Eğer Güney'den,soğuk ve yağışlı bir ülkeye geçmeyi planlıyorsanız bir kez daha düşünün derim.
Eldivenlerimi tekrar taktım ve şapkamı düzelttim.Cep telefonumun dokunmatik olması sürekli eldivenlerimi çıkarmama neden oluyordu.Az daha basacağım çamurdan son anda kurtulup yolun karşı tarafına geçtim.Cüzdanımı kaybetmemin yanında,tam olarak nerede olduğumu bile bilmiyordum.Etraftaki tabelaları okumaya çalıştım.Ama uzağı göremediğim için bu konuda şansızdım.Ve şansıma,eğer onları okumam için yaklaşmam gerekiyorsa,çamurun içine girmek zorundaydım.Burada hava daha erken kararıyordu.Geleli 2 hafta olmasına rağmen evin çevresini tam olarak ayırt edemiyordum.Bir kafe vardı.Onun karşısındaki sokaktan otobüse binmeliydim.Ama okuldan çıktıktan sonra ne yazık ki diğer yola sapmış ve kafeyi kaybetmiştim.Cep telefonum çalınca yine sağ elimdeki eldiveni çıkartıp montumun cebine doğru ittim.
"Efendim Marie teyze ?"
"Tatlım neredesin,yine mi kayboldun ?" etrafıma son bir kez daha baktım.Sanırım öyleydim.
"Bir yolunu bulurum.Beni merak etmeyin."
"Seni alması için Robert amcanı gönderiyorum.Etrafında neler var ?" tekrar bakındım.Tek çarem o çamurlu yolu geçip tabelayı okumaktı.
"Biraz bekle." koşarak önümdeki tabelaya doğru yol aldım.Bir kaç taşın üstüne basarak çamurdan az etkilensem de,ayakkabı tabanım kirlenmişti.
"Pleasant River/361."
"O kadar uzağa gitmeyi nasıl becerdin küçüğüm..." biraz bekledi.Terliklerinin sesini duyabiliyordum."Robert!" benimle işi bittiğinde Robert amcama gür bir sesle bağırdı.
"Kız Pleasant'daymış.Onu getirebildiğince hızlı getir.Misafirler onun için gelecek."
"Ne misafirleri Marie teyze ?"
"Gelince görürsün küçüğüm.Robert amcan seni almaya geliyor.Sakın bir yere ayrılma." telefonu kapatıp tekrar eldivenimi taktım.Isınmak için ileri geri yürümeye başladım.Hâlâ bünyem buraya alışamamıştı.Ben sıcak yerden geliyordum.Burası normal hava sıcaklığında olsa da,genelinde bana soğuk geliyordu.Vücudum buradaki insanlara nazaran daha çabuk üşüyordu.Yürümeyi kesip olduğum yerde zıplayarak bir şarkı mırıldanmaya başladım.Hava iyice kararmıştı.Lacivert gökyüzü ve hızlı yağmur görmemi daha da güçleştiriyordu.Montum suyu emdiği için üşümemi daha da çok arttırmasından yana,üstümdeki yükü de eşit oranda çoğaltıyordu.Yolun başından görünen araba farıyla yolun kenarına geçip üstüme su fırlatmaması için beni görmesini bekledim.Ve talihsiz şans...Robert amcam değildi.Evden gerçekten çok uzaklaşmış olmalıydım.Arabayı süren kişi biraz ötemde durdu.Kapısını açma zahmetine girmeyip camdan kafasını dışarıya çıkarttı.Ben olsam bende aynısını yapardım.Bu yağmurda ıslanmaktansa içeride kalmayı yeğlerdim.
"Sen Asha misin ?" ismimi söyleyince ona yaklaştım.
"Evet.Ve sen ?"
"Beni Marie gönderdi.Bin hadi." yan tarafın kapısını açtı ve bende koşarak bindim.Şu an yanımda oturan yabancıyı sorgulama zahmetine giremeyecek kadar yorgundum.Üşümüştüm ve beynim kesinlikle konuşmayı reddediyordu.
Yeniden az da olsa tanıdığım yerlere doğru giriş yaptığımızda oturduğum yerde biraz doğruldum.Kesinlikle çocuğun arabasını rezil etmiştim.Hem çamurlu ayakkabılarımla,hem de ıslak montumla.
Evler burada birbirlerine daha az benziyordu.Bu bir avantajtı ama hâlâ bunu değerlendiremiyordum.
"Daha iyi misin ? Bu havalarda dışarda olman pek akıllıca değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Like a Rain//Calum Hood
Fanfiction"Bu şehrin ritmi beni aşıyor." "Hayır....O, seni aşıyor."