Tanışma

100 7 2
                                    


        Konsola bağırmayı bırakıp kafamı yavaşça kadına çevirdim. Karşımda adeta yuvasına girilmiş sinirli bir ejderha duruyordu. "Sen de kimsin!? Bu lanet sihirli şey ne!? Ve benim bahçemde ne işi var!?" diye kükredi. Sesi o kadar hoştu ki sanki bağırmıyor, aksine ninni söylüyor gibiydi. Ellerimi havaya kaldırmış gibi yaptım. Üzerinde çamur lekeleri olan bir motorsiklet kıyafeti vardı. Spandex tarzı bir kıyafetti bu. Kemeri kalındı ve aşağıya doğru silahlıklarla birleşiyordu. Sinirli bakışlarla bana yaklaşıyordu. O yaklaştıkça ben de geri gidiyordum. Geri geri adımlar atarken "Aah! Şey! Merhaba," sesim titriyordu, "ben Doktor." dedim tedirgin bir şekilde. Hala bana yaklaşıyordu ve ben de hala geri geri gidiyordum. "Sen kimsin?" sesim hala titriyordu.

        "Bu..." aklına kötü bir şey gelmiş gibi gözlerini kapatıp başını devirdi. Ve aniden bana baktı ",seni hiç ilgilendirmez!" ben başını eğdiği sırada çoktan tornavidama ulaşmıştım ve gözlerinin tam ortasını doğrultmuştum. "Aaah!" diyerek kendini geri attı. Sonik sesinden ürkmüştü. Silahlarını aşırı sinirli bir şekilde bir daha uzattı ve beni geriye sürüklercesine üzerime yürümeye başladı.

        İşler kötüye gideceğe benziyordu."Aaa! Sanırım bir ka--" diyemeden kıçımı konsola çarptım ve indirmiş olduğum kilit kolu ve çarparak elimle bastığım bir sürü tuş ile beraber, Tardis'i harekete geçirmiştim. Titremeye başlamıştık. Şaşkın bakışlı kadın elindeki silahları indirdi. Sonra birden Tardis'in platformundaki korkuluklara çarptık. "BEKLE!!" konsola doğru koştum ve tutunarak dengemi sağladım. Tardis'in planı işe yaramaya başlıyordu. Benden sonra o da (hiç zorlanmadan) yanımdaki yere tutundu.

        Kararlı bir ses tonuyla bağırarak "BU ŞEY DE NE BÖYLE!? SEN DE NESİN!?" onunla tartışacak vaktim yoktu ama benim "Seksi Şey"ime sadece "Şey" demesi gücüme gidiyordu. Ayrıca bana da "Ne" demişti. Bir yandan tuşlara olabildiğimce hızlı bir şekilde basıyordum. Altı kişinin işini birden yapmak gerçekten zordu. Başıma ağrılar girmişti. Beni gören kadın önündeki tuşlara hunharca basmaya başladı.

        "HEEEY SEN NE HALT YAPIYORSUN!?" onunla böyle bir dilde konuşmak istemezdim. Ama beni çıldırtmıştı. Ona bir kıç darbesi atıp kenara ittim. Anında Tardis tam sağa manevra yaptı. Hunharca yakalayabildiğim korkuluklardan düşmemek için elimden geleni yapıyordum. O ise tutunmayı becerebilmişti. Profesyonel bir şekilde bir korkuluktan başka bir çıkıntıya atlıyordu. Yanıma geldi ve o gürültünün içinde ona "VAY CANINA!!" diye çığırdım. Etraftan çok yüksek motor sesleri geliyordu. Tardis manevrasını tamamlamıştı. Vakit kaybetmeden konsola koştum. "BENİ DİNLE!?" bozduğu ayarları düzeltiyordum. "BUNU SANA DAHA SONRA AÇIKLAYACAĞIM." kenara savrulduk. Ama konsolu hala tutabiliyorduk. "ŞİMDİ SENDEN SADECE SAKİN OLMANI İSTİYORUM!!"

        "SEN BENİMLE DALGA MI GEÇİYORSUN? BÖYLE BİR DURUMDA MI!?" Haklıydı. Bir süre sonra Tardis kendini Güvenli Mod'a aldı ve saniyeler sonra her şey düzeldi.. Nefes nefese kaldık. Ben yere düşmüştüm o da Tardis'in koltuklarından birinin üzerine düşecek şekilde atlamıştı. Sportmen biri olmalıydı. Kasları ve çevikliği rahatlıkla anlaşılıyordu. Yumuşak yüzeyden kalkarak "Daha demin ne oldu!?" Başını tutuyordu. "İyi misin?"

        Başımın ağrısı hala devam ediyordu "E- evet!" başımı tutarak ayağa kalktım. "Senin bir şeyin yok ya?" Ayağa kalktı. Bana olan sinirli bakışlar hala devam ediyordu. Silahları yerindeydi. Ancak şimdi daha da sinirliydi. Üzerime atlayıp beni dövecek gibi gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerimi kaçırarak. "Taamam, tamam sakin ol! Lütfen! Lütfen sakin ol. Sana bunu açıklayac--"

        "Adım Lara." dedi. O hoş sesinden eser yoktu. Telefonunu çıkardı ve birini aramaya kalkıştı. "Lara Croft" diye devam ettirdi. Telefonun sinyali çekmeyince onu havaya kaldırdı. Bu hareketi de benim gülmeme neden oldu. Kafasını birden bana doğru çevirdi. "Sen neye gülüyorsun öyle!?"

        "Telefonun burada çekmez Lara." Kapıya doğru yürüdüm. "Benimle gel."dedim bir yandan gözlerimdeki yaşları silerken. Tedirgindim. Nasıl tepki vereceği konusunda hiç bir fikrim yoktu. O tam da kapıyı açmak için yönelmişken elinden tutup onu durdurdum. "Sakın dışarı adımını atma." dedim ve kapıyı açmasına izin verdim.

        Kapı açılır açılmaz yıldızların parıltısı yüzüne vurdu. Büyülenmişti. Sinirli değildi artık. Ağzı açık kalmıştı. Dili tutulmuştu. Ellerini ağzında birleştirdi. "TANRIM!" Dışarı bakmak için tutunarak ileri yöneldi. "Dikkat et Lara." diyerek bir elinden tuttum. Umrunda değildi. Kapının dibinde bağdaş kurarak yıldızları izlemeye konuldu. İlk defa böyle bir tepki görüyordum.

        Boşlukta süzülüyorduk. Bir yıldız galaksisi önündeydik. "Şu anda Andromeda Galaksisi'ni çıplak gözle gördüğüme inanamıyorum. " yanına oturdum. "Bu...," derin bir nefes aldı "nasıl mümkün olabilir?"

        "Şimdi şöyle hanımefendi Tardis etrafında bir alan oluşturuyor ve oksijenli solunum yapa--"

        "Kapat çeneni. Konuşman manzarayı bozuyor." gözleri fal taşı gibi Andromeda Galaksisi üzerinde dolaşıyordu. Başımı ona eğdim ve yanına yerleştim yavaşça "Uzay ve zamanda yolculuk hakkında neler biliyorsun Lara?" dedim. Tıpkı fragman seslendiren havalı adamlar gibi yumuşak bir sesle. Büyülü bakışlarla ve o narin ses tonuyla:

        "Tek bildiğim şey bunun imkansız olduğu."

        "Peki o zaman.." yerimde doğruldum. Ellerimi birbirine sürtüp onunla beraber manzaraya bakıyordum. "Bahçeni mahvettiğim için bana hala kızgın mısın?" Şu anda yaşadığının farkına varıp bana baktı. "Aaa... ben evet." dedi. Gözlerime baktı. "Hayır". Gözlerini hızla kaçırarak "Yani Evet!"

        Yaklaşık bir saat oturup sohbet etmiştik. Lara o kadar meraklı bir insandı ki ona neredeyse bütün konuşma boyunca TARDIS'in işlevlerini ve nasıl çalıştığını anlattım. Ya "zekice" ya da "aman tanrım bu çok akıllıca" gibi cevaplar veriyordu. Ona hayatımdan bazı kısımları anlattım. Bariz, zaman savaşı ve yaşamlarım ve kalpleri vesaire vesaire... O da bana hikayelerini anlattı. Peru'da başlayan serüven dolu hikayesi ve karşılaştığı sihirli, gizemli şeyler beni oldukça etkiledi.

        "Doktor?," dedi bir anda. Üzgün bir şekilde uzayı izliyordu "sence.. ölen birini zamanda geri dönüp kurtarmanın bir yolu var mı?.." diye sordu. Anında kafama bir ağrı girdi.

        Rose.

        O da yıllar önce bu soruyu bana sormuştu. Kafam allak bullak olmuştu. "Bak Lara... Bizim bunu yapmamız zamanın akışını bozabilir. Mesela..." Aklıma Rose'u alıp babasını kurtardığımız zamanlar geldi. Ona bütün olayı anlattım. Hayal kırıklılığı dolu yüzü beni üzmüştü. Birden "Sadece haberin olsun diye söylüyorum Doktor. Annemin... Nasıl öldüğü konusunda hiç bir fikrim yok. Sana anlattığım Natla denen cadı, karşıma annemin daha çok canavarlaşmış bir halini gösterdi. Yani... Onun nasıl öldüğü konusunda hiçbir fikrim yok." dedi. Ne yazık ki bunun mümkünatı yoktu. Ama yapılbilecek bir şey olabilirdi. Kafamı eğdim, üzgün bir şekilde "Her ne olursa olsun bunu yapamayız. Ancak neler olduğunu uzaktan izleyebiliriz. "Eğer bunu istersen annene neler olduğunu, gerçekte nasıl öldüğünü sana gösterebilirim." Gözlerinin içine baktım. İçindeki acı açıkça görülüyordu.

        "Ben... Bilemiyorum..." kafasını eğip gözlerini silmeye başladı. Fazla geçmeden ayağa kalktı. "Her neyse Doktor." Silahını çıkarıp güvenlik kilidini kapattı. "Evime gitmek istiyorum. Beni merakla bekliyorlardır."

        "Sorun değil Lara." Kalkıp konsola yürüdüm. "Evinden ayrılışımızın bir salise sonrası bile orada olabiliriz."

Mezar Hırsızı ile Bir Uzay MacerasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin