı. Konuşan kadının sesi, kalın ama çekiciydi. Arkadan buğulu bir ses geldi,
"HAYIR , VER ŞU TELEFONU YOSANO!"
"SEN KONUŞAMAYACAK KADAR TIRSAKSAN, BEN KONUŞURUM"
Telefondaki iki kişi ufak bir çatışmaya girmiş gibiydi.
"Müsait o-olduğunuzda ararsınız
hanımefendi"

telefonu kapatırken tereddüt etti yazar, içinden bir his bu arama ile hayatının değişeceğini söylerken, bir yanı da kapatıp bir daha muhatap olmanın en iyisi olacağını söylüyordu. Herhangi bir değişikliğe ihtiyacı yoktu, kapattı ve modu kaçmış şekilde yönünü değiştirip eve gitmeye başladı. Hem rakunu da onu bekliyordu, geç kalmaması daha iyi olurdu.
.
.
.

"Hadi geride kalma, burayı uzun zamandır gezmek istediğimi biliyorsun!"
"Annemiz oraya gitmenin yasak olduğunu söylememiş miydi?"
"korkaklık etme, hem yolu yarılamışken geri dönemeyiz"
"..."
Durdum ve yere bakarak, baş parmağımdaki tırnağı kemirmeye başladım.
"İyi, sen gelmeyeceksen ben yanlız giderim"
dedi Ranpo, kısa oğlanın ileri attığı adımla beraber, yazar; kafasını kaldırdı. Ama ileride ona bakıp gülümseyen bir çift göz yoktu. Seslendi,

"B-BEKLE R-RANPO!"
İleri bir ayağını attı ve cevap bekledi, istediği cevap gelmeyince yeniden bağırdı.
"RANPO?"
Poe, Ranpo'nun az önce durduğu yere doğru ilerledi ve kafasını, ufak çukura eğip yerle bakıştı.
"R-RANPO KORKUTMA BENİ N-NERDESİN?!"
Poe ağaçların arkasına baktı, kütüklerin içine baktı hatta ağaçların yapraklarını bile söktü. Ama aradığı yüzü bulamadı. Akşamüstü, belki kaybolup yolunu bulmuş, evine dönmüştür diye; onun evine uğramaya karar verdi.  ama kapıyı açan kadının, en ufak bir fikri yoktu...

Sabah kalktığında, annesi onu polislerle konuşturdu. Ormana geri döndüler ve nerede kaybolduğunu söyledi. Polisler haftalarca, aylarca çocuğun kayıp yolunu bulamadılar; kayıp ilanları asıldı, aramalar yapıldı ama cesedi bile bulunmadı. Bu durumda, içi rahat olan da olmayan da vardı. Olmayanlardan biri, meraklı yazar Poe'ydu bunun onun suçu olduğunu düşünüyor, kendi aklını yitiriyordu. onu durduramayan oydu, tüm suçu üstüne aldı; ve vicdan azabı ile ömrüne devam etti...

Eve ulaşması ile düşüncelerden sıyrıldı. Kilitli kapıyı cebinden çıkardığı anahtarla açıp koltuğa oturdu. Rakunu, Karl ise onun kucağına yattı. Rakunu uyurken, Poe tüm gece uykusuz kaldı. 'Ya kaybolmasaydı, hayatım nasıl farklı olurdu?' bu düşünceleri kafasından atamadı. Beyni, eski dostunun ölümünü kabullenmişken; kalbinin içinde bir umut ışığı doğuyordu. 'Ya ahiretin kapısını aralamışsa?'








sıkıntı buna sonuç verdi ranpoe benim comfort shipim olduğu için böyle bir kitap yazdım .d 914 kelime

ranpoe fanfic'i ama Türkçe(YENİDEN YAZILIYOR!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin